İstanbul’un, 16 Mart’ta İtilâf Devletleri tarafından fiilen işgali üzerine Mustafa Kemal Paşa;
Valilere, komutanlara ve Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti şubelerine durumu bildiren genelgeyi gönderir.
Yabancı devlet temsilcilerine, Dışişleri Bakanlıklarına ve Millet Meclislerine protestosunu bildirir.
İslam âlemini bu “onur kırma ve tecavüz darbesi” nden haberdar eder.
Komutanlardan, Ankara’da bir meclis toplanması hakkında görüş ister.
Ankara’da bir meclis toplanması amacıyla acele bir seçim yapılması gerektiğini vilayetlere, mutasarrıflıklara, kolordu komutanlarına bildirir.
Yabancı devlet temsilciliklerine, Ermenilerin doğuda halka yaptıkları zulmü ve işkenceleri protesto eden telgrafını gönderir. Birkaç gün sonra bu telgrafları yineler.
Düşman lehine propaganda ve casusluk yapanların tutuklanarak cezalandırılmaları emrini verir.
İstanbul’dan kaçarak gelenleri istasyonda bizzat karşılar.
Gazeteci Yunus Nadi ile görüşür ve şöyle der: “… Milletimiz çok büyüktür. Hiç korkmayalım. O, esir olmayı ve hor görülmeyi kabul etmez! Milletin bağımsızlığını vatanın son kaya parçası üzerinde savunacağız; kurtaracağız veya eğer mukadderse öleceğiz! Fakat eminiz ki ölmeyeceğiz ve kurtaracağız!”
Anadolu Ajansı’nı kurdurur ve kuruluşunu duyurur.
Bu sıralarda, Şeyhülislam Dürrizade Abdullah, Anadolu’daki milli kuvvetleri kâfir ilan etmiş ve “katli vacip” fetvasını yayınlamıştır. Buna karşılık Ankara Müftüsü Rifat Börekçi de Dürrizade fetvasının geçerli olmadığını başka bir fetva ile duyurur. Fetva, yüzlerce müftü ve din bilgini tarafından imzalanır.
Mustafa Kemal Paşa:
İstanbul basınının sakıncalı yayınlarının Anadolu’ya girmesinin önlenmesi emrini verir.
İstanbul’un emrindeki Anzavur ve Gavur İmam’ın ikinci kez başlattıkları isyanın bastırılması için komutanlara olağanüstü yetkiler verir.
Esir edilen düşman askerlerinin hayatlarının korunması konusunda olağanüstü itina edilmesini ister.
“Disiplinine, gayretine, imanına tamamen itimat edilecek” milli birliklerin oluşturulması ve Ankara’ya gönderilmesi için Kâzım Karabekir’e bir telgraf çeker.
İnebolu’da kurulan Gençler Mahfili’nden, Anadolu Ajansı’nın haberlerini köylere kadar ulaştırmalarını rica eder.
21 Nisan 1920’de, Meclis’in 23 Nisan’da açılacağını vilayetlere bildirir.
“Çok ivedidir” başlıklı bu telgrafın bazı satırları şöyledir:
“Yüce Allah’ın yardımıyla Nisan’ın 23 üncü Cuma günü, Cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır…Vatanının bağımsızlığı, yüce halifelik ve padişahlığın kurtarılması gibi en önemli ve ölüm kalımla ilgili görevleri yapacak olan bu Büyük Millet Meclisi’nin açılış gününü Cuma’ya rastlatmakla o günün kutsallığından yararlanacak ve bütün sayın mebus hazretleri ile kutsal Hacıbayram Veli camiinde Cuma namazı kılınarak Kur’an’ın ve namazın nurlarından ışık alınacaktır… Cuma namazı kılındıktan sonra da hatim indirilmesi tamamlanarak yüce halifeliğin ve padişahlığın ve bütün ülke bölümlerinin kurtulması amacıyla yapılan ulusal çalışmaların önemi ve kutsallığı ve her yurttaşın kendi vekillerinden oluşan bu Büyük Millet Meclisi’nin vereceği yurt görevlerini yapmaya zorunlu bulunduğu hakkında vaazlar okunacaktır… Bu dinsel ve yurtsal tören yapıldıktan ve camilerden çıkıldıktan sonra Osmanlı ülkelerinin her yerinde, hükûmet konağına gelinerek Meclis’in açılışından dolayı resmî kutlamalarda bulunulacaktır… Bu bildirinin hemen yayımlanıp dağıtılması için her araca başvurulacak ve hızla en uzak köylere, en küçük askerî birliklere, memleketin bütün örgüt ve kurumlarına bildirilmesi sağlanacaktır. Ayrıca, büyük levhalar halinde her tarafa asılacak ve yapılabilen yerlerde bastırılıp çoğaltılarak para karşılığı olmadan dağıtılacaktır… Tam başarı için büyük Allah’a yakarılacaktır.”
