1. Haberler
  2. KÖŞE YAZISI
  3. Mehmet AKKAYA yazdı: ORMAN YANGINLARINDA GERÇEĞİN ÖTEKİ YANI

Mehmet AKKAYA yazdı: ORMAN YANGINLARINDA GERÇEĞİN ÖTEKİ YANI

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Örnek Resim

Güzel ülkemiz günlerdir orman yangınlarında can çekişiyor.

Aynı anda, çok sayıda vilayette ve sayısız noktada yangın başlaması oldukça düşündürücü…

Öte yandan sıcakların da etkisiyle yangınların günler boyu devam etmesi, şehir merkezlerine kadar gelebilmesi büyük acı.

Sadece son bir haftada 15 yangın söndürme görevlisinin yangınlarda can vermesi ise, hepimizin yüreklerini dağladı.

Ailelerinin acısını paylaşıyoruz!

İşçi sınıfımıza, ülkemize başsağlığı diliyoruz!

GERÇEĞİN ÖTEKİ YANI

Bu yazı, orman yangınlarının enerji hatlarının özelleştirmelerinden sonra iki katına tırmanması gerçeğini de aktardığımız 4 Temmuz 2025 tarihli “ORMANLARIMIZIN VE ORMAN CANLILARININ KATİLİ ÖZELLEŞTİRMELERDİR” basın açıklamasının devamıdır. Açıklamada, 2011 yılı sonrasındaki yıllık yangın sayısının tırmanışında enerji hatlarının özelleştirilmesinin büyük pay sahip olduğunu verilerle aktarmış, enerji hatlarının ve enerji sektörünün kamulaştırılmasının, sadece ulusal güvenliğimiz ve ulusal ekonomimiz için değil, ormanların ve orman canlılarının güvenliği bakımından da gerekli olduğunu belirtmiş, 11 maddelik öneri sunmuştuk.

Bugün “Orman Yangınları Gerçeği”nin ikinci bölümünü işleyeceğiz.

Her iki videoda kaynaklar, Elektrik Mühendisleri Odasıdır, Orman – İş Sendikasıdır, Öz Orman-İş Sendikasıdır, Tarım Orkam-Sen Sendikasıdır, Türkiye Ormancılar Derneğidir, Orman Mühendisleri Odasıdır, Cumhur GÜNGÖROĞLU, Zülfi Umut ÖZKARA ve Vehbi TUTMAZ’ın “Türkiye’de Orman Yangın Yönetimi: Sorunlar Ve Çözüm Önerileri” başlıklı çalışmalarıdır ve Orman Genel Müdürlüğü’nün verileridir.

İlk bölümde olduğu gibi, bu bölümünde de çarpıcı veriler bulacaksınız. Bölümler, kendi içinde çözümlerini de içermektedir.

Zaman geçirmeden hemen konuya giriyorum.

ORMANLAR AMACI DIŞINA ÇIKARILIYOR

Son yıllarda ormanlar, çeşitli izinlerle, “madencilik, enerji tesisi ve çöplük” gibi tesislerle, adeta yağmalanmaktadır.

6831 sayılı Orman Kanunu ve 2/B maddesi de ormanları parçalamakta, amacı dışına çıkarmakta, ormanlarımızın içini boşaltmaktadır.

Bu durumdaki ormanlık alanlar, ya da “orman vasfını yitirmiş” denilen ağaçlık bölgeleri, hem orman personelinin görev alanı dışına çıkarılmakta, hem de orman dışındaki çeşitli kullanımlar sebebiyle, sayısız yangına başlangıç olabilmektedir. Örneğin 2019 yılındaki yangınların 94’ü ormanlardaki enerji tesislerinden, 39’u da ormanlardaki çöplüklerden çıktı.

YANGIN SAYILARI

• 1937 yılından 2 Haziran 2025’e kadar geçen 88 yılda, toplam 1 milyon 907 bin 280 hektar orman alanı yanmıştır. Metrekare olarak hesaplarsak, 19 milyar 072 milyon 800 bin metrekaredir.

