İnsanın nankörlüğü bilinir de, ülkelerin nankörlüğünden pek söz edilmez.
Son zamanların ibretlik örneklerinden biri Polonya’dır.
Olay şöyle;
Hitler’in Nazi Almanya’sı, 1 Eylül 1939’da Polonya’yı işgal ederek dünya savaşını başlatır.
İşgal edeceği diğer ülkelerde planladığı kitlesel katliamların provasını burada, Polonya da yapar.
İşgalin daha ilk 4 yılında, 60.000 Polonyalıyı öldürür Naziler;
Öğretmenler, doktorlar, hukukçular, profesörler, Katolik papazlar, siyasi parti yöneticileri, sendikacılar…
Yahudi’ler, Roman’lar, Polonyalı Alman’lar ve sakatlar…
Sayısız halkı, kitleyi, meslek mensubunu katleder Naziler.
Her ırktan on binlerce Polonyalı kadına tecavüz ederler.
Polonya, Nazi vahşetinin her türlüsü için laboratuar da olacaktır.
Slav kökenlidir Polonyalı. Hitler’in, Yahudiler kadar nefret ettiği insanlardır Slavlar. Yeryüzünden temizlenmeliler. Öldürdükleri kadarını öldürmek ve her şekilde öldürmek, kalanı da köleleştirmek, sürmek, ezmek lazımdır.
Öyle de yaparlar.
Başkent Varşova başta olmak üzere, şehirlere uçaklardan zehirli gaz bombaları atarlar.
900.000’i aşkın Polonyalı ülkeden sürgün ederler.
Polonya işgali, Nazi imparatorluğuna gidecek büyük planın ilk adımı olarak bir ülkenin ele geçirilmesi ve Slavların bir ülkeden yok edilmesi değildir sadece.
İleride düşünülen Sovyetler Birliği işgali için saldırı üssü olacaktır burası.
Ayrıca Nazi vahşeti ile sindirilen topraklardan, işgal edilen diğer ülkelerden toplanan, yok edilmesi düşünülen insanlar için, deney üsleri, gaz odaları ve fırınlar burada kurulacaktır.
Öyle de yaparlar Naziler.
Sadece Auschwitz fırınlarında ve gaz odalarında 1,1 milyon kişiyi yok ettiler.
Kızıl Ordu, 27 Ocak 1945 günü Nazi işgalinden kurtardığı Polonya’nın Auschwitz şehrine girdiğinde, geride yalnızca 7 bin esir kalmıştır.
Toplamda 3 milyondan fazla kişi, gaz odalarında ya da fırınlarda öldürülmüştür.
Dünya tarihinin en büyük katliamıdır Polonya’da yapılanlar.
Polonya’nın işgal edildiği 1 Eylül günü, emperyalist katliamları anımsatması için sonraki yıllarda “Dünya Barış Günü olarak anılmaktadır.
*
Sonuçta Polonya’yı Nazilerin bu zulmünden, 1945 yılında Sovyetler Birliği kurtarmıştır.
Gel zaman git zaman, ABD, dünyanın Nazi vahşetinden ilk kurtulduğu bu ülkedeki devrimci iktidarı devirmek amacıyla, Papalığı ele geçirerek ilk turuncu darbelerinden birini uygular.
Nazilerin bıraktığı yerden, ABD devam etmektedir artık.
Amerika, 2. Dünya Savaşının büyük savaşın sonuçları belirginleşinceye, bir tarafın yenileceği kesinleşinceye kadar, savaşı sadece seyretmiştir. Almanya-Japonya-İtalya ittifakının yenileceği kesinlik kazanınca da, Nazileri aratmayacak vahşetle savaşa dahil olur, ganimet paylaşmasına yönelir ve aslan payına göz diker.
Japonya’ya attığı atom bombalar ile dünyaya korku salar. Yeni Nazi olduğunu ilan etmektedir böylece.
Japonya ve Almanya’ya imzalattığı anlaşmaları ile bu ülkeleri, hala etkileri süren sömürgeye dönüştürür.
Kapitalizmin ileri seviyelerine ulaşan bu ülkelerin ekonomik ve askeri birikimlerinin üzerine çöker.
Nitekim ABD, nükleer silahlara kaçırdığı Alman uzmanların yardımı ile sahip olmuştur.
Nitekim Nazilerin istihbarat birikimleri CIA’ya eklenmiş ve bütün dünyaya kan kusturacak bir örgüt yaratılmıştır.
Nitekim Goebbels’ın propaganda teknikleri, ABD’nin yeni yönelişindeki yalan imparatorluğunun temellerini oluşturmuştur.
Nitekim Naziler, Japon İmparatorluğu ve İtalyan faşizmi, ABD’nin dünya jandarmalığı planlarına esin olmuştur.
*
Yeni jandarma, Nazilerin Polonya planlarını da devralır.
Dün Nazilerin ileri karakolu olan Polonya, kendisini kurtaran Sovyetler Birliği’nin varisi olan Rusya’ya karşı, şimdi de ABD’nin ileri karakolu olacaktır.
