1. Haberler
  2. Kategori Dışı
  3. Mehmet AKKAYA yazdı: DÜNDEN BUGÜNE KAMİL DEDE

Mehmet AKKAYA yazdı: DÜNDEN BUGÜNE KAMİL DEDE

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Örnek Resim

Koca koca çınarların ardından iki satırlık ilanla yetinilince, kahrolurdum her defasında.

Aynı yola baş koymuştuk oysa…

Yirmi, otuz yıl, kırk, elli yıl vardı geride oysa.

Binlerce anı vardı, gözyaşları karışmış, sevinçler ırmak olmuştu oysa.

Çürüyen değerlerin arasında, vefa gitti, yoldaşlık eridi, çürüdü mü yoksa?

Bu yüzden, geçen on beş yılda, çok yoldaşı yazdım.

Yazmasaydım, yazmak zorunda kalmasaydım keşke!

Bir devrimcinin ömrünü satırlara sığdırmak, nasıl da kahrediciymiş meğer.

Halka adanmış ömürler, çile dolu, sabırlı, direngen, onurlu, azimli ömürler…

Kitaplarda anlatılmayacak dersler…

Yazmak ne zormuş meğer.

Asıl yakıcı olan da sonrasında yazmaktı.

Neden zamanında yazmıyoruz ki, neden sağken bilmiyoruz ki kıymetleri?

Mehmet Esmer için yapabilmiştim sadece bunu.

Yıldırım hocanın kulakları çınlasın, Kamil Dede’yi, Kamil abiyi de sağken yazmak için ne çok plan yapmıştık. Hele ki kendisinin uzun bir söyleşisi bulundu ve Yarınlar Yayıncılık yakın zamanda kitap olarak sunacak bizlere.

O GÜN

23 Eylül 2022’de kaybettik Kamil Dede’yi.

Definden sonra İstanbul’a dönüş yolunda, “ben de yazmalıydım” dedim.

Son 40 yılda, hele de Ankara’ya gelişinden bu yana omuz omuza çalışmış, aynı birimlerde görev yapmıştık. “Yazmalıyım, evet”.

Ama altı gündür elim gitmedi bir türlü. Boğazımda inmeyen düğümler, buğulanan gözlerle gidip geldim her defasında.

Nihayet bir şeyler yazacak gibiyim.

Ama başlarken belirteyim ki, “Kamil Dede Okulu” açılmalı, hayatının, çabasının öğretileri damıtılmalı ve her devrimciye aktarılmalı mutlak.

İŞÇİ KENTİNİN İŞÇİ ÇOCUĞU

Kamil Dede, 1949’da işçi kenti Kocaeli’de doğdu. İlkokul, ortaokul ve liseyi Gölcük’te bitirdi. Sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi…

1960 devriminin Kemalist devrim yolundaki hamlesi ve 1961 Anayasasının getirdiği özgürlük ortamı içinde 1961’de kurulan Türkiye İşçi Partisi (TİP) ile tanıştı. 1962 yılında başlayan ilişki ile, 2022 yılı sonbaharında gözlerini kapatmasına kadar süren 60 yıllık soluksuz örgütlü devrimciliğin adıdır Kamil Dede.

O yıllarda TİP içinde sol’un büyük tartışması vardı. Türkiye henüz Milli Demokratik Devrim aşamasında, Kemalist devrimi tamamlama sürecinde midir, yoksa Türkiye’nin demokratik ve milli devrim diye bir önceliği yoktur ve sosyalist devrim hemen yapılabilir mi?

Bu tartışma, sadece Türkiye’deki sınıfların analizindeki, emperyalizmin ve feodalizmin cürmünü tarifte farklılık değildi. Hangi sınıfların esas alınacağı, kimlere dayanılacağı, örgütlenme biçimi, mücadele yöntemi, kimlerin dost kimlerin düşman sayılacağı, ittifakların kimlerle kurulacağı, Kurtuluş Savaşının ve Cumhuriyet devrimlerinin önemi, amaçlarla ilgisi, gibi temel sorunlarda da farklılıklar içeriyordu. Bu nedenle sadece tartışmanın çözülmesi değil, doğru yerde tavır almak da tayin edici idi.

İşçi kentinin çocuğu Kamil Dede, Türkiye’yi ve toplumu iyi gözlemlemiş, doğru tanımıştı. Milli Demokratik Devrim görüşünü benimseyen saflarda oldu. 60 yıldır da sağa sola savrulmadı, çizgisini korudu.

68 GENÇLİK LİDERİ

60’lı yıllarda, 1960 devriminin özgürlük ortamında özellikle gençlikte fışkıran öğrenme arzusunun, Cumhuriyet Devrimlerinin, Kurtuluş Savaşı ruhu ile buluştu, anti-emperyalist Türkiye özlemi olarak şiar oldu. 68 gençlik hareketi, milli demokratik devrim hedefinin “Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye” görevini kavranacak halka saydı. Yüz binler ayağa kalkmıştı.

Kamil Dede’yi bu büyük rüzgarın önderleri arasında görüyoruz.

