Gerçekte ne olmuştu? Halide Edip neden Mustafa Kemal’le ters düşmüştü? Milli Mücadele yıllarında yaşanan gelişmelerin, insan ilişkilerinin görünen ya da görünmeyen sahneleri nasıldı?
Tarihi şahsiyetlerin hayatları iniş-çıkışlarla doludur. Başarıya giden yolda birlikte yola çıkılan mücadele arkadaşlarının çoğu, sonrasında birer düşmana dönüşebilir.
George Büchner’in, Danton’un Ölümü isimli eserinden alıntılanan “İhtilal Satürn gibidir, kendi evlatlarını yer.” sözü, “Her devrim, önce kendi çocuklarını yer.” şeklinde adeta sloganlaşarak günümüze kadar gelmiştir.
Keza “Tanrım, beni dostlarımdan koru! Düşmanlarımla kendim baş edebilirim!” diyen Voltaire, “Sen de mi Brutus?” diyen Ceasar günümüzden çok uzakta değiller.
Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Kazım Karabekir Paşa “Öyle puslu ki hava; şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor.” dedikten on yıllar sonra bile, o mintan pek çok kişinin sırtından çıkarılamadı.
Atatürk’e 1926 yılındaki İzmir suikastından önce, Ankara ve Bursa’da olmak üzere iki suikast daha planlanmış, şartlar uygun olmadığı için iptal edilmişti. Suikastın planlayıcısı ve baş aktörü Ziya Hurşit, Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği çabadan ötürü Mustafa Kemal tarafından milletvekili yapılmıştı. Suç ortaklarından biri dönemin İzmit milletvekili Şükrü Bey, diğeri eski Ankara valisi Abdülkadir idi. Ziya Hurşit’in Atatürk’le yüzleştiği anda yaptığı açıklamaya bakılırsa, suikastın Cumhuriyet sistemini reddetmekle alakası yoktu; kendini dışlanmış hissetmesiyle ilgiliydi. Nitekim kimi milletvekilleri, yapılan bazı toplantılarda Ziya Hurşit’i kapının dışında bırakmışlardı. Ancak Ziya Hurşit’in öncülük ettiği suikast girişimine, Atatürk karşıtı kimi muhalifler balıklama atlamıştı. Neticede İstiklal Mahkemesi tarafından 15 idam kararı çıkmıştı. Ali Fuad Paşa, Rauf Paşa, Refet Paşa, Kazım Karabekir Paşa ise beraat etmişlerdi. (Kaynak: Vahdettin Engin-Hesaplaşma)
Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a varıp Milli Mücadele’yi başlatmasının hemen ardından Halide Edip, 19 Mayıs’ta Sultanahmet Meydanı’nda yaptığı tarihi konuşmada Türklerin hak ve istiklal davasında halkı mücadeleye çağırıyordu. O dönemin şartlarında bir kadının 200 bin kişiyi meydana çağırıp böylesine büyük bir miting yapması oldukça sıra dışı bir durumdu. Böyle bir kadın ancak karizmatik olarak tanımlanabilirdi.
Peki Halide Edip Adıvar ve Mustafa Kemal Atatürk arasındaki bağlar nerede, ne zaman, nasıl kopmuştu? Halide Edip gerçekte kimdi, nasıl bir insandı? Yenilikçi sisteme açık mıydı? Ya da Cumhuriyet sonrasında yapılan yenilikler çok mu hızlı gidiyordu? Yoksa hepsinin ötesinde, Mustafa Kemal’le arasında o dönemde açığa çıkmayan kişisel sürtüşmeler mi vardı?
16 Mart 1920’de İstanbul İngilizler tarafından işgal edildiğinde, İstanbul’daki hükümet tarafından Mustafa Kemal ile beraber Halide Edip ve kocası Adnan Adıvar hakkında da idam fermanı çıkarıldı. Ankara’ya gelerek Milli Mücadeleye katılan Halide Edip ve Adnan Bey, Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’yi terk ettiler. Adnan Adıvar, kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın mensubuydu ve bazıları gibi o da Atatürk’e suikast davasında yargılandı ve beraat etti.
