Rusya’nın kolay lokma gibi görerek Sovyetler Birliği dönemindeki savaş konseptiyle karadan ve havadan yoğun bombardıman, balistik füze ve roket saldırısı ile büyük çaptaki zırhlı birliklerle başlattığı Ukrayna’yı işgal harekâtının geldiği nokta, bir zamanlar Stratejik Derinlik anlayışıyla yola çıkıp, 2-3 gün içinde Şam’daki Emevi Camii’nde namaz kılacağız diye hayal kuranları hatırlattı. Rusya’nın başlattığı harekat 17nci gününde ve ulaşılan nokta Putin’in başlangıçtaki planlarının epey uzağında.
Daha önceki köşe yazılarımda ve medyadaki değerlendirmelerimde konunun stratejik boyutlarını, NATO ve Türkiye’nin durumunu ele almaya çalışmıştım. Bu yazımda harekat alanındaki operatif ve taktik durumu ele alacağım. Değineceğim konular ve değerlendirmelerimi ağırlıklı olarak en son 2019 yılı Mart ayı başında, yani harekâtla aynı mevsime denk gelen zamanda ülkeyi kuzeyden güneye ikiye ayıran Dinyeper Nehri üzerinde gördüğüm Kiev ile Kiev’in 200 km. kadar güney doğusunda yer alan Çerkasy şehirleri ile bu mevsimdeki arazinin yapısı ve özellikle gerek askeri ve gerekse akademik çevreden tanıdığım Ukrayna’lıların ülkelerine bakış açısı bağlamında ele alacağım.
Ukrayna savaşı başladığından beri başta TV.ler olmak üzere ulusal medyada ilginç stratejik değerlendirmelere tanık oluyoruz. Bir kısmı askerlikle ilgili hiçbir bilgisi olmayan veya yaptığı askerlik hizmeti ile sınırlı olan yorumcular ile savaş alanı görmemiş veya çok kısa süre operasyonlara katılmış, ancak her akşam neredeyse farklı bir TV kanalında gördüğümüz bir kısım emekli askerlerin yaptığı bu değerlendirmelerde aynen bir takım tutar gibi Rusya’nın geciken başarısına hayıflanan bir kitle görüyoruz. Bu kitlenin öne sürdüğü temel tez bu savaşın NATO tarafından tezgâhlandığı ve NATO’nun ortadan kaldırılması şeklinde tezahür ediyor. Özellikle NATO’nun Türkiye’ye ne kadar büyük kötülükler ettiği ve edeceği üzerine odaklanılıyor. Burada bu konuya da açıklık getirmek istiyorum. Savağı tezgâhlayan varsa bu NATO değil, emperyalist ABD’dir. Eğer NATO diyorsanız, geçen haftaki köşe yazımda da vurguladığım gibi kararları oybirliği ile alınan NATO’da üye olan Türkiye’nin de bu savaşta parmağı var demektir. Ezbere ve hamasi konuşmadan önce bunun delillendirilmesi gerekir. Tabii şu ana kadar böyle bir delili ortaya koyabilen yok. Yine bu bağlamda 70 yıl önce NATO’ya katılan Türkiye’ye NATO tarafından ne kadar büyük kötülükler yapıldığını iddia edenlere de bir çift sözüm var. 1950’den beri iktidara gelen hükümetlerin büyük bölümü, genelde ilk iş olarak ABD’ye gidip Yahudi lobisine bağlılıklarını sunarlar. Sonra’da her an ABD’nin Türkiye veya çevresindeki bir tezgâhının parçası olurlar. En son Türkiye dahil bölgedeki 22 ülkenin parçalanması veya sınırlarının değişmesini hedefleyen BOP projesinde olduğu gibi. Bu proje NATO’nun değil, emperyalist ABD’nin projesidir. ABD tezgahına düşenler istenen imzaları atarlar, ne isterlerse verirler, bunları yaparken kadim devlet yapısını da genelde devreden çıkarırlar. Tezgâh ortaya çıkınca ve ülke zarar görmeye başlayınca da kendi basiretsizliklerini ve ABD’ye olan mahkûmiyetleri sonucu yaşanan olumsuzluklara kılıf olarak NATO’yu kullanırlar. Zaten bizde de geçmişte Mao’cu, Lenin’ci bir takım zevatta