Ankara Üniversitesi’nde Sosyalist Fikir Kulübü’nün başkanıdır Kamil Dede.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğrenci Derneği’nin ikinci başkanıdır Kamil Dede.

Milli Demokratik Devrimci Kamil Dede, Kemalist Devrimin 68 gençlik hareketine etkisini, kendine özgü saptamalarıyla öğretici şekilde anlatmaktadır. 26 Eylül 2022 tarihli “60 Yıllık Devrimci Bir Portre: Kamil Dede” başlıklı yazısında ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü Atatürkçü Düşünce Topluluğu Başkanı Ali Ergendedeoğlu, Dr. Ali Şahin’in “Solun Büyük Ayrımı: Kemalizm, Atatürk ve Türk Devrimi” kitabından aktardığı söyleşide Kamil Dede şöyle demektedir;

“Niye diğer İslam ülkelerinde bir 68 olmadı da Türkiye’de bir 68 oldu? İslam coğrafyasına bakın, 1968’de Türkiye’den başka bir yerde bir 68 hareketi yok. Neden? Kendi gerçeği var, kendi gerçeğine dayanıyor. O da şudur: Türkiye, Kurtuluş Savaşı ve onun arkasından gelen büyük bir aydınlanma devrimi yaşadı. Bu devrim çok ciddidir, önemlidir. Büyük bir hesaplaşma yaşadı ortaçağla. Şüphesiz sonuna kadar getiremedi; bunu tartışıyoruz. Kemalist Devrim toprak devrimi yapmak suretiyle o ortaçağ hesaplaşmasını tamamlayamadı ve katılaştı ve geriye dönüş oldu. Ama getirdiği, yarattığı muazzam birikim, anı zamanda muazzam bir sosyalist bilinç… Çok önemli aydınlar ve emekçi halkın bir kesimi sosyalizmden etkilendi bu süreçte. Kemalizm’in, özellikle o büyük aydınlanmanın 1968’lere Türkiye gelirken her dönemde yarattığı yeniden bir atağıdır aslında.”

THKP-C VE CEZAEVİ YILLARI

68 gençlik hareketine soğuk davranan Sosyalist Devrimciler, 1969’da yönetimini ele geçirdikleri TİP’ten Milli Demokratik Devrim görüşünü savunanları tasfiye etmeye başlarlar. Partisiz kalan gençlikte, o yıllarda estirilen Latin Amerika kaynaklı maceralar etkili olmaya başlamıştır. 12 Mart Amerikancı darbesi ile bu eğilim daha da hızlanır. İllegal örgütler kurulur. THKP-C, THKO ve TİİKP öne çıkan örgütlerdir. Özellikle THKP-C ve THKO küçük grupların eylemlerine yönelirler.

Milli Demokratik Devrim görüşünü savunanlar partisizleşmiş ve parçalanmışlardır. Dahası, 68’in yüz binleri etkileyen, halkın meşru saydığı eylemleri yerine, küçük grupların şiddet eylemlerini esas alırlar. Şehir gerillası, kır gerillası gibi kavramlar, soygunlar, adam kaçırmalar…

Kamil Dede bu süreçte Mahir Çayan’ın önderliğindeki THKP-C saflarında yer alır. Önderleri arasındadır.

Ziraat Bankası Unkapanı Şubesi’ni soymaya girişiminden Ömer Ayna ile birlikte 4 Haziran 1971’de tutuklanır. Mete Has ile Talip Aksoy’un kaçırılması da eklenir suçlamalara. İdamdan yargılanırlar ve müebbet hapis cezası alırlar.

Mamak, Maltepe, Harbiye ve Selimiye askeri cezaevlerinden sonra Niğde Kapalı Cezaevinde yatar.

Müebbet hapis cezası 1974 affıyla da 24 yıl hapse çevrilmiştir. 1979’da Niğde Kapalı Cezaevinden tahliye olur.

17 METRELİK TÜNEL

1971 yılı… Sıkıyönetim başlamıştır. 12 Mart Amerikan darbesinin gerici rüzgarı esmektedir ülkede. Deniz Gezmiş ve arkadaşları, Mahir Çayan ve arkadaşları yakalanmıştır.

İbret-i alem fikri egemendir, devrimcilere ders vermek, intikam almak eğilimindedir cuntacılar. İşkenceler yaygındır cezaevlerinde. İşkencelerde ilk defa Kontrgerilla ortaya çıkmıştır. “Burası kontrgerilla üssüdür, burada Allah yoktur” demektedirler o ağır işkencelerinde.

THKO liderleri, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idamdan yargılanmaktadırlar.

Maltepe cezaevindeki THKO ve THKP-C tutukluları firar planlamıştır. Tünel kazacaklardır. Kamil Dede de oradadır. Başlarlar kazmaya. Betonu asitle eritme ve çıkan toprağı öğütme… Sadece betonu delme 2,5 ay sürmüştür. Devrimci sabrı işte…

Üç ay süren kazı ile 17 metre uzunluğundaki tünel tamamlanınca Mahir Çayan’ın da kaçırılması için Selimiye Cezaevinden Maltepe Cezaevine getirmek amacıyla açlık grevlerine varan çeşitli yöntemlerle mücadele ederler. Sonunda getirilir Çayan.

