Gazi Mustafa Kemal Atatürk; “Başkumandan Vekili her hareketinde bir ordu mahvederdi; Sarıkamış’ta olduğu gibi…” demiştir, “hâkimiyet düşkünü, maceraperest biri” olarak nitelendirdiği Enver Paşa için. İzmit’te gazetecilerle yaptığı bir görüşmede de şöyle diyecektir:
“Bir milletin asli kuvvetleri kendi hayatını ve mevcudiyetini müdafaa içindir. Fakat kendi mevcudiyetini unutup da kuvvetini herhangi yabancı bir gaye için kullanmak katiyen doğru değildir. Harbi sevk ve idare edenler, Harbi Umumi’de kendi mevcudiyetimizi unutarak tamamen Almanların esiri olmuşlardır, esasen memleketi müdafaaya kâfi olmayan kuvvetlerimiz Galiçya’ya, Makedonya’ya, İran ovalarına gönderilerek serserilik etmişlerdir. Bu sebeple harp idaresinde sayılamayacak kadar hatalar vardır. Bu hataların yegâne mesulü Enver Paşa’dır. Enver Paşa’dan başka mesul aramak lazım gelirse, milletin kendisidir.” (17 Ocak 1923)
Bu sözleri akılda tutarak Sarıkamış Harekâtı’na dönelim… Saray damadı Hafız Hakkı Bey’in, Harekât planının dışına çıkarak Rus birliklerini kovalamaya kalkması, Onuncu ve Dokuzuncu Kolorduların arasındaki mesafenin açılmasıyla sonuçlanır. Hafız Hakkı, Dokuzuncu Kolordu’ya zamanında katılabilmek için “Kolordusu’nun Allahuekber dağlarını aşmasına karar verir.” Dağların beş saatte aşılacağı düşünülmektedir. Oysa ki, haritalar yanlıştır. Dağı aşarak Beyköy ve Başköy’e ulaşabilenlerin sayısı; 20 bin mevcutlu 30 ve 31. Tümenlerden sağ kalabilen 3.200 kişi olacaktır.
Baskın planı işlemez. “Saldırı planını içeren emirleri taşıyan” Binbaşı Nasuhi de Rusların eline düşünce Harekât’ın gizliliği kalmaz. Kolordular arasında bağlantı kopmuştur. Enver Paşa eldeki üç tümenle taarruza karar verir ancak takviye Rus kuvvetlerinin Sarıkamış’a geldiğinden habersizdir. Ateş altında ilerlemeye çalışan asker ise “tepede büyük bir şok yaşayacaktır.” Eldeki haritalara göre tepenin hemen ardında görünen Sarıkamış 8 km. uzaktadır ve üç saat yürüyünce doruk çizgisindeki boyun noktası geçilecektir. Ancak iki kat uzaklıkta yol alındığı halde yokuş bitmez ve askerin karşısına uçsuz bucaksız bir kar yaylası çıkar. Allahuekber dağlarındaki Onuncu Kolordu çözülüp erir. “Cinnet geçirenler, karlar altında kalan binlerce asker… Kurtulanlar da çıldırmış, ayakları şişmiş, etleri dökülüyor…”
27 Aralık sabahı… Sağ kalanlar son bir gayretle yürümeye çalışırlar. Yol üstünde mataralara ve kırılmış cephane sandıklarına rastlanır. İyiye işaret değildir gördükleri. Bu, Alay’ın geçtiği yoldur. Bazı askerler kucaklarında silahlarıyla kıvrılarak yatmıştır. Kar kefenleri olmuştur. Gün batarken Başköy’e girerler. “Donmaktan kurtulan askerlerin çoğunun akıbeti ise birkaç gün sonra tifüs ateşinde yanmak olacaktır.” Hastalık bitlerin de etkisiyle salgın halini alır. “… Bazılarında öyle kehle var ki elbiselerinin rengini tefrik etmek gayr-ı mümkün.” diye yazılmıştır bir anı defterine. Tifo ve tifüs askerlerden köylülere de bulaşacaktır. Onuncu Kolordu’nun askerleri Allahuekber dağlarında can verirken Albay Hafız Hakkı, Enver Paşa’ya şu raporu yollar: “Yürüyüşe geçeceğim ve düşmanı Allah’ın izniyle perişan edeceğim.” Kötülüklerine, liyakatsizliklerine Allah’ı ve İslam’ı paravan yapan bu iki Saray damadı, hırstan kararmış ruh halleriyle şerde yarışmayı sürdürecektir.
Bu “şerde yarışma”, günümüz siyasetinde de çeşitli vesilelerle sürdürülmekte, aynı zihniyeti taşıyan ve erkleri ellerinde tutanlar “hayırda yarışanlar” ın önünün kesilmesi için uğursuzca ve fakat hayatın payını hesaba katmadan uğraşmaktadırlar.
