Avukat Şerafettin Can Atalay, Soma ve Ermenek maden kazaları, Adana öğrenci yurdu yangını, Çorlu tren kazası, Hendek havai fişek fabrikası gibi olaylarda avukatlık yaptı. Gezi Parkı’na AVM yapılması girişimine karşı kurulan Taksim Dayanışması’nın avukatlığını yürüttü. Gezi Davası’nda sanık olarak davaya dahil edilerek, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamasıyla yargılandı ve 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Aldığı ceza Yargıtay tarafından da onandı.
Avukat Can Atalay, 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan genel seçimde Türkiye İşçi Partisi’nden Hatay milletvekili seçildi. Milletvekili seçildikten sonra tahliye istemine yönelik başvurusu Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından oy birliğiyle reddedildi. Bu karara yapılan itiraz da Yargıtay 4. Ceza Dairesi tarafından oy çokluğuyla reddedildi. Bunun üzerine Can Atalay Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi 25 Ekim 2023 tarihinde “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine karar verdi.
Bunun üzerine İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararını değerlendirmek üzere dosyayı iletti. 8 Kasım 2023 tarihinde Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararını değerlendiren Yargıtay 3. Ceza Dairesi; Can Atalay hakkında kesinleşmiş hüküm verdiğini, Can Atalay’ın milletvekilliğinin kesin olarak düşürüldüğünü, Anayasa Mahkemesi’nin kesinleşmiş bir hükümden dolayı inceleme yaparak yetkisini aştığını ve Anayasayı ihlal ettiğini gerekçe göstererek Can Atalay’ın hapis cezasının onanmasına ve Can Atalay hakkında ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmasına karar verdi.
Anayasa Mahkemesi kararları idareyi, bütün kurumların gerçek ve tüzel kişileri, mahkemeleri bağlar, esas itibarıyla hukukun bu anlamda uygulandığı yerlerde, mahkemelerde de anayasa kararlarına uyulması da hukukun bir gereğidir. Hukuk güvenliği, hukukun üstünlüğü anlamında olması gereken Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmasıdır. Mahkemelerin kararları eleştirilebilir ancak uygulanıp uygulanmamasını tartışmaya açmak, anayasayı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti niteliğini tartışmaya açmak anlamına gelir.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin yargıçları, kesinlikle Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının bağlayıcılığını bilmektedirler. Buna karşın böyle bir karar veriyorlarsa, yükseklerden emir ve destek aldıkları bellidir. Buradaki amaç, devlet yönetiminde çatışma çıkartarak, yeni anayasa yapımını gündeme oturtmaktır. Zaten siyasi iktidarın isteği yeni bir anayasa yaparak, iktidarlarını iyice pekiştirmek, içlerine sinmeyen özellikle anayasanın ilk dört maddesi ile bunları destekleyen diğer hükümleri ortadan kaldırmaktır. Yani sürekli sivil darbe yaparak, ülkeyi karanlığa itmektir. Bu konuda muhalefetten de destek alacaklarını düşünmektedirler.
Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi’nin yapay olarak karşı karşıya getirilmesinin özellikle tasarlandığı bellidir. Anayasa değişikliği tartışmaları bu olaydan önce başladı, bu olayla birlikte daha etkin duruma getirilecektir. AKP genel başkanı Almanya dönüşünde gazetecilere anayasanın değiştirilmesi gerektiğini söyledi ve “mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Yok altılı, yok on altılı masa. Bundan sonra kim bilir daha neler çıkar? Ama oy sayısı itibarıyla ‘en fazla oyu alan aday seçilir’ denildiği zaman seçim hızlıca tamamlanır” ifadelerini kullandı. Şimdi salt çoğunluğu (50+1) şart koşan anayasanın 101. maddesinin de değiştirilmesi isteniyor. Bu maddenin ikinci fıkrasında “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” hükmü var. Gerçi son seçimde bu hüküm uygulanmadığı gibi, muhalefet bile tepki vermedi, sessiz kaldı. Zaten siyasilerin anayasayı taktığı da yok. Anayasa değişikliği AKP genel başkanının ölene dek iktidarda kalmasını ve tek adam yönetimini daha da sıkı bir şeklide yürütmesi için planlanmaktadır. Anayasa değişikliğiyle Türkiye’nin sorunları çözülemeyeceği gibi, çok daha ağırlaşacaktır.
Anayasa, sadece TBMM’nin konusu değildir, büyük bir uzlaşı zemininde tartışılması gereken bir konudur. Ancak siyasi iktidarın cumhuriyetin temel niteliklerine ilişkin duruşu, laiklikle ilgili söylemleri, hukuk dışı tutum ve davranışları göz önüne alındığında, yapılacak yeni anayasanın ülkemizi yok etmeyi amaçladığı görülecektir. Toplumsal uzlaşı sözleşmesi olan anayasa, hukuku yok edenlerle, cumhuriyetin nitelikleriyle uyuşmayanlarla yapılamaz. Laik ve demokratik cumhuriyetimizin üzerine çökme hesabı yapan siyasi iktidarın oyununa gelinmemelidir; bu bir tuzaktır. Bu yüzden olayları büyük ölçekte değerlendirip, gerçeğe uyan doğru çözümlerin üretilmesi gerekir.
Suay Karaman, 20 Kasım 2023.
Yorumlar kapalı.