bundan mutlu olur, yalnızca bir karargâhtan ibaret olan savunma paktı NATO’ya Türkiye’nin hangi koşullarda girdiğini unutup, günümüzde Türkiye’nin bu üyeliğinin batıyı kontrol eden tek avantaj olduğunu algılayamayıp, ABD ile gizli kapaklı iş çeviren iktidarların ekmeğine yağ sürüp, farkında bile olmadan onların aklanmasına yardım ederler. Özetle NATO’nun Türkiye’de çevirdiği bir tezgâh yoktur. Bunu söylerken görevimde NATO ile ilgili birçok konuda hem çalışmalara katılmış, hem de savaş alanında NATO’nun komuta kademesinde görev almış, hatta ABD’nin NATO anlaşması dışı hareketlerini NATO mevzuatını kullanarak engelleyebilmiş emekli bir subay olarak söylüyorum. Dolayısıyla NATO’nun her an Türkiye’ye tezgâh kurduğunu söyleyenlerin bu tutumları, ABD ile gizli kapaklı iş tutanların problem ortaya çıktığında başvurduğu bir mazeretten başka bir şey değildir.
Gelelim Ukrayna harekât alanına. Bu mevsimde arazi, TV ekranlarındaki bazı görüntülerde de görüldüğü gibi yağışlar ve toprak yapısı nedeniyle oldukça yumuşak bir zemine sahip. 2019 yılı Mart ayındaki ziyaretimde gördüğüm ve Anadolu’da karatoprak olarak isimlendirilen, tarım için çok değerli olan araziyi incelemeye çalıştığımda, zeminin bizim Trakya toprağından daha fazla yapışkan olduğunu gördüm. Bu neyi ifade eder diye soranlara yollar dışında özellikle araç hareketlerinin çok tahditli olduğunu, zırhlı birliklerin ve lojistik desteği sağlayacak konvoyların yolları kullanmak zorunda kaldığını, nitekim Rusların Kiev kuzeyinde derinliği 64 kilometreyi bulan konvoyunun bu nedenle yol dışına çıkamadığını, çıktığı takdirde ya araziye saplanıp kalacağını, ya da çok yavaş hareket edebileceğinden Ukrayna tanksavar silahları için kolay hedef haline geleceğini söyleyebiliriz. Nitekim şu anda da yaşanan ve Rusların ilerleyememesinin, ağır zayiatlar vermesinin temel nedenlerinden birisi budur. Yani bu mevsimde işgale kalkan Rusya, Ukrayna’yı kolay lokma olarak gördüğünden bu faktörü pek dikkate almamış görünüyor. Bir de önümüzdeki aylarda Dinyeper Nehri ve kollarının eriyen karlarla debisinin yükseleceği, çok sayıda köprüden geçmek zorunda kalan ve kalacak olan Rus ordusunu daha büyük zorluklar beklediğini söyleyebiliriz. Bir de Ukrayna ordusunun bu köprüleri tahrip etmesi, Rusya açısından daha da büyük zorlukları ve ağır zayiatı beraberinde getirecektir.
Yine Rus ordusunun başka bir güçlüğü de savaş konseptidir. Rusya’nın temel saldırı konsepti, çok sayıda zırhlı araçtan oluşan büyük birliklerle birbirini takip eden büyük dalgalar halinde saldırmak ve önüne gelen her şeyi yakıp yıkarak ilerleme üzerine kurulmuştur. Rus ordusunun yaya muharebe eğitimi ve gücü zayıftır. Özellikle meskûn mahallerde, yani yerleşim yerlerinde savaş deneyimi ve buna yönelik eğitimi fazla değildir. Nitekim Afganistan’da Kabil’i işgal eden ve yüksek teknolojiye sahip 120.000 mevcutlu Rus ordusu, elinde hafif piyade silahları dışında gücü olmayan, ancak arazi ve meskun mahal koşullarında muharebe deneyimine sahip, vur-kaç taktiği ile Rus ordusuna önemli zayiat verdiren 10.000 Afganlı mücahit Rusya’yı Kabil’den kovmuş, bunun sonucunda Rusya ağır bir bedel ödemiş, Sovyetler Birliği dağılmıştır. Tabi bu yenilgi bu dağılmanın önemli nedenlerinden birisi olmuştur.
