1. Haberler
  2. KÖŞE YAZISI
  3. Virüs: Aynı gemiye binemeyiz…

Virüs: Aynı gemiye binemeyiz…

featured
0
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Örnek Resim

Aynı gemiye binmeyeceğiz o gün geldiğinde, hayır.

Sonradan görme salyalı hırsızların,

İşkencehanelerinde aydınlarını çürüten karanlık kafaların,

Egemen oligarşiye tapan yalaka çakma aydın güruhun,

Uyuşturucuya terfi eden merdiven altı yetiştirmesi gericilerin,

ve çocuk tecavüzcüsü dincilerin,

Bölünme naraları atan etnik kafatasçıların,

Emperyalist Batı’nın kucağındaki terörist sevicilerin,

Yağlı ilmeğini beynine dolayan vatan hainlerinin,

ve vatan toprağının taşını, toprağını, madenini satan soysuzların,

karanlık suların derinliklerine gömülecek gemisinde olmayacağız…

Kaç defa söylendi sana,

dönüşü olmaz bu yolların diye,

Gerisin geriye dönemezsin şimdi;

gelemezsin geri, o çamurlu yollarda bıraktığın ayak izlerine basarak…

Kaç defa hapsedildi, öldü insanlar, kaç defa?

Hangi evlerde, hangi annenin, hangi çocuğun gözyaşlarını akıttın?

Hangi umudu çiğneyerek, hangi hayali silerek beslendin?

Silinecek o kirli ayakların izleri,

Yavaş yavaş silinecek rüzgarda, yağmurda,

Ardı ardına geldiğinde mevsimler,

Kaybolacak kötülükler sonbahar ve kışı atlattıktan sonra,

Göreceksin karlar eridiğinde yeniden toprağı,

İlkbaharda,

Silip süpürecek hepsini, göreceksin…

Aynı gemiye binemezsin sen, unut bunu!

Ne çirkefliklerinden başka hiçbir destanı olmayanların,

Ne dünyasında ağaç, kitap, hayvan olmayanların,

Ne katran kaplı kalplerinde aşk olmayanların,

ve ne de yüzü kızarmayan utanmazların,

bineceği, kirleteceği bir gemi değil o…

Aynı gemide olamayacak kadar farklısınız;

Aradaki sıcaklık farkı Venüs’le Satürn’ü gölgede bırakıyor,

Sırrı çözülemeyen Mısır piramitlerini şaşkına çeviriyor,

insan ilişkilerinizin sırrı çözülemiyor…

Bir bilmeceyle bezenmiş ruhlarınızla, insan doğasına aykırısınız,

İnsan bile demeyecek tarih kitapları size…

Ne diyecek size tarih kitapları?

Emperyalist uşağı, doğa ve hayvan katliamcısı diyecek,

Ve aydınlarını hapiste çürüten zebaniler olarak yazılacaksınız,

Üçüncü sınıf dergilerde bile sayfanızı okumadan çevirecekler,

yakındır…

Şehirleri betona gömdüğünüzü anlatacak hikaye kitapları,

Türkiye’nin madenlerindeki siyanür çukurlarını anlatacaklar,

Ve ülkemin maden işçilerini anacaklar,

maden ocaklarına gömdüğünüz…

Hastanelerde yeni doğan ünitesinde katledilen bebekleri anlatacaklar…

Teröristle pazarlık masaları kurduğunuzu yazacak gazeteler,

Meclis’te terörist temsilcisi milletvekilleriyle gülüşürken çekildiğiniz,

sırıtan fotoğraflarınız olacak internet sayfalarında

Gözünü, ayağını, kolunu kaybeden askerlerin yaşadıklarını yazacak tarih kitapları,

Kahkahalarla üç kuruşa yemek yerken, mangal partileri yaparken Meclis’te,

Kırık camlı odasında açlıktan ve soğuktan donarak ölen,

annesi kağıt toplayıcısı Ayaz bebeği yazacak tarih…

Karanlık dehlizlerden geçerek hızla geliyor akarsular,

Sular-seller gibi akıyor, yağmur gibi yağıyor duygular,

Bir yerde yıkılacak beton duvarlar, bu beton yığınları,

ve beton iktidarı…

Beklenen zaman gelecek ve yıkılacak,

Haramilerin saltanatı,

Beton kafalar…

Günün birinde evet,

Aydınlığın karanlığı yendiği,

Yapılan haksızlıkların hesabının sorulduğu gün,

orada olacağız…

Halktan çalınanları sahibine vermek,

Atatürkçü, çağdaş, laik Cumhuriyet’in bayrağını dalgalandırmak,

Bu hezimet dönemini tarihe gömmek,

ve döküntülerinizi deliğe süpürmek üzere,

orada olacağız…

Ne Nuh’un gemisi, ne Amerikan uçak gemisi,

hiçbir yere kaçamayacaksınız

Kimse affedemez halkına işkence eden tayfanın gericisini,

Ve unutma Nazım’ın,

“Hiçbir korkuya benzemez, halkını satanın korkusu” dediğini…

Deniz dalgalı, gemiye bir yol var,

Hava gri, hava puslu, rüzgarlı ve soğuk,

Tüy gibi yumuşak kar taneleri aydınlatıyor gecenin karanlığını,

Ve daha fazla ışık vermek için,

birbiriyle yarışıyor ateşböcekleri.

