Türker Ertürk’ün Amiraller Duyurusuna Ait Savunmasıdır.
Üzülerek ifade etmek isterim ki; bu iddianame ne yazık ki bir hukuki metin görünümünde değil! Sonuçları itibarıyla verdiği görüntü ve toplumda yarattığı algı; ekonomik iflas, bölgesel ve küresel yalnızlık ve seçim kazanma şansını kaybetmiş olması nedeniyle iktidarın düşmüş olduğu sıkışıklığı aşmasını sağlamaya, önünü açmaya ve gündemi değiştirmeye yönelik siyasi bir metin hüviyetinde.
Benim de 104 Amiralden biri olarak imzacı olduğum ve halkın bilgilendirilmesi amacını taşıyan “Amiraller Duyurusunu” beğenmeyebilirsiniz, içeriğine katılmayabilirsiniz, zamanını yanlış bulabilirsiniz, reaksiyon gösterebilirsiniz ama ceza hukuku açısından bir fiilin beğenilmemesi o fiilin suç olduğu anlamına kesinlikle gelmez.
Sayın Savcı iddianamede “o şunu dedi, bu bunu dedi” gibi ifadeler kullanıyor. Adeta bir dedikoduname gibi. Tepkiler kimden gelirse gelsin bir iddianameye hukuken dayanak olamaz. Ayrıca; Amiraller Duyurusunun toplumda infial yarattığı da doğru değil. Aksine toplumda çok ama çok büyük bir destek buldu. Duyurunun yarattığı iddia edilen infialin arkasında da iktidar ve sosyal medyayı manipüle etmeye çalışan kişi ve gruplar vardı. Duyuruya olumsuz tepki veren STK’ların açıklama metinleri de tıpa tıp aynı. Belli ki hepsi belirli bir yerden yönlendirilmiş.
Ceza hukukunda bir fiilin suç olabilmesi için kanunla tanımlanmış olması lazım. O tanıma uyuyorsa, unsurlarını içeriyorsa suç oluşturur. Kişi veya kişilerin ne dediğine, ne demediğine, Cumhurbaşkanı veya Bakanların bile tepki gösterip göstermediğine göre bir suç belirlenemez veya tanımlanamaz. Bu, hukukun temel ilkelerindendir. Hukuk adına, bağımsız yargı adına bu iddianame önümüzde olmamalıydı ve Sayın Mahkemeniz bu hukuksuzluğu reddetmeliydi.
İddianamede somut bir delil ve suç oluşturan bir unsur yok. Sadece tepkiler var. Ceza hukukunda suçun dört unsuru var; “Kanunilik, Maddi Unsur, Hukuka Aykırılık ve Manevi Unsur”. Bunlardan hiçbiri iddianamede yok. Sayın Savcı iddianameyi tepkisellik üzerine inşa etmiş.
Anayasamızın 26. Maddesi; “Herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama, yayma hakkına sahiptir” diyor. “Amiraller Duyurusu” da tam tamına bu anayasal ve demokratik hakkın kullanımıdır ve bu duyurudan darbe iması çıkarmak akıllara durgunluk vermektedir.
Cumhuriyet Savcıları; şüphelilerin aleyhine olduğu kadar, lehine de delil toplar. Ama Sayın Savcı bu iddianamede Amiraller Duyurusuna iktidarın verdiği tepkiye ve birbirinin aynı metinleri içermesi nedeni ile tek elden çıkmış gibi görünen yönlendirilmiş tepkilere yer vermesine rağmen, duyurunun yazılmasına neden olan iki konudan biri olan cübbeli ve takkeli Amiralin halkta yarattığı hakiki infiale ve bu duruma yönelik tepkilere hiç yer vermemiş.
Diğer taraftan; duyurunun ana nedeni Montrö Boğazlar Sözleşmesi olmasına rağmen, iddianamede Montrö’nün ülkemiz açısından hayati öneminden, öncesi ve tarihsel gelişiminden hiç bahsetmemiş. Ama duyuru darbe karşıtı olmasına rağmen sanki darbeyi ima ediyormuş gibi 27 Mayıs’tan başlayarak günümüze kadar olan tüm askeri müdahaleleri yazmayı görev bilmiş. Osmanlı’yı da yazabilirdi bu kapsamda aslında! Resmi olarak Osmanlı’da da 13 padişah darbe ile devrilmiş.
İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu Amiraller Duyurusu hakkında uluslararası bağlantısıyla ilgili birtakım tespitlerinin olduğunu ifade etmişti. Gerçekten; neymiş bu bizim bilmediğimiz uluslararası bağlantı ve neden iddianamede hiç yer almamış? Tüm dijital materyalimize el konulup incelendi. Hiçbir şey bulunamadığına göre Sayın Savcı Sayın Soylu’nun belirttiği uluslararası bağlantının ne olduğu konusunda kendisinin ifadesine başvurdu mu? Yoksa Sayın Bakan’ın bu cümlesi toplumda bir infial yaratmak için söylemiş olduğu maksatlı bir söz müydü?
