Gelmiş geçmiş en büyük uyuşturucu baronu olarak görülen Kolombiyalı Pablo Escobar, bir yandan zenginden alıp fakire vererek halkın desteğini kazanıyor, diğer yandan da suikastlar ve bombalı eylemler yapıyordu. 1993’te öldürüldüğünde sadece 44 yaşındaydı ve dünyanın en zengin adamlarından biriydi. O kadar çok parası vardı ki, şehir efsaneleri yıllarca anlatıldı: Yer altına gömdüğü iki milyar doları fareler kemirmişti. Kızı üşümesin diye iki milyar doları yakmıştı… Öldükten sonra nereye gömdüğü bulunamayan milyarların bir kısmı tarlalardan, bir kısmı da evindeki duvarlardan çıkmıştı. Büyük bölümü hâlâ kayıp…
Oğlu Juan Escobar yazdığı kitaplarla ilgili Euronews’a röportaj vermişti. Çocukluğunda yaşadığı şiddetin travmatik etkileri, onu tamamıyla farklı bir kişi olmaya itmişti. Babasıyla aynı yolu seçmemişti. Yazar olmuş, çeşitli ülkeleri dolaşarak insanlara babasının iç yüzünü objektif olarak anlatmaya başlamıştı. Bu yolla gençlerin bir uyuşturucu baronuna duyacağı hayranlığı kırmayı ve bu yaşam tarzının zorluklarını göstermeyi amaçlamıştı. Uyuşturucuyla mücadelede daha gerçekçi metotların kullanılmasından ve eğitimin yaratacağı büyük etkiden söz ediyordu. Silahlanma ve artan uyuşturucu kullanımını durdurmanın en önemli ayağı eğitimdi. Ayrıca uyuşturucu kaçakçılarının CIA ile olan bağlantılarına dikkat çekiyordu.
Ancak her babanın oğlu hayattan ders çıkarmıyor. Meksikalı bücür (El Chapo) lakaplı Joaquin Guzman ve polisle çatışarak kök söktüren oğlu, devlete geri adım attırıyor. Yaşanan çatışmalarda polis kuvvetleri geri çekiliyor, uyuşturucu kartelleri kendi bölgelerini ve kurallarını oluşturmaya devam ediyor. El Chapo henüz hayattayken, kendisinin onayıyla hayatını anlatan dizi film çekiliyor, Meksikalı iğrenç siyasetçilerin ipliği pazara çıkarılıyor. Atılan her adımdan haberi olan siyasetçiler, göstermelik operasyonlarla baskınlar düzenliyorlar. Hapisteyken 1,5 kilometre tünel kazılmasından bile haberi olan devlet yetkilileri, her defasında El Chapo’yu önce yakalayıp sonra ellerinden kaçırmış gibi yapıyorlar. ABD’nin sözde uyuşturucuyla mücadele kuruluşu olan DEA yetkilileri bile oyunun içindedir. Ancak kamuoyu baskısı artınca DEA ile Meksikalı yöneticiler, El Chapo’yu gerçekten yakalamaya karar vererek 2017’de ABD’ye iade ediyorlar. Gerçeği yansıtan El Chapo dizisi YouTube’da izlenmeye devam ediyor. Filmde insanı hayrete düşüren bir insan tipi var; politikacılar… Uyuşturucu baronlarından daha güvenilmez ve çıkarı için herkesi satabilecek kişiler…
Türkiye’nin yakın tarihindeki en dikkat çekici uyuşturucu kaçakçısı Behçet Cantürk, 1994’te öldürüldü. Soner Yalçın’ın 1996’da yazdığı Behçet Cantürk’ün Anıları isimli kitapta mahkeme tutanaklarının da yer aldığı pek çok bilgiye yer veriliyor. Susurluk kazasının ardından yayınlanan raporda adı geçen Behçet Cantürk’ün hayatına girip çıkan isimler, uyuşturucu ve para söz konusu olduğunda, ideallerin o kadar da önemli olmadığını kanıtlar nitelikte…
Siyaset, ticaret ve mafya ilişkilerinin yeniden tartışmaya açıldığı bu günlerde gündeme Sedat Peker bombası düştü… Her hafta internet üzerinden video yayınlayarak bir takım açıklamalarda bulunan firari durumdaki Peker, görünen o ki iktidarla kurduğu yakınlığın bedelini ödetmeye devam ediyor. Geçmişte iktidar lehine miting yapan, emrine koruma polisi verilen, medyadaki gazeteci müsveddeleriyle sıkı-fıkı ilişkiye giren, sanatçılarla pozlar veren Sedat Peker, geçtiğimiz yıl yurtdışına kaçtı. Son birkaç haftadır da sosyal medyayı kullanarak bir takım iddialarda bulunuyor. Sedat Peker’in en dikkat çekici açıklamaları, derin devletin başındaki isim olarak tarif ettiği Mehmet Ağar ve oğlu Tolga Ağar ile ilgili olanlardı. Şayet bağımsız yargı olsaydı, bu iddialar güvenli eller vasıtasıyla araştırılabilirdi…
Türkiye’de “organize suç örgütü lideri” veya “ülkücü mafya” olarak tanımlanan şahıs ya da gruplar, devleti açıktan hedef almazlar. Hatta her koşulda devlete ve güvenlik güçlerine bağlılıklarını ifade etmişlerdir. Ancak kişiler arasında bir takım husumetlerin oluştuğu bilinir.
Latin Amerika ülkelerindeki gibi silahlı adamların kuşattığı bölgesel güçleri yoktur. Ancak ticari açıdan kimi bölgelerde etkin oldukları ya da kimi ticari kurumlara “çöktükleri” iddia edilir.
Ekonomisi gelişmemiş, yeterli eğitim sağlanamamış ülkelerde halkı tahakküm altına almak kolaydır. Gariban halk bir yandan açlıkla boğuşurken, diğer yandan bir kurtarıcı beklemektedir. Ve ortaya çıkan kanun tanımaz insanları bile bir süre sonra gözünde kahramana dönüştürebilir.
Pablo Escobar, fakirlerin yaşadığı bölgelerde uyuşturucu parasıyla okullar, hastaneler yaptırmıştı; bu yüzden halkın bir bölümü tarafından Robin Hood olarak görülüyordu…
El Chapo, elektriği olmayan bazı semtlere elektrik bağlatmış, bazen parayla bazen de baskıyla fakir halkın desteğini almıştı. Her uyuşturucu baronu gibi, onun da hakim olduğu alanlar vardı…
Şayet devlet güçlü ve adil olursa, hiçbir toplumda Robin Hood’lara ihtiyaç olmaz. Bir toplumda suç örgütü liderleri kendilerini devletin yerine koyarlarsa, kendi kanunları da onlarla beraber gelir. Ve çalışma şekilleri de kendilerine hastır.
Kimi zaman halka korku salarak, kimi zaman yardım ederek… Kimi zaman uyuşturucu satarak, kimi zaman silahlanarak… Kimi zaman öldürerek, kimi zaman malları gasp ederek… Kimi zaman rüşvet vererek, kimi zaman haraç alarak…
Mafya, derin devlet, siyaset…
Ayça Yılmaz