Ve 29 Kasım 1971’de THKP-C’den Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz ile Türkiye Halk Kurtuluş Ordusundan (kısaca THKO) Cihan Alptekin ve Ömer Ayna, tünelden çıkarak firar ederler.

Kamil Dede, Oda TV ile yaptığı söyleşide anlattığı bu firar için şöyle diyor;

“Askeri cezaevlerinden, siyasi anlamda da Türkiye cezaevlerinden tünel kazarak kaçılan ilk eylemdir.

Bu konu pek çok yerde yazıldı ancak yüzde kırkı doğrudur. Gerçeği değil de kafalarındakileri yazıyorlar. Onlar orada yoklardı.

Neyse, bizi aldılar mahkemeye çıkardılar; Necmi, ben, Abdullah ve iki arkadaş daha. Sonra beş kişi bizi “kaçamayan failler” olarak aldılar, Harbiye hücrelerine götürdüler. Oradan da Selimiye’ye gittik.

Kaçma olayının kritik noktası o değişim aralığındaki boşluğu tespit edebilmekti. Keşke etmeseydim. Dikkatle baktım, günlerce üzerinde düşündüm. Orada onu fark ettim. Keşke etmeseydim. Bir tek Ziya Yılmaz hariç, hepsini kaybettik. Ulaş Arnavutköy’de delik deşik edildi, üç arkadaş da Kızıldere’de delik deşik edildi. Maalesef katledildiler.”

THKP-C’DE BÖLÜNME

Yüz binlerin katıldığı 68 hareketinin ardından 12 Mart Amerikancı darbe ve solun parçalanmaya başlaması, bireysel şiddet eylemlerine yönelmesi, 1971 sonrası yeni yol ayrımlarını getirdi.

“Şehir gerillası” eylemlerini daha da sertleştirerek sürdürmek eğiliminde olanlar ile, “halkı kazanmadan devrim olmaz” fikrinde olanlar şeklinde ayrışmalar oldu.

THKP-C daha o sırada dört parçaya ayrılmıştı.

Silahlı propagandaya devam etmeyi savunanlar Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birlikleri (THKP-C MLSPB) ve Halkın Devrimci Öncüleri (THKP-C/HDÖ) şeklinde iki ayrı grup oluştu.

“Öncü savaş”, “silahlı propaganda”, “şehir gerillası” fikrini teorik olarak dillendirmekle birlikte bu fikrin hayata uymadığını da fark ederek sadece sözde savunmakla yetinenler Devrimci Yol adlı grubu oluşturdular.

Kamil Dede ise kitle çizgisini savunuyordu artık. Arkadaşları ile birlikte Halkın Yolu Hareketini oluşturdular.

KAMİL DEDE VE 68 – 71 FARKI

Kamil Dede, o ana kadar bile bilincinde çok sayıda devrim yaşamıştır.

İlki sosyalist olması ve TİP’e katılmasıdır.

İkinci devrim, Türkiye’nin koşularını doğru anlaması, Milli Demokratik Devrim gerçeğini kavramasıdır.

Üçüncüsü anti-emperyalist gençlik dalgasının önderleri arasında yaşadığı kitle hareketi tecrübesidir.

Dördüncü devrim, 71 bireysel rüzgârının acı ve başarısız deneylerini yaşayanlardan, hatta ona da önderlik edenlerden biri olmasına rağmen, köklerinin sağlam oluşu yüzünden hataları cesurca tesbit etmesi ve doğru zeminde mevzilenmesidir.

Kamil Dede, Sivas TGB’nin 30 Mart katliamının 41. yıl dönümü dolayısıyla düzenlediği, “Gençlik Hareketinin Dünü, Bugünü, Yarını” konulu konferansında 68 kitle hareketi ile 71 bireysel eylemleri arasındaki farkı ve çıkarılması gereken dersleri şöyle anlatmaktadır;

“O dönemki gençlik hareketinin iki dönemini ayırt etmek gerekir. 68 ile 71 çizgileri çok farklıdır. 68-71 arasındaki dönemde biz devrimci gençlerin kitleyle yani halkla bağları çok kuvvetliydi. Dikkat ettiyseniz başarılı eylemlerimizin tamamına yakını bu dönemde gerçekleşiyor. İşçiyle, köylüyle iç içe geçen bir dönem. Taleplerimize ulaştığımız, kitlesel eylemler gerçekleştirdiğimiz bir dönem.