Bunun için ilk olarak sosyalist sistemi yıkmak gerekmektedir.
Ancak Polonya’ya giden yol Vatikan’dan geçmektedir. Polonya’da kiliseler güçlüdür ve halkın çoğunluğu Katolik’tir.
CIA, 1978 yılında sadece bu amaçla Vatikan’da darbe yapar.
O tarihte Vatikan’daki Papa, daha 33 gün önce görece gelen I. Ioannes Paulus’dür. 33 günlül Papa’yı öldürür CIA ve yerine 455 yıllık Katolik tarihinde ilk defa İtalyan olmayan biri getirilir. Dikkat çeken ikinci durum, yeni Papa’nın Papalık tarihinde ilk defa İrtalyan olmayan biri olması yanında, Polonyalı olmasıdır. Polonyalı yeni papanın Karol Jozef Wojtyla olan isimi değiştirilir, II. Ioannes Paulus yapılır. CIA, II. Paulus’a ilk görev olarak Polonya seferi düzenler. Polonya’da CIA desteğinde büyük propagandalarla hazırlanan büyük bir miting düzenlenir.. Sosyalist Polonya’da Amerikancı turuncu darbenin işaret fişeğidir bu.
1980 yılında liman kenti Gdansk’da “Dayanışma” adıyla sendika kurulur. Başına Lech Valesa getirilir. Vatikan’ın ve Polonya’daki kiliselerin açık desteği ve CIA’nın planlaması ile eylemler yapılır, genel grevler uygulanır.
Sonuçta hükümet istekleri kabul eder.
Dayanışma örgütü, yasal sendika sayılır ve 10 milyon üyeye ulaştırılır.
Sonra partiye dönüştürülür bu sendika.
Grevler ve eylemlerle 1990 yılında hükümet devrilir, Valesa Cumhurbaşkanı yapılır.
Amerikan darbesi ile başa getirilen Valesa’nın ilk işi, efendisi ABD’nin arzusuna uygun olarak Polonya’yı NATO zincirine bağlamak olur.
Darbe tamamlanmış, sosyalist iktidar devrilmiş, Polonya NATO zincirine bağlanmıştır.
*
ABD için Polonya planının ikinci evresi başlar.
Polonya, Rusya’ya karşı Avrupa’daki savaş üssüne dönüştürülecektir.
Öyle de yapılır.
Namlularını Rusya’ya çeviren füzeler, nükleer bombalar yerleştirilir.
Polonya’daki 500 dolayında ABD askeri, nükleer silahları kullanmak, uçakları uçurmak içindir. Rusya’ya karşı savaşta ölecek Polonya askerleri oluşmuştur artık. Polonya, NATO’nun kölesi olmuştur.
Rusya-Ukrayna savaşı başlayınca, Polonya, Ukrayna’yı aratmayacak bir iştahla Rusya’ya karşı konumlanır. Savaş başlar başlamaz Ukrayna’ya MiG-29 savaş uçakları, Leopard 2A4 ana muharebe tankları ve Mi-24 taarruz helikopterleri hibe olarak gönderir. Daha bu yılın (2025) başında, ABD’de seçimi kazanan ve Ocak ayında idareyi devralacak olan Trump’un Ukrayna konusundaki fikirlerini bilmesine rağmen Polonya, Ocak 2025’te Ukrayna’ya ZU-23-2 uçaksavar sistemlerini verir.
Kraldan fazla kralcıdır artık Polonya’nın yeni idaresi.
Polonya Başbakanı Donald Tusk, bununla da yetinmez. 23 Ocak 2025 tarihinde Zelenskyi ile ortak basın toplantısı düzenleyerek şunları söyler;
“Polonya, Ukrayna’nın AB’ne tam üyeliğinin hızla gerçekleşmesi için AB’ye katılım sürecinin her alanında yardımcı olmaya çalışacak. Ukrayna-Polonya ticari projelerinin yanı sıra silah ve mühimmat üretimine yönelik ortak yatırımlar çok önemli. Polonya, Ukrayna’nın yeniden inşasında yer almayı planlıyor ve Polonya hükümetinin bu konudan sorumlu bir komiser atayacak.”
Bu da yetmez Polonya Başbakanı için.
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyadan Avrupalı ve Amerikalı efendilerine bir çağrı yapar;
“Yeterince konuşuldu, Rusya’ya karşı harekete geçme zamanı geldi”.
*
Sonuç olarak Polonya’nın son Amerikancı Başbakanı Donald Tusk, “devletlerin nankörlüğünün” en adi örneklerinden birini sergilemektedir.
Ancak, sadece biridir bu örnek.
Dünya tarihi, özellikle de yakın tarihimiz, devletlerin nankörlüğünün sayısız örnekleri ile doludur.
Halkların ve insanların çektiği acılar içinde, bu tür nankörlüklerin oranı küçümsenmeyecek düzeydedir.
Mehmet Akkaya