Vekalet savaşçısı cihatçı örgütlerin 27 Kasım’da HTŞ öncülüğünde başlattığı emperyalist operasyon, 8 Aralık’ta Esad yönetiminin beklenmedik bir hızla devrilmesi ve bölgede barbarlığın kapılarının sonuna kadar açılmasıyla son buldu.
İsrail işgaline karşı direnişin tek temsilcisi Filistin dostu Suriye ABD-İsrail planına teslim edildi.
Halep ve diğer kentlerle birlikte Şam altı yıldır Türkiye korumasında olan HTŞ tarafından on gün içinde ele geçirildi. Suriye ordusunun bir görünüp bir kaybolduğu, müttefiklerinin sahada görünmediği, kayda değer bir direnişle karşılaşılmayan süreç desteksiz bırakılan Esad yönetiminin on gün içinde devrilmesiyle son buldu.
Arap ülkeleri arasında kamucu politikaları, devlet geleneği, kültürel ve sanatsal birikimiyle örnek olan, Ortadoğu’nun son laik devleti tarihe karıştı.
Suriye’nin yönetimi adı terör listesinde olan HTŞ’li bir şeriatçıya teslim edildi.
13 yıl süren savaşın yarattığı yıkım ve emperyalizmin yaptırımlarının neden olduğu kriz, derinleşen yoksulluk, halkın geleceğe ilişkin kaybolan güveni ve inancı, jeopolitik hesaplar içine giren İran ve Rusya’nın Suriye’yi kaderine terk etmesi ve ordunun çökmesi, Esat yönetiminin devrilmesinde akla ilk gelen nedenler.
Artık Suriye yok.
Şam, Ortadoğu barışı ve Filistin’le birlikte tarihten silindi.8 Aralık 2024 tarihi, Suriye’de ‘etnik’ ve ‘dini’ ayrımların belirleyici olacağı kaotik ve kanlı bir bölünme ve paylaşma sürecine koşar adım gidildiği bir tarih olarak hatırlanacak.
Suriye bundan böyle savaş-çatışma-bölünme ve yağmalanma sahası olarak emperyal çıkarlara göre şekillenecek. Kötülük zincirine yeni halkalar eklenerek antik kentler, müzeler ve tarihi eserler yağmalanacak. Kültürel zenginlik ve kurumlar yok edilerek Suriye’nin hafızasının silinmesi, kimliksiz bırakılması için uğraşılacak.
Emperyalizmin ‘böl ve yönet’ temelinde gelişen Ortadoğu Projesi’nin kazananları ABD ve İsrail’in müttefikleri olmuştur. BOP’un eş başkanı olduğunu birkaç kez dile getiren Tayyip Erdoğan’ın bu operasyondaki rolü ve izlediği politika kendisi açısından başarıyla ancak Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından felaketle sonuçlanmıştır.
Bundan sonra tartışılacak olan Suriye’nin kurtlar sofrasında kaç parçaya bölüneceği, bölgenin İsrail’in güvenliği ve keyfine göre nasıl şekillendirileceği gerçeğidir.
ABD ve İsrail’in ülkeyi aralarında dört parçaya bölme planının karşısında duran güneydeki en uzun sınır komşumuzun yerini İsrail-HTŞ’nin almasının ne anlama geldiğini her zamanki gibi deneme yanılma yöntemiyle bedel ödeyerek anlayacağız.
Payımıza düşen, güneyimizde istikrarlı, etnik ve milli grupları üniter bir yapı içinde tutabilen bir komşu yerine şeriatçı ve etnikçi devletçikler ile komşuluk yapmamız olacak.
İsrail hiç vakit kaybetmeden Suriye topraklarına 51 yıl sonra ilk kez girmiş tarihinin en büyük hava saldırısını gerçekleştirmiş, bölgede kimin söz sahibi olduğunu ilan etmiştir.
Somut durum Gazze’yi kan gölüne çeviren İsrail’in Suriye ordusunun son kalıntılarını, askeri altyapısını ve tapu kayıtlarını yok ederek, Golan Tepelerinde ki tampon bölgeyi işgal etmesi ve bölgenin sonsuza kadar İsrail toprağı olacağını ilan etmesidir.
Hedefine İslamcı örgütlerin taşeronluğu sayesinde ulaşan İsrail görünüşe göre alabildiği kadar toprak alacak, Suriye’nin üç ya da daha fazla parçaya bölünmesi için elinden geleni yapacaktır.
Esad döneminin bitmesiyle kurulan kurtlar sofrasında sadece Suriye’nin değil, bölgenin içine sürükleneceği en kaotik durumu göreceğiz. Bundan böyle Esad gitsin de ne olursa olsun politikasının başımıza açtıklarıyla yüzleşeceğiz.
Suriye’de kazanan Erdoğan’ın iddia ettiği gibi ‘insanlık ve vicdan’ değil soykırımcı, insanlık düşmanı İsrail ve ABD olmuştur. Bölge, İsrail ve ABD’nin arzularına göre, İsrail’in güvenliğine, sermayenin çıkarlarına ve enerji kaynakları üzerindeki hesaplarına göre şekillenecektir. Türkiye’nin rolü talimatları yerine getirmek ve cehennemin kapılarını açmak olmuştur. Kavramların içini boşaltmamız ya da ters yüz etmemiz gerçekleri değiştirmeyecektir.
Erdoğan, Ortadoğu’nun başına sarılan belaya ‘muhteşem devrim’ diyor. Oysa devrim ülkeleri ileri götürür. Bu ‘muhteşem devrim’ sayesinde Türkiye terör üreten bir coğrafyayla komşu olmuş, PKK terör örgütü Suriye’de devlet olmayı başarmıştır. Irak ve Suriye’de iki parçası tamamlanan PKK/PYD terör devletinin İran ve Türkiye parçalarının tamamlanması için harekete geçilmiştir.
ABD ve İsrail jeopolitiğine hizmet ettiğimiz bu süreç petrol ve su kaynaklarının ve zengin gaz rezervlerinin PKK ve HTŞ’ ye hediye edilmesi ve Filistin Devletinin yok edilmesiyle sonuçlandı.
İsrail’in gücüne güç katıp düğün bayram ettiği ‘muhteşem devrim’ muhteşem bir yanılsamadan ibarettir ve sınırımıza saatli bir bomba yerleştirmiştir.
Türk milletinin tanıdığı tek muhteşem devrim 22 yıldır katledilmeye çalışılan Atatürk devrimidir. Bu devrimle emperyalizme karşı savaşarak demokratik ve laik bir devlet kurulmuş, sadece sınırlarımız emniyete alınmamış, Balkan Antantı ve Sadabat Paktı ile bölgemizde barış ve güvenlik ortamı oluşturulmuş, dünya barışını korumayı amaçlayan, maceracılıktan uzak, ulusal çıkarlarımızın temel alındığı onurlu bir dış politika izlenmiştir.
Atatürk devriminin dış politikası heyecanlar, maceracılık, küçük hesaplar, fırsatçılık ve emperyal güçlerin taşeronluğu ile değil gerçekçilik, akıl, onur ve insan sevgisiyle yürütülmüştür. Cehennemin kapılarını kapatacak, nefret ile anılmamıza engel olacak ve ulusal çıkarlarımızı koruyacak tek politika Atatürk’ün ‘Yurtta barış’, ‘Cihanda barış’ politikasıdır.
Mehtap Kaynak