Değerli okurlar, İnsanlarımız; cumhuriyet hükümetlerinin hiçbirinde, AKP iktidarı döneminde olduğu kadar baskı, zulüm ve haksızlıklara maruz kalmamıştır. Açlığa, yoksulluğa, yasaklara, yolsuzluklara ve birçok sıkıntılara baş eğen vatandaşlarımız muhatap oldukları adaletsiz ve hukuksuz uygulamalar karşısında baş kaldırmaya başlamıştır. İşte, insanları diğer canlılardan ayıran ve insan yapan özellik de budur. Yani; haksızlığa ve adaletsizliğe karşı tepki göstermesidir. İnsanın yapısında var olan bu tepkiyi ancak onu yok ederek ortadan kaldırmak mümkündür. Bu nedenle; insanların baskı, zulüm, haksızlık ve adaletsizlik karşısında direnmesi doğal ve anayasal bir haktır.
Öyleyse; baskılar ve yasaklar karşısında, gücünü baskı ve zulüm vasıtası haline getirmiş bir siyasal iktidara karşı millete anayasal hak olarak verilen direnme gücü sonuna kadar kullanmalı ancak, kaos ve karmaşaya fırsat verilmemeli. Çünkü, kaos ve karmaşadan siyasi çıkar elde eden AKP ve koşulsuz destekçilerine koz vermiş olursunuz ki, AKP’nin istediği tam da budur.
Dini açıdan bakıldığında da yanlışı, hatayı, noksanlığı, kötüyü, haramı, haksızlığı, zulmü kim yaparsa yapsın, Onun karşısında durmak, elinden geleni yapmak insan olmanın gereği, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” hadis-i şerif ve Hz. Ali’nin; “haksızlık önünde eğilmeyiniz, çünkü hakkınız yanında şerefinizi de kaybedersiniz. Bedeli ölüm dahi olsa, zalime boyun eğmeyiniz.” sözü ile, Hz. Hüseyin’e atfedilen; “En büyük cihat, zalimin karşısına çıkıp; sen ‘haksızsın’ demektir” ifadesi, haksızlığa susmamanın önemini ortaya koymaktadır.
Bütün bu insani ve dini sorumluluğumuz ortada iken, bir yanlış, bir haksızlık ya da hukuksuzluk olduğunda, insanlar büyük ekseriyette sorumluluktan kaçarak ve bir şey yapılamayacağı mazeretine sığınarak, “Ben ne yapabilirim ki” demekte, sorumluluktan kaçmakta, gücünün yetmeyeceği, kendisini aşacağını ileri sürerek, hiçbir şey yapmamakta, sadece dost sohbetlerinde tenkit ile yetinmektedirler. Bu tavır; tarihi bir yanılgı, sorumluluktan kaçış, korkma, dünyevi küçük hesapların galip gelmesi ve yanlış yapanlara meydanın bırakılması, zalimin zulmünü kolaylaştırması, yanlışa, haksızlığa ve zulme yardımcı olmaktan başka bir şey değildir. Oysa; insana düşen vazife iradesini, yani gücünü sonuna kadar kullanması, yapabileceklerini yapmasıdır. Nasıl mı?
İktidarın yanlışlarına, haksızlık ve hukuksuzluklarına sosyal medya üzerinden yorum yapması yanında bulunduğu ortamlarda yanlışlıkları anlatmalı ve kırmadan ve hukuk içinde kalarak tepkisini ortaya koyabilir, doğrunun yanında, yanlışın karşısında olabilir, durabilir. Bunları yapamıyorsa siyasi bir parti ve/veya STK üyeliği gibi bir platformda yer alarak güç vermelidir. Böylece seslere ses katarak, doğrunun daha bir yüksek sesle dile getirilebilmesini ve ilgilisine ulaşmasını sağlayabilir. Dünya görüşüne tamamen aykırı bir gurup olsa bile, ortak meselelerde, haksızlığa karşı doğru bir tepkide onlarla beraber olunmalı ve onların yanında tereddütsüz yer alınmalıdır.
İnsan olarak irademizi ortaya koymamak, sorunlardan kaçmak, rahatı tercih etmek, zerre risk almamak, yan gelip yatmak ve meydanı yanlış yapanlara terk etmek, dolayısıyla yanlışa, haksızlığa ve hukuksuzluğa katkı vermek, onlara yardım etmektir. Bir damla da olsa yangına su taşımak, en küçük bir adımı dahi önemsemek ve bir gün, bütün bunlardan hesap sorulacağını bilmek şuurunda olunmalıdır. Hatalar gizlenerek çoğalır, açık edilerek, ikaz edilerek azalır. Sonuç olarak, “Ben ne yapabilirim ki” mazereti tümüyle geçersiz, sorumsuzluk, dünya menfaatlerini her türlü inanç ve değerin önünde tutma, hiçbir işe yaramamayı kabullenmektir.
Fıkra bu ya; uçak yolculuğu sırasında çocuklar rahat durmayıp oradan oraya koşarak uçağın dengesini bozmaktadır. Bu durumdan rahatsız olan kaptan pilot, hostesi çağırıp, “çocukları kontrol altına alın” der. Bir süre sonra uçağa sessizlik çökünce kaptan meraklanıp hostesi çağırır ve “ne oldu” diye sorar. Hostes; uçağın kapısını açtım, “çocuklar biraz da bahçede oynayın, ben sonra sizi çağırırım.”cevabını verir. Kıssadan hisse;
AKP yönetiminin sorunlara bakış durumunu kanıtlar niteliktedir. Muhalif sanatçı, gazeteci, medya mensubu, öğrenci ve siyasiler iktidar aleyhinde bir söz dahi söylemeleri halinde çeşitli gerekçelerle içeri atılma dahil her türlü zulmün muhatabı olmaktadır. Yunus Emre “zulüm ile abad olanın akıbeti berbad olur” sözü ile; zorla, baskı ile başkalarının hakkını alıp zengin olan kimselere, karşı çıkılmasa bile yapılan zulüm ve haram kazanç günün birinde sahibinin başına mutlaka bir felaket getirir diyerek muhataplarını uyarıyor. 8.Şubat.2025
Selam ve saygılarımla
Cezmi Orkun
Doğru Parti Genel Başkan Yardımcısı
(Enerji, Tabii Kaynaklar ve Madencilik Politikaları Başkanı)