• Yılda 21 ortalama bin 673 hektar orman yanmaktadır. Yılda ortalama 216 milyon 730 bin metrekare.

• 2 Haziran 2025 tarihine kadar, geçen 88 yılda toplam, 126 bin 280 yangın çıkmış.

• 88 yılın yangın ortalaması, 1.435 yangındır.

• Ancak, 2011 yılından sonra yıllık ortalama iki katına tırmanıyor. 1.435’den, 2 bin 732’ye çıkıyor.

• 2024 yılında ise rekor sayıya, 3 bin 797 yangına çıkıyor.

• 2025 yılının sadece ilk altı ayında ise, 3 bin 015 yangın tespit edildi. 1.295’i ormanlık alanlarda, 1.720’si ise orman vasfı dışında çıkarılan bölgelerde.

GERÇEĞİ DUYURMAK

Türkiye Ormancılar Derneği’nin 15 Eylül 2020 tarihli açıklamasında ilginç bir bölüm var. Şöyle diyor;

“Önceki yıllarda Orman Genel Müdürlüğü’nün yanan orman alanı miktarlarını küçük göstermeye çalıştığı bilinmektedir.

Örneğin; 18-20 Ağustos 2019 tarihindeki İzmir-Menderes yangınında yanan orman alanı miktarını Derneğimiz, 6 bin 647 hektar olarak tespit etti ve bunu 12 Eylül 2019 tarihinde rapor haline getirerek kamuoyuna duyurdu. Ancak aynı yangını OGM, önce uzunca bir süre “500-600 hektar” olarak duyurdu, daha sonra 4.346 hektar olarak değiştirdi. Oysa bu da gerçeğin 1/3 oranında daha azdı.

Yanan alanların gerçeğinden az olarak bildirilmesi, mesleki güvenilirliği ve saygınlığı azalttığı gibi orman mühendislerinin ve görevli diğer tüm personelin fedakârca çalışmasına gölge düşürmekte, yapılan tüm çalışmaları değersiz ve önemsiz kılmakta hatta itibarsızlaştırmaktadır.“

Derneğin, “önceki yıllarda oluyordu” demesinden, 2019 yılında bir defalık olay olmadığı anlaşılmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak bu uyarıyla yetinmiş olalım.

YANGINLARIN SADECE % 10’U DOĞAL SEBEPLER

Orman Genel Müdürlüğü’nün 1997-2023 yıllarını kapsayan yangın istatistiklerine göre yangınların,

• % 8,62’sı kasıtlı çıkarılmaktadır.

• % 11,34’ü doğal sebepler yüzündedir.

• % 45,5’i ihmal ve dikkatsizlik yüzündendir.

• % 34,53’ünün sebebi bulunamamış.

• Toplamda yangınların % 88,66’sı insan kaynaklı.

• Yanan orman alanı büyüklüğü bakımından da, son 10 yıldaki yanan alanların % 98,92’si insan kaynaklı. Ürkütücü değil mi?

• Bu da demektir ki, orman yangınları önlenebilir sebeplerdir. Yangınlar sıfıra yakın indirilebilir.

• O halde sorun, doğru yönetmekle, doğru müdahale ile, yeterli ekipman, yeterli sayıda ateşe uygun donanımlı, eğitimli uzman kadro, orman-köylü ilişkisini yeniden kurmak ve eğitimli toplum sorunudur.

• Peki, bu noktalarda ne durumdayız?

ORMAN KÖYLÜSÜ ORMANDAN KOPARILDI

Orman hayatının parçası olan, ormanda yaşayan, ormandan beslenen, ormanı canı gibi koruyan, kollayan, büyüten, geliştiren orman köylüsü, önce “Orman Muhafaza Memuru Yasasıyla”, sonra Bütünşehir Yasasıyla son olarak da Mükellefiyet Yasası ile ormandan koparıldı.

