1. Haberler
  2. KÖŞE YAZISI
  3. Yükseklikler üzerinde (1)

Yükseklikler üzerinde (1)

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Örnek Resim

İki bölüm olarak yayınladığımız Sâd suresinde, Biz’in emri üzerine Muhammed peygamberin; Nuh-İbrahim soyundan gelen ve kral, peygamber, kâhin olarak tanımlanan kişileri andığını vermiştik. Mekkî surelerle ilgili yaptığımız vatandaş okumamızın yirmi birincisindeyiz. Kur’an’dan devam edelim.

İbn Abbas-Kurayb rivayet zincirine göre otuz yedinci sure “A’raf” tır. (Yükseklikler) A’raf her şeyin tümseği demek olan “arf” kelimesinin çoğuludur. (Elmalılı) Kur’an yorumcularına göre de a’raf, cennetle cehennem arasındaki duvardan bir perdenin yüksek tepeleridir. Surede geçen göksel kavramlar; Rab, Biz, Allah ve Ben’dir. Muhammed peygambere Kitap’ın ona indirildiği; uyarmak ve inananlara öğüt vermek konusunda göğsünde sıkıntı duymaması söylenir. Ayetleri yalanlayanları yok etme ve hesap sorma döngüsü bu surede de görülür. “Rabbinizden size indirilene uyun,” diyen Biz, “geceleyin veya gündüzün uykularında iken nice kentleri” yok etmiştir. “Kendilerine elçi gönderilmiş olanlara da soracağız, gönderilen elçilere de soracağız.” ifadesinden sonra, tartısı ağır gelenlerin kurtulacağı, tartısı hafif gelenlerin ise ayetlere haksızlık edenler olarak kendilerine yazık ettikleri belirtilir. Biz, insanı yeryüzüne yerleştirmiş, ona geçimlik vermiştir ancak insan “ne kadar da az şükreder.” Biz insanı yaratmış, ona şekil vermiş sonra da meleklere “Âdem’e secde edin” demiştir; ancak İblis secde etmemiştir. Devamında, bir önceki Sâd suresinde olduğu gibi, İblis’le diyalog başlar. “Buyurdu” kelimesiyle başlayan özgün metne bazı çevirilerde parantez içinde Allah kelimesi eklenerek “Allah buyurdu” denmiştir. Kendini daha “faziletli ve yüksek” gören İblis, insanları saptırmak için yemin eder. Cehennem, İblis’e uyacak olanlarla doldurulacaktır. (11-18. ayetler)

Âdem ve eşine “cennette kalın ve istediğiniz yerden yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın” emri verilir. Şeytan devreye girer ve “Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesi, melek olmanızı veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir,” der. Âdem ve eşi “ağaçtan tattıklarında, ayıp yerleri kendilerine” görünür ve “cennet yapraklarını iliştirip kendilerini” örtmeye koyulurlar. Rab ikisine de şöyle seslenir: “Ben ikinize o ağacı yasaklamamış mıydım? Doğrusu, şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?” İkisi de kendilerine yazık ettiklerini söyler. Rab da şöyle der: “Birbirinize düşman olarak aşağı inin. Yeryüzünde bir süreye kadar geçinip yerleşme hakkınız var. Orada yaşar, orada ölür ve oradan çıkarılırsınız.” (19-25. ayetler) Tefsirlerde şu soru vardır: “Şeytan cennetten ihraç ve tart edilmiş olduğu halde cennetteki Âdem ve Havva’ya nasıl vesvese verebilmiştir?” Bu sorunun yanıtı Tevrat’ta vardır, denebilir. Tevrat’a göre Âdem ve eşinin yani Havva’nın kovulduğu cennet, RAB Tanrı’nın doğuda Aden’de diktiği bir bahçedir ve topraktan yarattığı Âdem’i oraya koymuştur. Bu sınırları çizilmiş olan “cennet,” Antik Çağ Mezopotamya imparatorluğu Asurluların yaklaşık olarak ulaştığı coğrafi alana denktir. Bugün bu bölge, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adı altında bölünmektedir. Yine Tevrat’a göre Âdem ve Havva’nın yasak ağacın meyvesinden yemelerine neden olan şeytan değil yılandır. Kur’an’dan devam edelim.

Cennetten çıkarılma olayının ardından gelen bazı ayetlerde hitap, “Ey Âdemoğulları” şeklindedir. Bunların ilkinde Biz, insanlara çirkin / gizlenecek yerlerini örtecek giysi indirmiştir ancak hayırlı olan “takva / saygınlık elbisesidir.” İkincisinde; insan, şeytanın onu belaya düşürmesi konusunda uyarılır ve şöyle denir: “Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık.” Üçüncüsünde de hitap şöyledir: “Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel giysilerinizi giyin ve yiyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.”

Bu ayet acaba İslam toplumlarını saraylardan yönetenler tarafından bilinmekte midir?

Arada da Muhammed peygamberden şunları söylemesi istenir: “Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzünüzü O’na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O’na yalvarın.” Köşebaşlarını tutan mezhepler, tarikatlar, cemaatler, tekkeler, türbeler, vakıflar, efendiler, dedeler, babalar, meleler, şeyhler ve şıhlar dünyasında Müslüman’ın O’na, “dini yalnız kendisine has kılarak”  yalvarması mümkün müdür?

