Libya’da neler oldu?
Önce Davutoğlu ve Babacan ile bavul-bavul dolarları gönderdin.
Sonra, NATO’NUN Libya’da ne işi var, izin vermeyiz diye efelendin.
Senin sözünden iki gün sonra Fransız Uçakları Libya’yı bombalamaya başladı. Kaddafi, Sudan Dağlarından SU getirmek için, içlerinden büyük TIR’IN geçebileceği SU TÜNELLERİ yaptırmıştı. Libya’nın hem suyuna hem petrolüne, hem de Avrupa bankalarındaki paralarına el koydular!
İzmir’deki NATO Üssünden kalkan uçaklar, Libya’yı bombalayarak cehenneme çevirdiler. Şu an dahi, tamamı Sünni olan Libya halkı, aşiret kavgalarıyla birbirlerini öldürüyor. Libya’da yüz binlerce insan öldürüldü.
On binlerce kadına tecavüz edildi, çocuklar organ kaçakçıları eliyle, Avrupa’nın zenginlerine hayat veren ölüler haline geldiler.
Sahi Ya Hacı! Libya’da neler oldu? Hele bi anlatsana! Ölümlerden, soygunlardan, tecavüzlerden Allah huzurunda ve kul huzurunda senin hiç sorumluluğun yok değil mi?
Irak’ta neler oldu ya Hacı?
Son yıllarda Irak’tan Türkiye’ye yönelik bir saldırı veya terör tehdidi oldu mu?
Olmadı değil mi? Peki sen ne yaptın? TBMM’nin vermediği izni, sen kendi malını verir gibi kendi kafana göre (Anayasal Suç İşleyerek) ABD Ordusu için verdin.
ABD “Demokrasi Getireceğim” diye Irak’a girdi, Saddam halledildi ama Irak ÜÇ’E bölündü. Eşbaşkanı olduğun ABD Askerleri, “Demokrasi getirmek” için önce, IRAK’IN 5 Bin yıllık tohum bankasını soyup, tohumları Norveç’e taşıdılar. Bunu, paha biçilmeyecek değerdeki binlerce yıllık el yazması kitaplar ve tarihi eserlerin çalınması takip etti. Sonra Irak Merkez Bankasına demokrasi getirip, soyup soğana çevirdiler. Yeraltı zenginliklerinden PETROL ve DOĞAL Gaz kaynaklarının 50 yıl süre ile kullanımlarını da kendi şirketlerine verdiler. İşte artık Irak, ÜÇ parçalı bir demokratik ülke olmuştu.
ABD Askerleri, Camilere girip, Kur’an-ı Kerimleri nişangah yaptılar.
150 binden fazla kadına tecavüz ettiler. Çocukları öldürdüler.
Tüm bunlardan senin hiç sorumluluğun yok mu ya Hacı?
Suriye’de ne oldu? Daha neler olacak?
Esad ile can-ciğer kuzu sarması gibiydiniz. Aynı denize beraberce popolarınızı soktunuz! Först Leydiler birlikte çekirdek çitlediler.
ABD’den bir emir geldi, posta güvercini Davutoğlu denen zavallı, Esad’a gitti, çıktığında Birader Esad artık Hain Kalleş Esed olmuştu.
İsrail’in tek korktuğu Arap Devleti Suriye, perişan edildi. Sen, dünyadaki tüm kafa kesici-Ruh Hastası cihatçıları topladın, eğittin, para ve silah verdin Suriye’ye gönderdin. Milyonlarca Suriyeli ülkesini terk etti. Özgürlüğe ulaşmak için Ege Denizi’nde-Akdeniz’de çocuklarıyla boğularak öldüler.
Ege ve Akdeniz tarihin en büyük mezarlığı haline geldi…
Eşbaşkanlık görevi gereği yapılan bu “İNSANLIK SUÇLARI” karşılığında ülkemiz ne kazandı?
13 Milyon Suriyeli sığınmacı, Türkiye’ye süpürüldü. Hacı sen, para karşılığı ülkemize iti-uğursuzu-hırsızı doldurdun. Yetinmedin, 2 Milyon Afganlıyı da aldınız. Ekonomimiz ağır darbe aldı.
Tüm bu ihanet sayılacak politikalardan senin sorumluluğun yok değil mi ya Hacı?
CB Erdoğan’ın “Resmi Ortağı” olmayan “Gönüllü Destekçisi” ve “Yüzüklerin Efendisi”, yürürken sürekli düşen Bay Bahçeli, şimdi Esad’ı tehdit edip görüşme masasına oturtmak için tehditler savuruyor!
Halep Türk’tür, bizimdir diyor!
Halep nasıl bizim oluyormuş? Efendim, eskiden oraları biz yönetmişiz.
Tamam da Balkanlar da bizimdi, Afrika’nın kuzeyi de bizimdi. Hadi bu soruya yanıt verin.
AKP ve MHP, ABD ve İsrail’in emri ile, Suriye’yi parçalama operasyonuna yardım ettiler. Bölgede 2. İSRAİL olarak görev yapacak bir terör devletinin kurulmasına izin verdiler. Sadece bu durum bile, AKP-MHP yetkililerin- gerçek adı ARTİN AGOPYAN olan PKK Lideri Öcalan’ın hısmı Hakan Fidan’ın, MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın, Eski Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın Yüce Divanda ve Divan-ı Harpte yargılanmalarına yeter…
Bak Ya Hacı;
Sen de, gayri resmi ortağın Bahçeli de, bırakın “Halep Türk’tür, Halep bizimdir” demeyi de, gerçekten bizim olan EGE ADALARINI Yunan’a nasıl verdiniz, onu anlatın! Türk Milletinin malını hangi hakla verirsiniz?
