1. Haberler
  2. KÖŞE YAZISI
  3. “Kadın varlığı, ulusun bin bir noktadan temelidir!”

“Kadın varlığı, ulusun bin bir noktadan temelidir!”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Örnek Resim

Kudüs’ün Zeytindağı tepesindeki Alman misafirhanesine, “Kumandan Paşa Hazretlerinin, Başkumandanlıktan istediği” Falih Rıfkı, Osmanlı’nın 1915-1918 yılları arasındaki ibretlik ve içler acısı durumunu, ünlü tepe ile aynı adı taşıyan eserinde ayrıntılarıyla anlatır. Şu çarpıcı paragrafını verelim:

1913’te bir Mustafa Kemal, yüzyıl sonrası için bile hayaldi, fantezi romanlarında bile yeri yoktu. Bizim gençliğin aradığı hürriyetleri, kadın, tefekkür ve hayat hürriyetini ancak Cemal Paşa’dan ve eğer varsa, onun kafasında olanlardan beklemek gerekti. Enver’le Müslüman ortaçağı bütün yeşilliği ile devam edecekti… Suriye, Filistin ve Hicaz’da, ‘Türk müsünüz?’ sorusunun cevabı, ‘Estağfurullah!’ idi. Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş ne de vatanlaştırmıştık. Osmanlı İmparatorluğu buralarda ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi… Halep’ten Aden’e kadar süren o koca memlekette bir Arap meselesi vardı zannetmeyiniz. Arap meselesi denen şey, Türk düşmanlığı hissi idi.”

İşte o “fantezi romanlarında bile” yeri olmayan Mustafa Kemal, yozlaşmış, dağılmış ve işgal edilmiş bir imparatorluktan bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurdu ve Türk Milleti’ne kim olduğunu hatırlattı.

İşte o, “yüzyıl sonrası için bile hayal” olan Mustafa Kemal, Türk kadınına “Milletvekili Seçme ve Seçilme” hakkını tanıdı. Düşüncesi şuydu:

“Kadının siyasî ehliyetsizliğine mantıkî hiçbir sebep yoktur. Bu husustaki tereddüt ve menfi zihniyet, mazinin toplumsal bir niteliğinin can çekişen bir hatırasıdır.” 

Türk Devrimi ile ilgili düşünceler Atatürk’ün zihninde çok önceleri de vardı ve bunlardan biri de kadının haklarıydı. Mustafa Kemal Paşa, Doğu Cephesi’nde Ruslarla savaştığı zamanlarda, 7 Kasım-24 Aralık 1916 günlerini kapsayan bir günce tutmuştu. O güncedeki bilgilere göre, 21 Kasım gecesi Kurmay Başkanı ile uzun uzun sohbet etmiş ve ona şöyle demişti: “Kadın varlığı, ulusun bin bir noktadan temelidir! Artık, kadını süs tanımak fikrini tazelemek doğru değil.” 

Toplumun gelişiminde kadının yaşamsal bir yeri olduğunu düşünen Mustafa Kemal Paşa, sohbet konusunu şu üç cümle ile de vermiştir: “1) Güç sahibi ve hayatı tanıyan, bilen anne yetiştirmek, 2) Kadınlara özgürlüklerini vermek, 3) Kadınlarla ortaklaşa hareket etmek; erkeklerin ahlakı, düşünceleri, fikirleri, hisleri üzerinde etki eder. Yaratılıştan gelen karşılıklı sevgiye yönelme.”

Atatürk, Türk kadınının sahip olması gereken haklardan uzak tutulmasını, ilerlemenin önünde bir engel olarak görmekte ve şöyle demekteydi:

“Bizim toplumumuzun başarı gösterememesinin sebebi kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve kusurdan doğmaktadır. Bir toplumun bir organı faaliyette bulunurken diğer organı işlemezse o toplum felç olmuştur. Bir toplumun hayatta, çalışması ve başarılı olması için, çalışmanın ve başarılı olabilmenin bağlı olduğu bütün sebep ve şartları benimsemesi gerekir. Bundan ötürü bizim toplumumuz için ilim ve teknik gerekli ise bunları, aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın edinmeleri lazımdır. Bir toplum, cinsinden yalnız birinin yeni gerekleri edinmesiyle yetinirse o toplum yarıdan fazla kuvvetsizlik içinde kalır. Bir millet ilerlemek ve uygarlaşmak isterse bilhassa bu noktayı esas olarak kabul etmek mecburiyetindedir.”