“Her millet için bir süre / ecel vardır. Süreleri geldiği zaman, bir an geri bırakılmaz ve öne de alınmazlar.” uyarı ifadesinden sonra gönderilen elçiye uyanlara korku olmadığı, uymayanların da “cehennemlik” olacağı ve “orada ebedî olarak” kalacakları vurgulanır. “Allah onlara: ‘Sizden önce geçmiş cin ve insan topluluklarıyla beraber cehennem ateşine girin!’ diyecektir.” Burada da bir önceki Sâd suresinde (61. ayet)  olduğu gibi öncekiler ve sonrakiler tartışmaya girer; biri diğerini suçlar. Devamında Biz de şöyle der: “Doğrusu, ilkelerimizi / ayetlerimizi yalanlayan ve onlara karşı büyüklük taslayanlara göğün kapıları açılmaz ve deve iğnenin (veya halat) deliğinden geçmedikçe cennete de giremezler.” İman edenler ve iyi amellerde bulunanlar ise cennet ehlidir, “orada ebedî olarak kalacaklardır.” Elmalılı, “deve iğnenin deliğinden geçmedikçe” ifadesinin, olmayacak bir şeyi anlatmak istediğini dilimizdeki “balık kavağa çıkıncıya kadar” atasözüyle örneklendirmiştir.

Kaynaklara göre sure, adını 46-48. ayetlerden almıştır: “İki taraf arasında bir perde vardır. Yükseklikler (a’raf) üzerinde, her iki tarafı da yüzlerinden tanıyan adamlar bulunur. Bunlar cennetliklere, ‘size esenlik olsun’ diye seslenirler. Bunlar henüz cennete girememiş ama girmeyi uman kimselerdir. Bunların gözleri ateşlikler yönüne çevrilince, ‘Rabbimiz! Bizi zalim toplulukla bulundurma’ derler. Yüksekliklerde olanlar, yüzlerinden tanıdıkları adamlara seslenerek ‘topluluğunuz ve büyüklük taslamalarınız size hiçbir yarar sağlamadı,’ derler.” Haklarında sonra karar verileceği düşünülen A’raf’takilerin; iyilik ve kötülükleri denk gelenler ya da nebiler, şehitler, âlimler, yüksek makamlı devlet adamları olabileceği yönünde zorlama yorumlar yapılmıştır. Özellikle, “yüksek makamlı devlet adamları” ile A’raf arasında bağ kurmak büyük bir soru işaretidir. Devamında; cehennemlikler cennetliklerden “su ve rızık” isteyecek; ancak cennetlikler “Allah, bunların ikisini de inkârcılara haram kıldı,” diyecektir. İnkârcılar “dinlerini oyun ve eğlenceye alan, dünya hayatı kendilerini aldatmış olanlardır.” Biz onlara; ayrıntılarla açıklanan bir Kitap getirmiştir. “Onun verdiği haberler ortaya çıktığı gün,” onu unutanlar, “şimdi, bize aracılık edecek şefaatçilerimiz var mı? Ya da geri çevrilip yapmış olduğumuzdan başkasını yapabilir miyiz?” diyecektir.

54. ayetle birlikte konu değişir. Şöyle denir: “Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerinde hukümran olan Allah’tır. Kendisini durmayıp kovalayan gündüze geceyi O bürüyüp örter; güneşi, ayı, yıldızları, hepsi de emrine râm olarak. Haberin olsun ki yaratmak da, emretmek de O’na mahsus.” (Çantay) Rab’be “gizlice ve gönülden” yakarılmalıdır; “çünkü O, haddi aşanları sevmez.” Müjdeleyici olarak rüzgârın gönderilmesi, yağmurun yüklü bulutlar taşıması, ölü bir yere gönderilen su ile her çeşit ürünün yetiştirilmesi örnek verilerek şöyle denir: “İşte Biz, ölüleri de böyle diriltiriz.”

A’raf suresi 59-93. ayetlerde bir kavme gönderilen elçi, yalanlanma ve yok ediliş döngüsü görülecektir. Konu yine Nuh kavmi, Âd kavmi ve Hud, Semud kavmi ve Salih, Lut kavmi, Medyen / Eykeliler ve Şuayb’dır. O bölüme geçmeden önce şunu hatırlatalım: İbn Abbas-Kurayb rivayet zincirine göre Yahudi kavim ve kişilerle ilgili anlatım Müzzemmil, 15-16’da “Firavun ve karşı gelinen elçi” ile başlar. A’lâ, 18-19’da“Hiç kuşkusuz bu Kur’an ilk sayfalarda da elbette vardır. İbrahim ve Musa’nın sayfalarında.” denir. Necm, 36-37’deki “Yoksa Musa’nın ve sözünü yerine getiren İbrahim’in kitaplarında olanlar kendisine bildirilmedi mi?” ifadesinden sonra 50-54’te Ad, Semud ve Nuh kavimlerini helak edenin, Şira’nın Rabbi olduğu ifade edilir. Şems, 11-14’te Semud’un yok edilişine, Büruc, 17-20’de Allah’ın arkalarından kuşattığı Firavun ve Semud ordularına değinilir. Kaf, 12-14’te; Nuh, Ressliler, (Şuayb kavminden olduğu düşünülmektedir) Semud, Âd, Lut, Eykeliler ve Tübba (Yemen, Himyer krallarının unvanı ya da Sebe halkı) kavimlerinin ve Firavun’un yok edildikleri belirtilir. Kamer, 9-44’te Nuh, Âd, Semud, Lut kavimleri ve Firavun’un; Sâd 12-13’te de Nuh, Âd, Lut kavimleri, Eykeliler ve Firavun’un, yok edilişi tekrarlanır.

Arap kavmine gönderilen vahiy neden sıklıkla Yahudi kavim ve kişileri hatırlatmaktadır?

A’raf suresi bir sonraki yazıda devam edecektir.

Canan Murtezaoğlu

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
Yükseklikler üzerinde (1)
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.
Bizi Takip Edin