Sonunuz ibretlik olacak…
Sağlık ve başarı dileklerimle
05 Aralık 2024
Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Kurucu Genel Başkanı
ANAYASA SOSYAL BİR MUKAVELEDİR
Halkın devlet ile olan ilişkileri, Yasalar-Teamüller-Kurallar-Yönetmeliklerle düzenlenir ve adına Anayasa denen kitapta ruh ve vücut bulur. Anayasa, halkın devletle karşılıklı olarak imzaladıkları bir “Sosyal Mukaveledir.”
Hem halk, hem de devleti yönetenler, yürürlükteki Anayasa’ya mutlaka uymak zorundadırlar.
Bu ilişkide emir alan ve emir veren yoktur. Halk,bir hak satın almaz. Yasanın kendisine verdiği hakkın yerine getirilmesi için gerekli işlemin, sorumlu devlet memuru tarafından yapılıp yapılmadığını kendisi veya vekilleri aracılığıyla kontrol eder.
Anayasa’yı beğenmemek, değiştireceğini söylemek ve bu yolda yasal siyasal mücadele vermek elbette ki saygındır. Fakat makamı- mevkii- sıfatı-sosyal statüsü ne olursa olsun hiçbir kimse; “Ben Anayasa’nın şu maddelerini beğenmiyorum, uygulamayacağım ve uymayacağım” diyemez.
Böyle söyler ve Anayasa’ya uymazsa “Anayasa İhlal Suçu” işlemiş olur.
Devleti yönetenler; “Beni halk seçti. Bu sistem fiilen askıya alınmıştır” gibi hukuk dışı bir söylemlerde bulunurlarsa, başka biri de çıkar ve “Tabii ki özerklik isteyecekler. Özerklik için savaşıyorlar” deyiverir!
İşte o zaman kargaşa çıkar ve bir arada yaşamak imkânsız hale gelir…
Defalarca yazdık, yine yazıyoruz. Anayasamızın 6. Maddesi; “Hiçbir kimse veya organ, kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz” der!
Ne Anayasamızın, ne Yasalarımızın herhangi bir yerinde, “Cumhurbaşkanı Eşi- Cumhurbaşkanı Kızı, Oğlu-Başbakan Eşi-Bakan Eşi-Komutan Eşi diye bir makam yazmaz, yoktur!
Bu kişiler sadece eşleri yanlarında olduğu zaman temsil görevi gereği devletten hizmet alabilirler.
Bunun haricinde, devletin uçağını-helikopterini-aracını- memurunu-parasını-zamanını asla kullanamazlar. Bunu yapanlar ve bu hukuksuzluğa göz yuman devlet görevlileri ağır suç işlemiş olurlar!
Değerli Okurlar;
Ülkede kan gövdeyi götürür, her gün gencecik çocuklarımız toprağa düşerken, ülkemiz AKP tarafından SURİYE BATAKLIĞINA bilerek sürüklenirken, bunlar küçük meselelerdir, uğraşmaya değmez diye sakın düşünmemeliyiz.
Başımıza gelen her belanın kaynağı işte bu kafadır!
Dünyanın demokrasi ile yönetilen hiçbir ülkesinde böyle densizlikler göremezsiniz. Orada devlet görevine gelenler, kurallara uyarlar ve görevleri bitince hesaplarını verirler ve kenara çekilirler!
Bu tarz densizlikler, dikta yönetimlerinde-çadır devletlerinde-krallıklarda görülür. Biz demokratik bir ülke değil miyiz? Neyiz biz? Burası Tayyiban İmparatorluğu mu?
Temel 65 yaşından sonra ilk kez İstanbul’a gelmiş. Toplu taşım araçları ile gidip gelirken bazı insanların, şoföre bir kart göstererek, “Paso” deyip ücret ödemeden otobüse bindiklerini gözlemlemiş.
Ertesi sabah, otobüse binerken, evlilik cüzdanını şoföre göstermiş ve paso deyip, geçmek istemiş.
Şoför; “Hoop, bir dakika amca, ver onu bakayım” demiş.
Temel’in evlilik cüzdanına bakan şoför, her sayfayı inceledikten sonra şunu söylemiş;
“Temel Amca, sen bu paso ile ancak Fadime Teyze’ye bedava binersin, devletin otobüsüne değil. Bastır bakalım parayı!”
Tekrar söylüyorum;
Hiç kimse ama hiç kimse kaynağını Anayasa’dan almayan bir yetkiyi kullanamaz.
Cumhurbaşkanı-Bakan-Paşa-Bürokrat kim bu suçu işlerse onlar mutlaka yargılanacaktır. Namusu ve Şerefi uğruna, üzerine yemin ettiği Anayasayı çiğneyen sapkınlara Mehmet Akif, YÜZ YIL önceden bakın nasıl sesleniyor;
Bir külah kapmak ise bunca hırsın gayesi,
Kendi NAMUSUN olur er geç onun sermayesi…
Sağlık ve başarı dileklerimle
04 Aralık 2024
Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Kurucu Genel Başkanı