Osmanlı Devleti’ni fiilen sona erdiren antlaşmanın adıdır, Mondros Ateşkes Antlaşması! Hiç kimse lafı dolandırıp, kendini aldatmasın.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, aynen Osmanlı Devleti gibi tam da yıkım öncesi durumunda. Halimiz, Mondros Antlaşması öncesine tıpa tıp benziyor.
O zaman Padişah vardı, şimdi “Seçilmiş Sultan” var.
O zaman işlevi olmayan Meclis vardı, şimdi tek kişinin emrinde olan TBMM var.
O zaman bir tane “Halife” vardı, şimdi her tarikatın başında, her cemaatin tepesinde, bağışla yaşayan ve milyarlarca dolarlık servetleri yöneten uyanık “Zamane Holding Halifeleri” var.
O zaman, Padişahı kızdıran Sadrazam’ın elinden mühür alınır kafası uçurulurdu. Şimdi de seçilmiş Sultan’ı kızdıran Bakan derhal etkisiz eleman konumuna düşürülüp, tekme tokat dövülüyor ve kapının önüne konuyor!
O zaman, ispiyon-ihbar-istihbarat çok önemliydi ve direkt olarak Padişaha bağlıydı, şimdi de doğrudan, seçilmiş Sultana bağlı bir istihbarat teşkilatımız var. Devletimiz “İstihbarat Devleti” olmak üzere! Fişleyen fişleyene…
O zaman “Vatan” işgal edilmiş, Kürt Teali- Pontus Rum-Ermeni Taşnak Hınçak Cemiyetleri yıkım ekibi olarak çalışırlardı. Şimdi de TC Devletinin Bankacılık- Finans kuruluşları ve stratejik kuruluşları yabancılara peşkeş çekilmiş,
PKK Narko-Terör örgütü Devletin muhatabı yapılmış, Türk Bayrağını soykırım anıtına paspas yapan Ermenistan’a kucak açılmış, üzerlerinde “Rum-Pontus Cumhuriyeti” yazan tişörtlerle gençler serbestçe dolaşmaktalar…
O zaman Vatan işgal edilmişti, yabancı askerler “Eyalet Valisi” gibi dolaşırlar ve devlet memurlarına emirler verirlerdi, şimdi de yabancı Büyükelçiler, Türkiye babalarının çiftliğiymiş gibi Diyarbakır’a gidip, Kürtçülük propagandası yapıyorlar…
“İyi de ne yapacağız” dediğinizi duyar gibiyim!
Büyük Atatürk o zaman ne yaptıysa bizde onu yapacağız…
Atatürk tüm iç ve dış düşmanlara karşı Doğu Anadolu-Trakya-Trabzon-İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini kurup, Türk Milletini bilinçlendirip tüm emperyalist devletlere karşı “Kurtuluş Savaşına” başlatmıştı. Şimdi bizler bu Kurtuluş Savaşının aynısını ama “SİLAHSIZ ve DEMOKRASİ” içinde yapmalıyız.
Nasıl mı, onu da anlatalım;
-Konu Vatan ise, Lâik Cumhuriyet ise, Demokrasimiz ve Özgürlüğümüz ise, siyasi tercihler, tüm kişisel beklentiler, hırslar, onu-bunu beğenmemeler bir kenara bırakılmalıdır.
Erdoğan-Bahçeli-Destici-Perinçek ittifakına karşı kurulmuş olan,
“Millet İttifakı” ise asla ülkeyi huzura ve demokrasiye kavuşturamaz.
Millet İttifakı değil, sanki Bremen Mızıkacıları!
İttifakın Başı; “Biz Atatürk’ün kurduğu partiyiz” diyor, ama Atatürk’ün adını verdiği Tunceli kentimize “Dersim” demekte ısrar ediyor ve kendisi için, “Ben Dersim’li Kemal’im” diyebiliyor!
CHP Mv Orhan Sarıbal, “Dersim Katliamının hesabını soracağız”, deyip, Atatürk’ü “katliamcı” diye suçluyor.
İttifakın 2’nci Başı; Montrö antlaşmasını savunan Emekli Amiraller için, “Zevzeklik yapıyorlar” diyor!
Diğerleri; Kimi Said-i Nursi’yi lider olarak kabul ettiğini söylüyor, kimi Anayasa tarafından yasaklanmış Tarikat ve Cemaatleri savunuyor, kimi Bölücülerin elemanı olmuş, ülkede ikinci bir eğitim-öğretim lisanı olmasını savunuyor!
Ne yapılması gerek?
Sadece Türk Milletinin emrinde olan, içten dıştan hiçbir bağlantısı olmayan,
vatanseverler-demokratlar-milliyetçiler- özgürlükçü ve çağdaş olanlar- Atatürkçüler-İnancını Allah rızası için yaşayan mütedeyyin insanlar birleşecek ve “ÜLKEM” adında 3’ncü bir ittifak kuracaklar!
İçiniz ferah olsun! Sizin evlatlarınız bu zor görevi de başaracak…
Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat Serdaroğlu / 16 Haziran 2022
Yorumlar kapalı.