Mustafa Kemal Paşa, 22 Nisan 1920 tarihinde, “telgraf dakika geciktirilmeyecek” ibaresiyle şu bildiriyi de yayımlar: “Yüce Allah’ın yardımıyla Nisan’ın 23 üncü Cuma günü Büyük Millet Meclisi açılarak göreve başlayacağından o günden sonra bütün sivil ve askerî makamların ve bütün milletin bağlı olacağı yer o Meclis olacaktır, duyurulur.”
23 Nisan 1920’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara’da açılır. Mustafa Kemal Paşa; “Yüksek meclisiniz, bildiğiniz gibi, olağanüstü yetkiye sahip olarak, yeniden seçilen milletvekilleri ile taarruza uğrayan Hükümet Merkezi’nden canını kurtararak buraya gelen milletvekillerinden oluşmuştur.” diyerek ilk demecini verir.
24 Nisan’da ise Meclis’in teşekkürlerini bildirmesi üzerine şöyle der; “… Benim için dünyada en büyük mükâfat, milletin en ufak takdir ve iltifatıdır…” ve devam eder; “Bu dakikadan itibaren teklif ediyorum: Derhal memleketin mukadderatını üzerinize alınız! Bütün bu Meclis, bütün manasıyla sorumlu olmak lazım gelir. Millet bizi ancak bunun için gönderdi; bizi buraya beş kişinin eline milleti terk edelim diye göndermemiştir.”
Mustafa Kemal Paşa, aynı gün yapılan ilk gizli oturumda da şunları söyler: “… Yalnız ve yalnız bir şey düşünmeye mecburuz; o da memleketin kurtuluşudur… Millete bağımsızlık temin edileceği güne kadar bir fert olarak bütün varlığımla çalışmaya mukaddesatım adına söz vermişimdir. Bu sözü burada tekrar etmekle şeref kazanırım.”
***
Atatürk’ün, memleketin kurtuluşu için gösterdiği olağanüstü gayret, dirayet, kavrayış ve düşünce tarzı, kendisinden sonra hükümet edenlere/yönetenlere örnek olabilmiş midir? Bugünün siyasetçileri gerçekten “milletin takdir ve iltifatı” için mi görevdedirler? “Memleketin mukadderatı” gerçekten kimin üzerindedir? Yüzüncü Yıl seçimi için sandığa gittiğimizde Türk milleti olarak bu mukadderatı gerçekten sorgulayacak mıyız?
Gazi Meclis, 15 Temmuz 2016’da, iktidarın eliyle besleyip büyüttüğü, “aynı menzile giden farklı yollardan biri olarak” tanımladığı, dinci ve hain Fethullah (FETÖ) örgütü tarafından bombalandı. Ancak ders alınmadığı açıktır! Çünkü, farklı farklı adlar altında da olsa iktidarın, cemaat ve tarikatlarla ilişkisinin sürdüğü bilinmektedir.
Atatürk Cumhuriyeti’ne ve hukuk devletine inanan her Türk vatandaşı ise Gazi Meclis’i ve onun bünyesinde yeşeren laikliği korumak için mücadele etmek zorundadır. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun. Nice 102 yıllara…
Canan Murtezaoğlu