Amiraller Duyurusundan dolayı TCK’nın 316. maddesi gereğince “Anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşmak” temeline dayandırılarak bu iddianame hazırlanmış. Ancak bu temele dayandırılabilmesi için anlaşılan konunun anayasaya karşı suç niteliği taşıması lazım. Bu iddianamede böyle bir suçun işlendiğine dair somut bir delilin zerresi bile yokken, suç için anlaşmaktan bahsetmek kesinlikle hukuki değil.
Ayrıca bu duyuruda Türker Ertürk olarak benim Amiraller Duyurusu metnine “katılıyorum ve imzalıyorum” demekten başka hiçbir dahlim yok. Ama 104 Amiral arasından seçilerek gözaltına alınan 10 Amiralden biriyim. Bunun nedeni iktidara muhalefet ediyor olmam mıdır?
Amiraller Duyurusunda iki konu üzerinde durulmuştu:
- Montrö Boğazlar Sözleşmesi,
- Cübbeli, Takkeli ve Sarıklı Amiral.
Birinci konu olarak Montrö Boğazlar Sözleşmesinin Türkiye’nin egemenliği ve güvenliği için yaşamsal derecede önemli, Lozan’ın tamamlayıcısı ve ayrılmaz bir parçası durumunda olduğu anlatılmıştı.
İkinci olarak ise darbe karşıtlığımız ifade edilmişti. Çünkü 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimini yapanlar takkeli, sarıklı ve cübbeli askerlerdi. Görevdeki bir Amiralin mesai saatlerinde, makam arabasıyla ve üniformasının üzerine giydiği dinsel kıyafetlerle hem de pervasızca gülümseyerek verdiği pozlar kamuoyunda infial uyandırmış ve tepkilere neden olmuştu. Bunun nedeni; yakın geçmişte yaşadığımız, şehitler verdiğimiz ve tüm dünyaya rezil olduğumuz o günleri tekrar anımsatmış olmasıydı.
Bu kadar iyi niyetli ve yurtseverlik duyguları içinde hazırlanmış bir duyuru olmasına rağmen iktidar bu duyuru için kıyameti kopardı ve sanki darbe çağrısı içeriyormuş gibi algılanmasını sağlamaya çaba harcadı. İktidar açısından asıl konu darbe endişesi değil, Montrö Boğazlar Sözleşmesi idi. Çünkü duyurunun darbe çağrısı olmadığını, zaten böyle büyük bir vatanseverlik duygusuna sahip darbe karşıtı Amirallerin böyle bir şeye yeltenmeyeceğini, birçoğunun yaşının çok ilerlemiş ve kamu güçlerinin de olmadığını iktidar zaten çok iyi biliyordu. Darbe endişesi göstermelikti. “Montrö Boğazlar Sözleşmesinin değiştirilmesi, kötülenmesi daha iyisi gibi söylemler üzerinden ABD’ye yakınlaşmaya çalışıyordum ama Amiraller böyle yaşamsal bir taviz düşüncesi aleyhine toplumsal farkındalık hamlesi yaptılar” diyemezdi ki!
Amiraller Duyurusu Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne sahip çıkmaya çalışan ve bununla ilgili uzman görüş ve değerlendirmelerini ortaya koyan bir duyurudur ve asla suç değildir.
İddianamenin tamamı niyet okuma üzerine kurgulanmış. Neymiş? Gece yayınlanmış! Bir fiilin suç oluşturup oluşturmadığı fiilin zamanıyla yani duyurunun ne zaman yayınlanıp yayınlanmadığı ile hukuken ilgili değildir. Duyuruyu kimin nasıl anladığına ve nasıl tepki verdiğine bağlı bir suç tanımı olamaz. Bu Türkiye’nin bir hukuk devleti olmadığının çok açık bir delili olur tüm dünya için. Bu iddianame hukuk devleti ilkesine ve anayasal haklara karşı bir darbe niteliği taşımaktadır. Eleştiri ve fikir hürriyeti anayasal bir haktır.
Tabii ki savcıların dava açıp açmama ile ilgili takdir hakları vardır. Ama hukuk devletinde bu hak sınırsız değildir. Bu iddianame gerçekten üzücü ama FETÖ kumpaslarına benziyor. Amiraller Duyurusu iddianamesi sanıklar ve avukatlar tarafından bilinmiyorken ve UYAP’a (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) verilmemişken niçin aynen FETÖ kumpaslarında olduğu gibi önce basına sızdırıldı? Amaç çok açık şekilde mahkeme üzerinde baskı yaratmak ve davayı reddetmesini engellemekti!
Ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın, hangi hukuki zorlama yapılırsa yapılsın, bu metinden bir suç çıkarmak olanaklı gözükmemektedir. Bu hukuk kurallarını hiçe sayan iddianame ve dava sadece biz darbe karşıtı, vatanına milletine tüm yüreğiyle bağlı, ömrünü vatanına milletine hizmete adamış 104 Emekli Amirali ve Türk Milletini üzmüyor, yargıyı da boş yere meşgul ve devletin kısıtlı imkan ve kabiliyetlerini israf ediyor. Bu nedenle beraatımı ve yurtdışı çıkış yasağımın kaldırılmasını Yüce Türk Adaletinden, Sayın Mahkemenizden talep ediyorum.
Türker Ertürk