Atatürk’ün girişimiyle kadınların iktisadi ve siyasal yaşama katılmaları yönünde bir dizi değişiklik yapılmış ve Türk kadını, 1930’da belediye seçimlerinde seçme, 1933’te çıkarılan Köy Kanunu’yla da muhtar seçme ve köy heyetine seçilme hakkını kazanmıştı. Ardından 5 Aralık 1934 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, Anayasa’da ve Seçim Kanunu’nda değişiklik yapılması yönünde bir teklif sunuldu. Söz konusu teklif, Türk vatandaşı olan her kadına 22 yaşında milletvekili seçme, 30 yaşında da milletvekili seçilme hakkının verilmesini öngörmekteydi. Kanun kabul edildi, demokrasinin önemli bir aşaması daha tamamlanmış oldu. Bu gelişmeden büyük memnuniyet duyan Atatürk, şunları söyledi: 

“Bu karar, Türk kadınına sosyal ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Siyasi hayatta belediye seçimlerinde tecrübesini yapan Türk kadını, bu sefer de mebus seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medeni memleketlerin birçoğunda kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu salâhiyet ve liyakatle kullanacaktır.”

Türkiye’de kadınların katıldığı ilk genel seçimler 8 Şubat 1935 yılında yapılan TBMM 5. dönem seçimleri oldu. Bu seçimlerde 17 kadın milletvekili TBMM’ye girdi. 1936 yılı başında boşalan milletvekillikleri için yapılan ara seçiminde emekli öğretmen Hatice Özgener’in Çankırı milletvekili olarak seçilmesiyle Meclis’teki kadın milletvekili sayısı 18’e çıktı. 1 Mart 1935’te çalışmalarına başlayan V. Dönem TBMM’ye katılan kadınlar, heyecanla Meclis sıralarına oturdular.

1935 yılında ulaşılan %4,6’lık kadın milletvekili oranı ancak 72 yıl sonra 2007 seçimlerinde, % 9,09’luk oranla geçilebildi. Kadının temsiliyeti konusunda, 1935’ten 2023 yılına gelindiğinde de “eşitsizlik” durumunun sürdüğü görüldü. 2023 Genel Seçimlerinde ulaşılan oran %20 olabildi yani hâlâ çağı yakalayabilmekten çok uzağız!

Bunun temelinde ne olduğunu ehil bir kalemden, Prof. Dr. Sina Akşin’den öğrenelim.

Şöyle der Akşin: “Kadının toplum hayatından soyutlanması, onun kültür düzeyinin de düşürülmesi demektir. En önemli kültür aracı dilimizdir, en temel eğitim ananın çocuğuna dili öğretmesidir. 500 sözcük bilen ananın yetiştireceği erkek çocuk başka, 1.500 sözcük bilen ananın yetiştireceği erkek çocuk başka olacaktır. Demek ki, kadınların eve kapatılması, erkeklerin de düzeyinin düşmesiyle sonuçlanacaktır.” Bu “erkeğin düzeyinin düşmesi” nin sonuçlarını Türk milleti olarak özellikle 21. yüzyılın ilk çeyreğinde açıkça görmüş ve yaşamış bulunuyoruz. Adalette, eğitimde, sağlıkta, ekonomide, sosyal hayatta, insan haklarında gelinen düzey ortadadır.

Konuyla bağlantılı olarak bir diğer neden de kanımca, dünyayı dolaylı da olsa yöneten, aynı bölgeden zuhur etmiş üç semavî dinin kadına bakışıdır. Binlerce yıldır insanlığın kulağına üflenenlerden sadece şu üç örnek bile kadının  durumunu kavramak için yeterlidir.

 “Savaşa katılan askerlerin ele geçirdiklerinden kalanlar sayılır. İçinde 675 000 davar, 72 000 sığır, 361 000 eşek, erkekle yatmamış 32 000 kız da var.” (Tevrat; Sayılar/Çölde Sayım, 31; 25-31)

“O sırada, kentte günahkâr olarak tanınan bir kadın, İsa’nın, Ferisi’nin evinde yemek yediğini öğrenince kaymaktaşından bir kap içinde güzel kokulu yağ getirdi. İsa’nın arkasında, ayaklarının dibinde durup ağlayarak, gözyaşlarıyla O’nun ayaklarını ıslatmaya başladı. Saçlarıyla ayaklarını sildi, öptü ve yağı üzerlerine sürdü.” (Luka İncili; 7: 37-38)

“Kötülükten sakınanlar güvenli bir makamdadırlar. Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı olarak otururlar. İşte böyle, biz onları ayrıca iri siyah gözlü hurilerle eşlendiririz./Ahu güzeli beyaz yüzlü kadınlarla yoldaş yaparız. Onlar orada güven içinde her çeşit meyveyi isteyebilirler.” (Kur’an; Duhan Suresi, 51-55)

Bu zihniyeti kırabilecek olan yine kadınlardır.

“5 Aralık Milletvekili Seçme ve Seçilme” hakkı kutlu olsun…

Canan Murtezaoğlu

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
“Kadın varlığı, ulusun bin bir noktadan temelidir!”
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.
Bizi Takip Edin