Köylü ormandan süründü, orman sahipsiz kaldı.

1993 yılına kadar Türkiye’nin çeşitli illerinde “Orman Muhafaza Memuru Eğitim Merkezleri” vardı. Bu memurlar orman köylülerinden seçilirdi. Önce eğitim merkezleri, 2003 yılında da Orman Muhafaza Memuru olmak için konulan “orman köylüsü olma şartı” kaldırıldı.

Orman köylüsüne 12 Eylül sonrasında vurulan önemli darbe idi bu.

Ormanda yaşayan, ya da ormana 10 km mesafede bulunan 18 ila 50 yaş arasındaki bütün erkekler, orman yangınlarına karşı sorumlu idi. Yangını duyar duymaz kendi araçları veya ekipmanları ile koşar, müdahale ederlerdi.

Hatta yangına müdahale, Mükellefiyet Yasası ile orman köylüsünün görevi idi. Görevi yapmamak suç sayılırdı.

İkinci darbe, orman köylerini büyükşehirlerin mahallesi yapmak oldu.

6 Aralık 2012 tarihinde 6360 sayılı kanunla AKP iktidarı, çıkardığı Bütünşehir Yasası ile Büyükşehir Belediyelerinin yetki alanını il sınırlarına kadar uzattı. Orman köyleri de dahil olmak üzere Büyükşehirlerdeki bütün köyler, mahalle yapıldılar.

Ormanlardaki işçilik faaliyetleri, ihale ile müteahhitlere verildi.

Yasa ile orman köylülerin ormanla olan yaşamsal bağları kesilmiş, koparılmıştı.

Ormanlardan dışlanan köylüler ormanları terk ettiler. Genç nüfus kalmadı.

Ormanların sessiz gönüllü koruyucuları, yasa ile tasfiye edilmişlerdi.

Üçüncü darbe, ormanın gerçek bekçilerinin sorumluluklarını da yok ederek, ormanı sahipsiz bırakmak ve tehlikelere açık hale getirmek oldu.

AKP iktidarı 2018 yılında orman köylüsünün ormana karşı olan sorumluluğunu da kaldırdı.

Mükellefiyet yasası son bulmuştu. Gönüllülük sistemi getirdi AKP.

Ormanı, ağacı, kuşu, kekliği tanımayan, orada yaşamayan, ormanın ne demek olduğunu etinde kemiğinde hissetmeyen, bu bilinci kazanabilmek için uzun eğitimlere ve orman yaşamına ihtiyacı olan insanları, “gönüllü” diye, zaman zaman toplayarak ormanı korumaya kalktı.

Olmadı elbette.

Olan ormana oldu.

Olan orman köylüsüne oldu.

TEK YANGIN EĞİTİM MERKEZİ BİLE KAPATILMIŞ

• Hemen her orman yangınında, orman personeli sayısı, personelin teknik donanımı ve eğitim seviyesinde ciddi sorunlar olduğu dikkati çekmektedir.

• Önce, eğitimde ne durumdayız, biraz buna bakalım;

• Orman personelinin eğitiminde, şu anda Antalya’daki “Uluslararası Ormancılık Eğitim Merkezi” kullanılmaktadır. Ancak burası zaten hem Uluslararası Eğitimler içindir, hem de donanımı ve kullanımı ile amaçtan uzaktır.

• Oysa orman personeli için, sürekli ve sürdürülebilir bir eğitime gerekmektedir.

• Peki, böyle bir merkez yok muydu?

• Vardı elbette.

• “Buca Orman Yangınları İşçi Eğitim Merkezi” orman işçisinin eğitildiği tek merkezdi, ama tam da bu ihtiyaç içindi.

• Dokuz Eylül Üniversitesi Tınaztepe Yerleşkesi içindeki bu merkez, AKP iktidarı tarafından 31 Mayıs 2019’da kapatılıyor. 16 hektar, yani 160 bin metrekare büyüklüğündeki bu tesis, 9 Eylül Üniversitesi’ne devrediliyor ve buraya Turizm Meslek Yüksekokulu yapılıyor.