Ne yazık, ömrü dolan gidiyor,

Öyle de olsan kalan savaşıyor,

daha çok aydınlatmak için geceyi…

Karanlık dehlizlerden geçiyoruz derbeder,

Herkes bir yerlerde, herkes bir şeyler yazıyor, konuşuyor, düşünüyor,

Bu beladan nasıl kurtulacağını düşünüyor herkes,

nasıl?..

Oysa herkes dağınık, herkes kendi dünyasında,

Aynı amaca doğru birleşmesi gereken boş eller,

Sonuçsuz hamleler üreten düşünen beyinler,

ve kaybedilen zamanlar,

zamanlar…

Cehalet birlik olup alan kazanıyor,

Bilim, zaman tünelindeki bir labirentin içinde çıkış yolu arıyor…

Hayır, o dalgalı denizdeki gemiye beraber binemeyiz,

Cehalet karanlıkla beraber binmemeli o gemiye…

Aynı gemide değildik,

ve aynı gemide olmadık hiç.

Hiç kandıramadı bizi düşük zekalı yobazlar,

badem bıyıklı takunyalılar…

Soruyorum kainata, neden?

Neden bu kadar kolay,

megaloman, gösteriş tutkunlarının mutlu olması?

Bu basitlik,

nasıl yeterli oluyor bu insan türlerinin mutluluğu için?

Televizyon kanallarından pislik akıyor,

Anlamsız konuşmalar, sonuçsuz çabalar,

gösterişler…

Milletvekili maaşları ve ayrıcalıkları satılığa çıkmış,

memleket satılıyor koltuğu kaybetmemek uğruna…

Fakir halk yığınları yetersiz beslendiği için hastalanıyor,

ölüyor…

Ballı milletvekili maaşları,

ekstra ballı bakan maaşları ve ayrıcalıkları,

Belediyeler, getirisi bol yandaş ihaleler, bataklığa dönmüş kurumlar,

ve çıkamadığımız kuyuda bir körebe oyunudur gidiyor…

Başladığımız noktalara döndüğümüz çarkların üzerinde bitmez devinimler,

Yap-boz tahtaları, BOP, terör ve cenazeler…

Kim oyun oynuyor hayatlarımızla,

ve kim çalıyor geleceğimizi?

Virüs!

Henüz mRNA’sı bulunamayan bir virüstür tahtında oturan İhanet İktidarı,

Henüz dilsiz uşakların gammazlamadığı lale bahçelerinde,

yaşıyor şatafat içinde uyuşturucu müptelası tebaası ile…

O gemiye binemezsin sen;

Aydınlık Cumhuriyetimize elini, dilini uzatan bataklık bekçisi!

Ne sen, ne zehirlediğin salyalı popülasyonun,

ve ne de beyin hasarlı dalkavukların…

Ve Cumhuriyetin aydınlık yolundan yürüyemezsin;

söndürür seni aydınlık,

mezar olur sana o yol…

Aynı gemide olmadık hiç,

Ne çocuk tecavüzcüleriyle, ne yarım akıllı şeyhler ve paracı müritleriyle,

Ne hırsız din bezirganı, sonradan görme oligark sınıfla,

Ve ne de pudra şekeri gibi uyuşturucu yalayan maskeli sahtekarlarla…

Yetim hakkı yemedik,

ve yedirmedik hakkımızı da…

Ne emperyalist uşağı olduk, ne vatan satıcısı,

Ve ne de kula kul olduk,

dik duran başımızla…

Ne ölümden korktuk, ne parasızlıktan,

Bir parçası olduğumuz kalabalıkların içinde,

Bir damla gibi yaşadık;

ve bir damla gibi sakince damlayarak biriktik,

çoğaldık…

Dönüşü olmayan o yola neden girdin?

Çıkamayacağın bataklığa neden daldın?

Masum insanları neden iftiralara boğdun?

Düşünmedin mi yazacağını tarihin seni,

bir kahraman değil, bir korkak olarak?

Ve milyonların lanetleyeceği,

bir virüs…

Şiir: Ayça Yılmaz / 25 Aralık 2025

1
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
Virüs: Aynı gemiye binemeyiz…
+ -

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.
Bizi Takip Edin