1920’de Ankara’da tanışmalarının ardından Mustafa Kemal ve Halide Edip arasında savaşın gidişatı ve mücadele yöntemleriyle ilgili zıtlaşmalar olduğu söyleniyor. Savaşın başkomutanı Mustafa Kemal idi, askeri eğitim ve deneyime sahip olan yine Mustafa Kemal idi. Ancak ortada iki karizmatik insan vardı.
Bazı kaynaklarda aralarındaki münasebetle ilgili, Halide Edip’in o dönemde kendisine bile itiraf edemediği bir aşktan bahsediyor. Halide Edip’in Kalp Ağrısı isimli kitabını Atatürk’e izafeten yazdığı düşünülüyor. Tuna Serim’in yazdığı Aşktan da Üstün isimli kitapta yine, Halide Edip Adıvar ve Mustafa Kemal Atatürk arasındaki büyük aşkın nefrete dönüşmüş halinden bahsediliyor.
Kimileri Cumhuriyet döneminde yapılan yeniliklerin hızına dönemin bazı aydınlarının bile yetişemediğini söylüyorlar. Örneğin; Atatürk’ün vapur ve tramvaylardaki kadın ve erkekler arasındaki perdeyi kaldırmasının ardından Halide Edip, “bizim perdemize ne karışıyorsunuz” demişti. (Yılmaz Özdil-Mustafa Kemal)
Halide Edip’in 1928’de Londra’da yayınlanan “The Turkish Ordeal” isimli eseri ayrı bir tartışma konusu. Türkçe’ye Türk’ün Ateşle İmtihanı olarak çevrilen eserin orijinal metinlerinin değiştirildiği öne sürülüyor. Atatürk’ün vefatından sonra ancak Türkiye’ye dönebilen Halide Edip’in bu eseri, günümüzde hala tartışma konusudur. İddiaya göre Türkiye’ye dönmesinin ardından Atatürk’ün aleyhine yazdığı metinleri, eserinden çıkarmıştı.
Hakan Erdem’in yazdığı Lenk isimli kitapta, kitabın İngilizce orijinal metninde Atatürk’le ilgili kısımda şunlar yazılıydı:
“Eklemek isterim ki Türkiye bir parlamentarizmin gereğinden fazla ileri bir hükümet şekli olduğunu düşünenlerin hepsi, aynı zamanda, bir yabancı himaye rejimi de istiyor değildi: Mustafa Kemal Paşa’nın, parlamentoyu kapatması için sultanı iknaya çalışanlardan biri olduğu söyleniyordu. Ama, o (M. Kemal), sultanın daha sonra mutlakiyetçi bir rejim başlatmasını ve içinde kendisinin bizzat harbiye nazırı olacağı bir hükümet kurmasını arzuluyordu”
Bilindiği üzere, Kurtuluş Savaşı yıllarında Halide Edip ve bazı aydınlar Amerikan mandasını (himayesini) savunuyorlardı…
Edebiyatçı Vedat Günyol aynı şekilde, Paris’te tanıştığı Halide Edip Adıvar’la ilgili anılarından bahsederken, kitabın Türkçe’ye çevirisiyle ilgili, Atatürk’e hakaret içeren bölümleri bizzat Halide Edip’in sansürlediğini anlatıyor.
Muzaffer Öztekin ise “Halide Edip ve Gerçekler” isimli kitabında, Turkish Ordeal’in orijinal metinlerinde Mustafa Kemal Paşa’ya hakaret içeren bölümlerden bahsetmiş:
“Kesinlikle ahlaksız değildi; sadece ahlakla ilgisiz kişiydi. İnsan ahlakının mevcut standardını hiçbir zaman kabul etmedi veya gerekliliğini görmedi… O daima uyuşmaz, sabırsız ve zarar vericiydi… Mustafa Kemal Paşa yerine göre alaycı, şüpheci, ilkesiz ve şeytanca kurnazdı. İnsanları sindirir, basit sokak kahramanlığından keyif alırdı…”
Turkish Ordeal orijinal haliyle yeniden yayınlanmalıdır. Eğer bu yazılanlar doğruysa ki inanmakta zorlanıyorsunuz…
Bu yazılanlardan sonra geriye söylenecek söz kalmıyor. Kurtuluş Savaşı’nın kadın kahramanıyla ilgili tüm hayallerinizin yıkıldığını hissedebilirsiniz.
Sanırım yola nasıl çıktıysanız öyle tamamlayabilmek, çok daha önemlidir.
Ayça YILMAZ