71 sonrasındaki çizgimiz ise, genel olarak o dönemdeki bütün oluşumları kastediyorum, hem nesnel koşulların hem de bizim deneyimsizliğimizin ve heyecanımızın etkisiyle kitle çizgisinden kopuşun gerçekleştiği dönem…

Biz elimizde Türk bayrağı, Atatürk resimleri Ankara’ya yürüyorduk. Siz 19 Mayıs’ta geçen yıl binlerce gençle yürüdünüz. Mahir’in yazılarını ve mahkeme ifadelerini okursanız Mustafa Kemal saygısını görürsünüz. Deniz’in ve diğer devrimci gençlerin de öyle. Emperyalizm çağında Mustafa Kemal’i bayrak yapmayanlar yanlış yaparlar “

SOSYALİST SOLDA YENİ PARÇALANMALAR

1971 Amerikancı darbesi sosyalist solda sadece bireysel eylemleri körüklememiş, hemen her tartışmanın ayrılmaya, yeni bir örgüt kurmaya gittiği parçalanma sürecini de başlatmıştır.

Amerikancı darbeler dönemidir artık, Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesi düne göre daha da önem kazanmıştır, büyük birliklere, hatta bütün milletin birliğine gerek olmaya başlamıştır. Ama sosyalistler bölündükçe bölünmektedirler.

1975 ve sonrası sosyalist solda özellikle de MDD’ciler arasında yeni bir tartışma başlamıştır.

Sosyalizmden geri dönüşün hızlandığı Sovyetler Birliği’ne bakış, ayrım konularından biridir. Artık “sosyal emperyalisttir” diyenler, “hayır kısmen sorunlar olsa da sosyalisttir” diyenler…

Bu kadarla da kalınmaz, bu iki kesim de kendi arasında çeşitli gruplara ayrılmaya başlarlar.

İkinci ayrım konusu dünyadaki saflaşmadır. Emperyalizme karşı mücadelede kimlerin dost kimlerin düşman olduğu konusudur. Mao Zedung o günlerde dünyayı, sömürge ve yarı sömürgelere karşı tutumları ve çıkarları bakımından üç gruba ayırmaktaydı. ABD ve yeni emperyalist Sovyetler Birliği, mazlumların büyük düşmanıdırlar. Avrupa ile Japonya ve Kanada, kendileri de emperyalist olmakla birlikte büyüklerin hışmına da uğramaları nedeniyle ara güçtürler. Sömürge ve yarı sömürgeler ile sosyalist ülkeler ise emperyalizme karşı, özellikle de ABD ve Rusya’ya karşı birlikte olmaları, hatta ara güçleri de yanlarına çekmeleri gereken mazlumlar dünyasıdırlar.

“Üç Dünya Teorisi” diye adlandırılan bu sınıflandırma, dünya sosyalist hareketinde büyük dalgalanmalara, yeni parçalanmalara ve birleşmelere yol açtı. Türk sosyalistleri de bu dalgadan nasibini aldı. Birleşmelerden çok yeni bölünmeler, hatta düşmanlıklara varan atışmalar dönemi idi bu.

Sadece MDD çizgisini savunanlar için değil, bütün sosyalistler için üçüncü bir temel konu da, “kitle çizgisi” ile “öncü savaş” ve bireysel eylemler konusu idi. Kitle çizgisi fiiliyatta ağırlık sağlamakla birlikte öncü savaş, şehir gerillaları söylemleri, hala çeşitli örgütlerin harcı olmayı sürdürüyordu.

1970’lerin ortalarındaki bu büyük harmanlanmada Kamil Dede’nin büyük derslerle ve büyük olgunlukla, önder tavırlarla çıktığını görüyoruz.

DERSLER VE BÜYÜK BİRLEŞME

Kamil Dede, öncü savaş- şehir gerillacılığı çizgisi ile arasında mesafe koyarak ve 71 sürecinden büyük dersler çıkarmış, 68’in kitle hareketi çizgisine sarılmıştır.

Sovyetler Birliği’ndeki dönüşümü kavramış, sosyalist devrimden sonra sınıf mücadelesinin ortadan kalkmayacağı gerçeğinin terazisinde olmuştur.

Kamil Dede’nin de önderleri arasında yer aldığı Halkın Yolu Hareketi ayrıca, Üç Dünya Teorisi’nin dünyadaki saflaşmayı doğru okuduğunu düşünenler arasında olmuştur.

Sosyalistlerin yeniden harmanlandığı bu fırtınalı yıllarda Kamil Dede hala cezaevindedir. Halkın Yolu hareketinin önderliğine cezaevinden katkı yapmaktadır. İçerideki ve dışarıdaki önder kadro ile yaptıkları yoğun tartışma ile, “ayrılıkların tersine çevrilmesi, sosyalistlerin birleşmeye ihtiyacı oluğu” fikri ağır basar.

Hemen her konuda benzer fikirleri savunan Halkın Sesi hareketi ile birleşme hazırlıkları yapılır. Halkın Sesi hareketi ise o günlerde illegaliteye son vermek ve yasal partiler platformuna çıkmak için hazırlık yapmaktadırlar.

Halkın Yolu dergisi 1978 ilkbaharında, 51. Sayı ile son sayısını çıkarır. Dergide Halkın Yolu hareketinin cezaevindeki önderleri ayrı ayrı yazarak Halkın Yolu hareketini feshetmeye ve herkesi ayrı ayrı Halkın Sesi Hareketinin kurduğu Türkiye İşçi Köylü Partisi’ne (TİKP) katılmaya çağırırlar.