Rusya için tarih tekerrür ediyor. Kısa sürede hedefine ulaşmayı hayal eden ve 2,9 Milyon aktif görevde askere sahip ordusuna güvenmiş, ancak 200 bini aktif görevde olan, yedekleriyle birlikte yaklaşık 930 bin askere sahip Ukrayna ordusunun ve halkının direnişi karşısında çakılıp kalmıştır. Şu ana kadar yalnızca doğuda Donnbas bölgesindeki Rus yanlılarının çoğunlukta olduğu şehirler dışında, Karadeniz kıyısındakiler dahil hiçbir şehre tam olarak girememiş, kontrolü sağlayamamış, ancak küçük köyleri işgal edebilmiştir. Burada Ukrayna’nın, halkının vatanına sahip çıkarak yoğun direniş göstermeye, Rus işgali ile körüklenen ve çok üst düzeye çıkan milliyetçilik hissine ilave olarak sahip olduğu birkaç önemli avantaja da değinmekte fayda vardır. Rus işgali Ukrayna milliyetçiliğini perçinlemiştir.
Sovyetler Birliği döneminde Rus ordusunun özellikle eğitim çavuşları ile manga/tim komutanları Ukrayna’lı askerlerden oluşuyordu. Yani askeri eğitim açısından geçmişten gelen iyi bir altyapı vardır. Esasen Rusya II. Dünya Harbi’nde de Rus askerlerini en önde cepheye sürmemiş, genelde Rusya dışında kontrol ettiği ülkelerin askerlerini kullanmıştır. Halen Ukrayna’nın elinde Rus yapımı önemli ölçüde tanksavar ve alçak irtifa hava savunma füzesi olup, bunları etkin şekilde kullandıklarına ilişkin bilgiler Rus ordusunun verdiği büyük zayiatla doğrulanmaktadır.
Yine Ukrayna’nın diğer bir özelliği de Sovyetler Birliği dönemindeki uçak yapım teknolojisinin merkezinde yer almasıdır. Dünyanın en büyük uçaklarını üreten Antonov fabrikası Ukrayna’dadır. Ayrıca Sovyetler Birliği’nin pilot ve uçak teknik personelinin büyük ölçüde yetiştirildiği havacılık kurumu halen Kiev’de bulunan Ukrayna Ulusal Havacılık Üniversitesi’dir. Buradaki havacılık eğitimi altyapısı ve uzman eğitmenler halen görevdedir. Nitekim harekâtın başında hava kuvvetlerini yoğun şekilde kullanmaya başlayan Rusya, hava desteğini adeta ihmal eder duruma gelmiştir. Halen Ukrayna havacılarının dilinde 1 gün içinde MİG-29 tipi uçağı ile 9 Rus uçağını düşüren, “Kiev’in Hayaleti” lakaplı Ukrayna pilotun yaptıkları dillendirilmektedir. Bu pilotun eğitmeni de güncel bilgileri aldığım Ukraynalı bir akademik personeldir. Halen ABD ve Avrupa’nın farklı ülkelerinden gelen modern tanksavar ve uçaksavar silahlarının da devreye girmesiyle Rus ordusunun zayiatları önemli ölçüde artabilecektir.