28 Aralık gecesi, Onuncu Kolordu’da savaşacak asker sayısı bini bulmaz. 29 Aralık sabahı… Onuncu Kolordu Sarıkamış önlerine planlanandan beş gün sonra gelebilmiştir. “Bu beş gün boyunca Enver Paşa Kolordu’dan hiçbir haber alamamıştır.” Kuşatma için yola çıkan Üçüncü Ordu ise 29 Aralık’ta Rus askerleri tarafından kuşatılır. Onuncu Kolordu’nun Allahuekber dağlarındaki durumu sonunda cepheye ulaşır. Enver Paşa ise hemen taarruz edilmesini ister; Rusların Sarıkamış’ta topları olmadığından emindir. Türk topları ateşlenir ancak Rus toplarından karşılık gelir ve dört Türk topunun üçü susar. Subayların orman içlerinden, yollardan topladığı askerlerle her şeye rağmen Sarıkamış’a girilir, istasyon ve kışla işgal edilir ancak askerlerimiz süngü muharebesi ile püskürtülürler. 30 Aralık gecesi Sarıkamış’a yeniden hücum edilir. Harekâtta birlik olmaması nedeniyle ne yazık ki hücum, esaretle sonlanır. Rus askerlerinin sayısı konusunda bilgisi olmadığından, Enver Paşa, Harekât’ın hâlâ başarılı olacağına inanmaktadır. Şiddetli emirler vermeye devam eder. Belli ki gözü hiçbir şey görmemektedir. Yılın son günü de muharebeye devam edilir. Ruslar ise cephe üstünlüğü ile çemberi daraltmaktadır.
1 Ocak’ta Enver Paşa, “ordunun namusu sayılan” Alay sancaklarının Erzurum’a geri gönderilmesini emreder. Ruslar ise, Türk askerlerinin soğuk ve açlıktan eriyip gideceklerini düşünmekte ve sessizce beklemektedirler. Dokuzuncu Kolordu’nun saldırı yeteneğinin kalmadığı Enver Paşa’ya bildirilir. İstanbul basını ise “birliklerimizin zafer dolu ilerleyişlerini” yazmaktadır. İstanbullular 2 Ocak’ta da Rusların kesin yenilgiye uğradıklarını sevinerek okuyacaklardır. Bu haberler çıktığında ise; “Dokuzuncu Kolordu Kumandanı İhsan Paşa’nın emir eri, Paşa’ya yedirmek için” Rus tarafındaki köylerden patates çalmakla meşguldür.
Enver Paşa, Liman von Sanders’ten Beşinci Kolordu’yu Erzurum’a göndermesini ister. Oysa Kolordu’nun Erzurum’a varması için bir buçuk ay gibi bir zamana ihtiyaç vardır. Emir, Sanders tarafından uygulanmaya bile konulmaz. Ruslar, yirmi beş bin askerle Türk birliklerine öldürücü darbeyi vurmak üzeredir. Hafız Hakkı Bey, “tutsak düşmesi çok olumsuz etkiler yapacağından” Enver Paşa’nın cepheden ayrılmasını ister. Çünkü o hem Başkumandan Vekili hem de Ordu Kumandanı’dır. Enver Paşa 3 Ocak’ta Hafız Hakkı Bey’i paşalığa terfi ettirir, Dokuzuncu ve Onuncu Kolordulardan kalan askerleri “Sol Kanat Ordusu” adı altında toplar, Hafız Hakkı’yı komutanlığına atar ve kendisi de Erzurum’a döner.
Binlerce genç şehit olmuş, karlar altında ebedî uykusuna dalmıştır… Ordu Kumandanı da canının ve itibarının derdinde soluğu kaçmakta bulmuştur… İstanbul’a döner dönmez Sarıkamış bozgunundan bahsedilmesini yasaklayan Enver Paşa; çarpışarak, donarak ya da tifüs ateşiyle şehit olan, yaralanan, esir düşen ve de firar eden askerlerle ilgili bir hesap önüne konulduğunda da şöyle diyecektir: “Bunlar nasıl olsa bir gün ölmeyecekler miydi?” Gücü eline geçirdiğinde birilerinin celladı olmak dinci zihniyete özel bir kader midir ve bu “kader” hiç mi değişmez?
Ertesi gün Hafız Hakkı geri çekilme emrini yazdırırken Sarıkamış önlerindeki Dokuzuncu Kolordu’nun askerlerinin tamamı Ruslar tarafından esir alınacak, Hafız Hakkı Paşa da birkaç hafta sonra Erzurum’da tifüsten ölecektir. (1915)
Enver Paşa 8 Ocak’ta Erzincan’a doğru yola çıkar. Ulukışla’da kendisini bekleyen amcası Halil Paşa’ya “Kuvveyi külliye mahvoldu.” der. Sarıkamış Harekâtı’nı sadece üç kelimeyle özetlemiştir.
Sarıkamışlı köylüler ise torunlarına: “O yıl dağlara baktıklarında, üzerine kar düşmüş çalılıklar gördüklerini, o çalılıkların kurda kuşa yem olmuş askerlerin kemikleri olduğunu oraya gidince anladıklarını” anlatacaklardır.
Sarıkamış şehitlerini ve tüm şehitlerimizi rahmet, şükran ve minnetle anıyoruz. Ruhları şâd olsun…
Canan Murtezaoğlu
Yararlanılan Kaynaklar:
Prof. Dr. Bingür Sönmez-Reyhan Yıldız; Ateşe Dönen Dünya: Sarıkamış, İkarus, s. 150 – 170
*https://www.ataturkanlatiyor.com/s464
Yorumlar kapalı.