Kamil Dede, İlkay Demir, Necmi Demir, Sadun Sönmez ve Necati Sağır’ın derginin 51. Sayısındaki ortak çağrıları şöyledir;

“Halkın Yolu Yazı Kurulunun Kamuoyuna Açıklaması:

Ülkemizde, Marksist hareketin, modern revizyonist ve Brejnev’den satın alınmış tuğlalarla örülen Üçlü Oportünist Blok’a karşı yürüttüğü mücadelenin doğrudan bir sonucu olan genel olarak Üçlü Blok, özel olarak da onun bir parçası olan Halkın Yolu içinde karşı konmaz devrimci bir rüzgâr esmeye başladı.

Bundan doğan devrimci atılım Halkın Yolu’nun ezici çoğunluğunun proleter hareketin saflarında birleşmesi, birliğin bölücülüğe, Marksizm’in revizyonizme karşı zafer kazanması ile sonuçlandı.

Şimdi proletarya hareketinin zaferi pekişmiş, üçlü barikattan biri çökmüştür.

Halkın Yolu’nun Yazı Kuruluna düşen görev, proletarya hareketinin çökerttiği bu barikatın enkazını kaldırmak, proletarya hareketinin önünden çekilmektir.

Bunun için: Yazı Kurulu, tarihi görevini yerine getirmek üzere Halkın Yolu’nun son sayısını çıkarır ve yayın hayatına son verir. Tüm devrimcileri, TİKP’ye tek tek katılmaya, dünya devrimine ve ülkemiz devrimine omuz vermeye çağırır.”

TİKP’in resmi yayın organı olan Aydınlık gazetesi, birleşmeyi “Halkın Yolu sahaya iniyor” başlığı ile duyurur. Kamil Dede, İlkay Demir, Necmi Demir, Halkın Yolu ve Devrimci Teorisi dergilerinin sahibi Sadun Sönmez, 1970–71 arası Dev–Genç İstanbul Bölge Yürütme Başkanı Ömer Güven, 1970–71 yılları Dev–Genç Genel Yönetim Kurulu üyesi Mustafa Aynur, Halkı Yolu Yazı İşleri Müdürü Serhat Yıldır, Diyarbakır Bağımsız Belediye Başkan adayı Ali Rıza Yurtsever, 1970’te Dev–Genç İstanbul Bölge Yürütme Kurulu Üyesi Necati Sağır, Halkın Yolu grubunun gençlik dergisi olan Militan Gençlik dergisi sahibi ve İYÖKD ikinci başkanı Mehmet Budak, Aydınlık’ın bu sayısında katılma çağrıları yaparlar.

Bu birleşme kimi yönleri ile özel önemler içermektedir.

1-) Sosyalist hareketin parçalanmasının hızlandığı, örgüt sayısının 40’a yaklaştığı dönemde böyle bir birlik, parçalanma eğilimlerini tersine olarak tarihi değerde bir adımdı.

2-) Sosyal emperyalizm tespitini benimsemeyenlerin Halkın Sesi hareketi ile birlikte “Halkın sülalesi” diye adlandırdığı Halkın Yolu, Halkın Birliği ve Halkın Kurtuluşu grupları arasında en büyüğü olan Halkın Yolu Hareketi, kadrolarının ve taraftarlarının yüzden 80’ine yakını ile bu birleşmede yer aldı. Üç bine yakın devrimciden söz edilmektedir.

3-) Birleşme, gruplar ve hizipler koalisyonu şeklinde değildir. Halkın Yolu Hareketinin önderleri de dahil olmak üzere herkes birey olarak katılmıştır. Dolayısıyla bu çatıda birliğin anlamına uygun olarak tek örgüt ve tek merkez söz konusudur.

1996 yılında başka bir birleşme deneyi olarak gördüğümüz ÖDP’nin kuruluşu sırasındaki örgütler koalisyonu şeklindeki birleşmelerin, gerçekte birleşme olmadığı, kısa sürede birleşen grupların ayrılmaları ile de görülmüştür.

Halkın Yolu Hareketinin Halkın Sesi Hareketi ile sağladığı birleşmenin bugünlere kadar taşınabilmiş olması da, doğru birleşme örneği olarak önemlidir.

4-) Dördüncü ve bence en tayin edici önemli durum, sosyalist hareketin tarihindeki bu önemli örgütsel birleşmede, Kamil Dede’nin ve diğer önderlerin kariyer ve koltuk hesabı yapmamış olmaları, sosyalizmin, ülkenin ve halkın menfaatini her şeyin üstüne koymalarıdır ki bu, tarihi değerde kıymetlidir.

Kamil Dede ve diğer önderler, o günden sonra da herhangi bir yerde “biz şöyle yaptık, böyle yaptık” diye böbürlenmemiş, bu büyük birleşmeden dolayı, özel ilgi ve özel davranış beklememişlerdir. Dergaha doğru odun taşınan Yunus gibidirler.

