Öncelikle şunu belirtmek isterim ki hiçbir işgal meşru değildir ve demokratik gerekçelerle açıklanamaz..
Irak, Suriye, Libya, Afganistan gibi ülkelerin işgalinde başı çekenlerin ve bu işgallere sessiz kalanların şimdilerde Ukrayna işgal ediliyor diye feveran etmelerinin ne vicdani ne de insani bir karşılığı yoktur ve inandırıcı değildir..
Mesele Ukrayna değil insan faktörünü, demokratik hak ve özgürlükleri, sosyal adaleti hiçe sayan küresel güçler mücadelesidir..
ABD’nin burada büyük bir çaresizlik içinde yapmaya çalıştığı ise tavşana kaç, tazıya tut zihniyeti içinde kaçak güreşerek Rus yönetiminin nevi şahsına münhasır tarihi arzularını tahrik ederek Ukrayna üzerinden yaygara koparıp uygulamaya koymaya çalıştığı ekonomik yaptırım ve Rusya’yı kıskaca alma planıdır..
Rusya’nın tek arzusu; büyük bir İmparatorlukken kendi yükü altında kalarak dağılması sonunda oluşan milli onur kaybını ve aciz görüntüsünü tadil etmek ve yeniden dirilmek, eski günlerine dönmektir. Bu arzusuna Gürcistan ve Ukrayna hariç dağılan tüm parçaları üzerinde ulaşmıştır. ABD’nin güdümünde olan Gürcistan nihayet bu kıvama erişmiş ve son olarak da ABD’ye rağmen Ukrayna’da erişecektir.
ABD yaptırımları Rusya’nın zerre kadar umurunda değildir çünkü gerek enerji, gerek gıda ve gerekse Çin bağlantısı konusunda eli son derece güçlüdür.
Kırım işgaline ses çıkaramayan ABD ve NATO, bu kez de Ukrayna konusunda netice alamayacaktır. Rusya, Ukrayna’da kendine bağlı bir yönetim oluşturarak enerji ve gıda konusunda daha da güçlenerek Avrupa ülkelerinin dolaylı hamisi haline gelecektir. Üstelik de Karadeniz’de yıllar önce kaybettiği coğrafi gücü yeniden ele geçirerek ve ABD ile NATO’yu hürmetten düşürerek..
Avrupa’nın en güçlü ülkesi Almanya, bu nedenle son derece ihtiyatlı bir politika izliyor, krizin tırmanmaması için çaba sarf ediyor, Ukrayna’ya silah göndermiyor ve hava sahasını dahi kullandırmıyor. Hırvatistan ben yokum derken İngiltere ve Polonya ABD’nin değirmenine su taşıyor..
AKP iktidarı yüzünden dış politikada itibarı kalmamış olan Türkiye ise hiçbir şekilde dikkate alınmıyor ve nihayet yine Atatürk sayesinde elde ettiği Lozan’ın tamamlayıcı unsuru Montrö anlaşması ile rahat bir nefes alıyor..
Ukrayna demografik yapısı içinde azınlıkta olan bir Rus nüfusun sayısına rağmen işgalde nasıl bir rol oynadığı ve nasıl tehlikeli bir silaha dönüştüğü umarım bizlere ibret olur. Zira ülkemizdeki mülteci sayının demografik yapımız içindeki korkutucu oranı yarın benzer bir girişimin önlenemez gücü olabilir..
Ukrayna NATO’ya rağmen saatler içinde ele geçirilen bir ülke olarak tarihe geçecek ve bu durum hıyanetler karşısında gaflet ve delalet içinde olan Türk milletine uyarıcı bir kapak olacaktır..
Dr. Vecdet Öz