Ukrayna’nın hemen pes edip teslim olacağını düşünenler, hatta bunların Türkiye’deki uzantıları önemli bir hayal kırıklığı yaşamaktadır. Son 1 hafta içinde Rusya’yı işgal için gönderilen Rus ordu karargahının Ukraynalı askerlerin baskınına uğraması sonucu öldürülen önemli sayıdaki komuta personelinin içinde işgal ordusunun komutan yardımcısı da yer almış, dün Rus birliklerinin komuta merkezine yapılan başka bir baskında da 1 Rus tümgeneral dahil önemli ölçüde zayiat verdirilmiştir. Ukrayna’yı işgal eden Rus ordusu daha kendilerini yöneten komuta kademesini dahi korumakta zafiyet göstermektedir.
Rusya Karadeniz’deki donanma hâkimiyeti avantajını özellikle kıyı şehirlerini bombalamakta kullanmaktadır. Elinde hiçbir savaş gemisi kalmayan Ukrayna, Rus donanmasına karşı karadaki ateş vasıtalarını kullanmaya çalışmakta olup, kısa süre önce envantere giren bir Rus savaş gemisini karadan fırlattığı çok namlulu roketatarla savaş dışı bırakabilmiştir. Bu Rusya’nın denizdeki önemli hâkimiyeti dikkate alındığında Ukrayna açısından küçük bir başarı gibi görünse de direnişin büyüklüğünü göstermesi açısından bir örnektir. Rusya önemli deniz gücüne karşılık hiçbir kıyı şehrini tam olarak kontrol edebilmiş değildir. Diğer şehirlerde olduğu gibi şehirleri denizden ve dışardan kuşatıp, uzun menzilli silah, tank ve hava gücüyle halkın yaşamını etkileyen elektrik santralleri, ısıtma merkezleri, askere ve halka gıda sağlayan lojistik merkezleri vurmaya, paniğe yol açacak nükleer tesisleri hedef alarak direnişi kırmaya çalışmaktadır.
Rusya, işgali planladığı gibi henüz başaramamış, gösterilen büyük direniş karşısında, meskûn mahalde istediği başarıyı sağlayamayacağını anladığı Rus ordusu yerine, meskûn mahal muharebelerinde deneyime sahip Çeçenleri getirmiş, Çeçenlerin önemli bir bölümünün Ukrayna saflarına geçmesiyle de Ortadoğu’dan çoğunluğu PKK ve IŞİD terör örgütü mensubu yaklaşık 16 bin kişiyi getirip bu zafiyetini giderme yolunu seçmiştir. Aslında bu seçenek büyük Rus ordusu açısından moral bozucu, Rus halkı açısından ise Putin’e karşı artan güvensizliği daha da artırabilecek bir projedir. Tabi Ukrayna için de benzer bir durum söz konusu olup, başta ABD ve diğer batılı devletler olmak üzere silah ve teçhizat açısından desteklenen 20 bine yakın gönüllünün de Ukrayna ordusuna katılması direnişi daha da kırılmaz hale getirebilecek, Rusya’nın işi daha da zorlaşacaktır.
Özetle Ukrayna savaşı kolay kolay biteceğe benzemiyor. Ukrayna Rusya’ya kolay lokma olmadığı, Stalin dönemindeki gibi bir günde işgal edilen ülkelerden olmadığı mesajını vermiştir. Rusya’nın, ekonomik yaptırımların da etkisiyle işi gittikçe zorlaşmakta, batının ekonomik, askeri ve siyasi desteğini daha fazla alan Ukrayna’nın işi kolaylaşmaktadır. Putin imajını kaybetmemek için daha da hırçın şekilde saldıracak, bu da her 2 ülke halkı ve askerinin zayiatını artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Ne mutlu bize ki ömrü savaş alanlarında geçmesine karşın “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ve “Zaruri olmadıkça harp bir cinayettir” diyen, ulu önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK gibi, çöken ve emperyalistlere yem olan köhne bir imparatorluğun küllerinden Türkiye Cumhuriyeti gibi dünya coğrafyasında stratejik öneme sahip bir ülkeyi kuran, bundan 86 yıl önce, muhteşem öngörüsüyle Montrö Anlaşması’nı yürürlüğe koyup, bugün Karadeniz merkezli olarak gelişebilecek bir başka Dünya harbini önleyen bir lidere sahibiz.
13.03.2022
Haydar ATEŞ