GÖREVİ AİLESİNDEN ÖNCE GELEN DEVRİMCİ

Kamil Dede cezaevinden çıktıktan sonra, “infazda yanlış hesaplama yaptık. Sizin daha yatmanız gerekiyor” denilerek yeniden hapse atılmak isteniyor.

Bu durum, Kamil Dede’yi yurt dışına çıkmaya mecbur eder. Almanya’ya gider.

12 Eylül’ den kısa süre önce mülteci olarak gittiği Almanya’ da işçidir artık. Evlenmiş, çocuğu da olmuştur Dede’nin.

1991 yılında Özal Hükümetinin mültecilere dönme olanağı sağlaması, Kamil Dede için de geçerlidir. Partisi de yurt dışındaki üyelerine ve taraftarlarına dönme çağrısı yapmıştır. Tereddüt etmeden Partisinin çağrısına, devrimin çağrısına uymayı görev sayar. Eşini ve çocuğunu orada bırakma pahasına hem de…

Bırakalım eşini çocuğunu bırakmayı, çağrıyı umursamayan, kapitalizmin kucağında sorumsuz ve görevsiz olarak yaşamayı tercih edenler sayılmayacak kadardır oysa.

Görev çağırdı mı devrimciyi, gözünü kırpmadan, kariyer-koltuk hesabı yapmadan, nefer olmaya koşmaktır onun ahlakı.

Bu da o koca adamın, o büyük öğretmenin farkıdır işte.

ELEŞTİRMEYİ ÖĞRETTİ, VEFAYI ÖĞRETTİ

Kamil abiyi 40 yıldır bilmekle birlikte, yaklaşık son 15 yılımız aynı sahadadır, yan yanadır. Yüzlerce sohbetimiz oldu, yüzlerce sohbetine tanık oldum.

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, insanı uzaklaştırmayı, öğütmeyi değil, kazanmayı yol saymıştır. Eleştirileri dostçadır. Kırılan, küsen, düşman olan var mıdır, rastlamadım doğrusu.

Örneğin THKP-C hareketinden ayrılmış olmakla birlikte, bir kez dahi olsa o dönemdeki liderlere ve kadrolara dair olumsuz sözü olmamıştır. Hataları da anlatmıştır açıklıkla. Ama saygıyla, ana sevgi dolu, ama yoldaşçadır hep.

Hele 50 yıllık yoldaşı ile “sadece” yolları ayrıldı diye bir kalemde “hain” ilan etmek, düşman saymak gibi bir çiğliğe düşmemiştir hiç.

Kıskandığına tanık olmadım. Başarıları görmezden gelmedi, sırtını dönmedi, küçültmedi. Tersine açığa çıkarır, daha da açar, görülmesini sağlar.

Kuruntulu, kasıntılı değildir, azla yetinmekten mutlu olur.

Dosttur Dede. Yoldaştır, her yere gidilir onunla.

Alçakgönüllüdür, sevgi doludur, çocukla çocuktur hatta.

Yunusun yanmış halidir yani.

Pratik zekalıdır. Espirilidir. Eleştirilerini bile güler yüzle yapar.

Cesurdur. Genel başkana yanlışını söyleyebilen az sayıdaki kişiden biridir.

ÖCALAN’A CEVAP

Yollar ayrılsa bile saygılı olmaya, vefaya bir örnek de, Kamil Dede’nin Öcalan’a verdiği cevaptır.

Ercan Dolapçı’nın Aydınlık’taki yazısının bir bölümünü aynen aktarıyorum;

“İmralı’ya giden BDP heyetindeki Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Abdullah Öcalan’ın HDP’ye “Mahir Çayan’ın emanetini teslim ediyorum” mesajını gönderdiğini ifade etti. Görüşmede Öcalan’ın şunları söylediğini aktardı: “40 yıldır Mahir’in çizgisinin kavgasını yürütüyorum. Mahir’in bana verdiği bir emanettir ve ben 40 yıllık süre içerisinde bu emaneti en iyi şekilde yerine getirmek için uğraştım. Şimdi bu emaneti HDP’ye teslim ediyorum.”

Kâmil Dede, “Büyük yalan. Büyük çarpıtma. Birincisi, Çayan hayatı boyunca emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesinin yanında oldu. Emperyalizmle uzlaşmadı. Kılızdere’de de gladyo tertibiyle şehit edildi. Daima -hataları olsa bile- emekçi halkın mücadelesini yürüttü.

Ortaçağ karanlığına karşı ülkenin tam bağımsız olması için, ağalığa, şeyhliğe ve şıhlığa karşı demokrasi mücadelesi yürüttü. Ve düzenle hiçbir zaman uzlaşmadı. Hâkim sınıflarla ve onun MİT’iyle mücadele etti. Onlar tarafından da canice katledildi.”

“Öcalan’ın bugünkü bütün faaliyeti ise, ABD denetimi ve kontrolü altındadır. Ve çok net söylüyorum, esas amacı da Kürt yoksulu değil, kendini kurtarmak için mücadele etmektedir. Her şeyi buna endekslemiştir. Kendini kurtarması için de, ABD ve AKP’nin dediklerini yerine getirmek ve buna göre hareket etmektedir. Bütün derdi çıkmaktır. Dikkat ederseniz, BDP talepleri de esas olarak Öcalan’ın çıkmasına yöneliktir.”

Şimdikiler gibi daha düne kadar birlikte olduklarına küfretmek yerine, 50 yıl önce yollarını ayırdıklarını bile savunmaktadır Dede.

ÖRGÜTÇÜ KAMİL DEDE

Hangi görevi alsa sımsıkı sarılırdı göreve. O işin lideri olur, kadrosu olur, neferi olurdu.

Defin sonrası İstanbul’a dönüş yolunda Gürbüz Çuhadar anlatıyor;

“Şunu açık söyleyeyim ki, Kamil Dede’nin İşçi Partisi İstanbul İl Başkanı olduğu dönem, Sosyalist Partisinden Vatan Partisine uzanan dönemdeki en başarılı İstanbul İl yönetimlerinden biridir. Veli Sivaslı il sekreteri, Gürbüz Çuhadar il saymanı, Abdurrahman Taşçı örgütlenme sorumlusudur. Hüseyin Mert, Halil Alkan, Serdar Üsküplü ve başka arkadaşlar da vardır yönetimde.

Kuşkusuz hepimizin payı var sonuçlarda. Ama liderler belirleyicidir. Kamil Dede’nin liderliğinin çok büyük payı vardır.

Her yönetici sahasının verileriyle konuşur, rapor okunur, rapor tartışılırdı.

Kimse karnından konuşmazdı. Özgürce tartışma vardı bir kere. İki gün konuştuğumuz gündemler olmuştur.

Kamil Dede İl başkanıdır ama ağabeydir, arkadaştır aynı zamanda. Kimse de bu durumu suiistimal etmez.

Yedi yıl boyunca bu yönetim kurulu İstanbul’u yönetti. Ne yönetim kurulunda ne ilçelerde incinen olmamıştır.

Mali olarak en güçlü dönemi sergiledik. İl örgütü parti binasının alınmasına 40 bin lira ile katılmıştır.

Kasamızda tam 20 bin dolar para vardır. Ve İstanbul İl örgütü tam 27 profesyonelle çalışmakta, 27 profesyonelin maaşını vermektedir o dönemde.

İstanbul’da örgüt kurulmamış birkaç ilçe kalmıştır sadece.

Mitinglere her ilçe kendi pankartı altında katılırdı. İlçeler birbiriyle yarışırdı. İstanbul İl Örgütünün korteji öyle olurdu ki, binlerce partiliyle ucu bucağı görünmez devasa bir kitle olurdu.

Kamil Dede İl Başkanlığından alınarak başka göreve verildiğinde, yıllar sonra bile Doğu Perinçek’in, “Kamil, senin dönemin neymiş öyle” diye defalarca övgüyle söz ettiğine tanık olmuşumdur.”

KAMİL DEDE İŞÇİ-SENDİKA BÜROSUNDA

Kamil Dede, Sosyalist Partisi, İşçi Partisi ve Vatan Partisi’nde, sadece üye olarak da çalıştı, İstanbul ve Ankara İl Başkanlığı, Merkez Karar Kurulu Üyeliği, Genel Başkan Yardımcılığı, Genel Saymanlık ve Başkanlık Kurulu üyeliği de yaptı.

Hiçbir görevi küçümsemedi, hiçbir görevde de burnu büyümedi, kibirlenmedi.

Onun üzüleceği tek an, örgütsüz olmaktı, görevsiz kalmak, işe yaramaz sayılmaktı.

“Bir duvarda her taşa yer vardır” fikrini esas alan örgütsel deneylerde pişmişti. Büyük adımlar için, irili ufaklı farklı deneylerin, birikimlerin bir araya gelmesi gerektiğinin bilincindeydi.

Ankara İl Başkanı iken ani bir kararla görevden alınmış, birine verilmişti görev. Kamil abi böyle değişikliklere alışkındı. 60 yıllık devrimci hayatında çok görevler görmüş, yaşamıştı. Yenilere tecrübe olanağı sağlamak ve ihtiyaç olan başka yerde mevzilenmek lazımdı… Örgüt buydu Dede için. Bu nedenle dert etmemişti. Ama yine de canı sıkkındı. Tanıdığım Dede’yi böyle görmemiştim.

Sebep anlaşıldı ki, herhangi bir görev verilmemişti. Bir devrimci için en kötü durum. Devrimcilikten emekli olunmazdı oysa her yaşta ve her durumda yapabileceği bir şeyler vardı.

İşçi-Sendika Büromuzun başkanı Yıldırım Hoca ile durumu konuşarak birlikte çalışmayı önerdim. “Seve seve” dedi hoca. Hemen konuşmuş, ertesi gün kalemi defteri ile İşçi-Sendika Bürosu toplantısındaydı Kamil abi. Baktım, mutluluktan gözleri parlıyordu. Yıldırım hocanın da öyle…

İşçi Sendika Bürosu öyle herkesin koşarak geldiği yer değildir. Partinin genel bilgileri yetmez. Partiyi iyi bilmek lazımdı, ama ayrıca oturup ders çalışmak da lazımdı. Kanunları, sınıfın özelliklerini, sorunlarını, sorunların çok boyutlu sebeplerini, işçi sınıfının tarihini bilmek gerek.

Bunlar da yetmez. Örgütlere koşmak, il il ihtiyacı konuşmak gerek.

İşçiye gitmek, nerede dert varsa orada olmak gerek.

İlerlemiş yaşına rağmen öğrenciydi artık, okuyor, eğitimleri dikkatle dinliyor, soruyor, tartışıyordu.

Kısa zamanda açığı kapattı. Artık il il dolaşacak kadrolarımıza Kamil abi de eklenmişti. “İstersen sen merkezde ol abi” dedik. Yaşı ve giderek eklenen sağlık sorunları kaygılandırıyordu bizi. “Hayır” dedi, “haç yolundaki topal karınca kadar da mı değilim?”.

Onca senenin ve onca örgütsel pratiğin kattıkları da vardı. Çok başarılı sonuçlar alıyordu gittiği yerlerde. Çocuklar gibi şendi bizimle. Onun şen tabiatı büromuzu da şenlendirmişti. İyi ki gelmişti, cidden.

SCP’NİN KURULUŞU

Vatan Partisi’nden ayrılınca, ne yapmalı tartışmaları yapılırken, Kamil Dede’yi hep lider tavrıyla, coşkulu ve devrimci tavrı ile “elbette partimizi kuracağız, tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye yolunda milli demokratik devrimi tamamlama görevini omuzlayacağız” derdi.

Sosyalist Cumhuriyet Partisi’nin Genel Sekreterliği görevine kendisi talip oldu. “Yeniden çarıkları giyme zamanıdır” diyordu.

Kiminde yalnız, kiminde Genel Başkanla beraber il il dolaştı.

Herkes görmekten mutlu oluyordu. Ama aklımız da çıkıyordu yine de. Sağlığı giderek kötüleşiyordu zira. Kalp ameliyatı olmuştu ve tansiyon sorunu vardı. Pıhtı atması yüzünden birkaç defa felç olmanın eşiğinden kıl payı sıyrılmıştı.

Son aylarda Ankara dışına çıkamaz olmuştu. Çok üzülüyordu buna.

Vefatından birkaç gün önce Gürbüz Çuhadar’a telefonda şöyle demiş;

“Anlaşıldı ki bütün ülkeyi dolaşamayacağım artık. Ama gözüm arkada değil. Artık partimiz var. Bu dünyadan göçerken örgütsüz ölmüyorum .”

KAMİL DEDE GİBİ YAŞAMAK

Cenazesi Partinin önüne gelince Genel Başkan Mehmet Bedri Gültekin, “Yaşadınız mı Kamil Dede gibi yaşayacaksınız!” diyen bir konuşma yaptı.

Kamil Dede böyle anlatılırdı doğrusu.

“ İnandığımız dava Türkiye’nin bağımsızlığıdır, milletimizin özgürlüğüdür ve halkımızın iktidar olması için verilen mücadeledir.

Ve bu davanın başarısı için gerektiğinde gözünüzü kırpmadan ölümün üzerine yürüyeceksiniz…

Kamil Dede’nin defalarca yaptığı gibi…

Yaşadınız mı Kamil Dede gibi yaşayacaksınız…”

TAYLAN ÖZGÜR İLE ÖLMEK

Kamil Dede, oğluna Taylan Özgür’ün adını vermiştir. Taylan Özgür Dede…

THKO kurucularından Mustafa Taylan Özgür, ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü ve ODTÜ Öğrenci Birliği Denetleme Kurulu üyesidir. 6 Ocak 1969’da ABD’nin Ankara büyükelçisi Robert Komer’in arabasını yakanlardan biridir.

12 öğrenci ile birlikte tutuklanır, iki ay sonra bırakılır.

ODTÜ Stadyumu’ndaki büyük “Devrim” yazısını yazanlardan biridir.

23 Eylül 1969’da İstanbul Üniversitesi’nde katıldığı Öğrenci Birliği Kongresi sırasında Beyazıt Meydanı’nda öldürülür.

Kamil Dede, yoldaşı Taylan Özgür’ün anısını, oğluna ismini vererek yaşattı.

Nasıl bir tesadüf ki, kendisi de Taylan’ın öldüğü günde, 23 Eylül 2022’de gözlerini kapattı.

İki arkadaş, yıllar sonra Cebeci Asri Mezarlığında buluştular.

*

Uğurlar olsun Kamil ağabey.

Hasan Yalçın’a, Hüseyin Mert’e neşe götürdün, meşaleden ateş götürdün, biliyoruz.

Ama seni çok özleyeceğiz.

Mehmet Akkaya

Haber 2021 / 30 Eylül 2022

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
Mehmet AKKAYA yazdı: DÜNDEN BUGÜNE KAMİL DEDE
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

Yorumlar kapalı.

Bizi Takip Edin