• Turizm meslek yüksek okuluna ihtiyaç varsa, Türkiye’nin tek Orman Yangınları Eğitim Merkezi’ne el koymak ve kapatmak mı gerekir?

• Cinayet gibi bir şey, değil mi?

• AKP iktidarının Türkiye’ye bir Orman Yangınları Eğitim Merkezi borcu var.

• Ancak bu kadarı sorunu çözmez. Karadeniz, Akdeniz, Marmara ve Doğu Anadolu bölgelerindeki orman personelimiz için de, düzenli eğitim yapılacak tesislerin açılması gerekmektedir.

• Bu tesisler, orman personeline ek olarak, orman köylülerimize, yöredeki askeri birimlere, üniversite öğrencilerine ve kitle örgütleri yöneticilerine de uygun aralıklarla eğitimler verilmelidir.

• Eğitimler, yangın personeli için, diğer eğitim grupları ve yöre halkı için, eğitici broşürler ve görsel yayınlarla desteklenmelidir.

HAVADAN MÜDAHALE YETERLİ MİDİR?

Toplumda en fazla eleştiri konusu, “yangın uçağının yetersiz olduğuna” dairdir.

Orman Genel Müdürlüğü’nün kullanımında bulunan orman yangınları için havadan müdahale olanakları şöyle;

• 105 adet helikopter,

• 28 adet uçak,

• 14 adet İHA, olduğu bildirilmektedir.

• Uzmanlar Hava filosunun, yangının ilk anlarında, şiddetini azaltmada, ilerleyişini yavaşlatmada ve yer ekiplerine zaman kazandırmada etkili olabileceği belirtilmektedir..

• Hava filosu bakımından güçlü olduğumuz söylenmektedir.

• Bu durumda bazı sorular akla geliyor;

• Yangınlar büyüyorsa, hava filosunun yangına başlangıç müdahalesi yetersiz mi kalıyor?

• Sayıca yeterli görünen hava araçlarının hepsi, tam zamanlı olarak Orman Genel Müdürlüğü’nün emrinde midir?

• Bu araçların hepsi kullanıma hazır mıdır, bakım ve onarım eksikleri var mıdır?

TÜRK HAVA KURUMU NEREDE?

• Bir önemli konu da, “Türk Hava Kurumunun bu konunun neresinde olduğu” sorusudur.

• Bilenler vardır.

• Cumhuriyetin 1925 yılında Türk Teyyare Cemiyeti adıyla kurduğu, 1935 yılında Türk Hava Kurumu adını alan kamu yararına dernek statüsündeki teşkilat, kuruluş tüzüğünün “Yetki ve Sorumluluklar” başlığını taşıyan 4. Maddesinin (c) fıkrasında, kurumun amacı ve görevi için şöyle diyor;

• Türk Hava Kurumu, “Türkiye’de havacılığın kuruluş ve gelişmesini sağlar,

• Genel havacılık (havadan yangın söndürme, hava ambulansı, tarifesiz seferler) alanında Türk milletine hizmet eder” denmektedir.

• Görüldüğü gibi “Yangın söndürme”, Türk Hava Kurumunun görevidir. Ve bu görev 1925 yılında bizzat Atatürk tarafından bu kuruma verilmiştir.

• O halde kuruluş amaçlarından biri yangın söndürmek olan, geçmişi 100 yıla dayanan böylesi önemi bir kurumun değerlendirilmeyişi akıl alacak iş değildir.

• Türk Hava Kurumu ile Orman Genel Müdürlüğü arasında işbirliği, sadece olanak değil, idareye, yani iktidara tarihsel görev demektir.

YANDIN SÖNDÜRME İŞÇİSİ BAKIMINDAN NEREDEYİZ?

Burada durum hazindir.

Toplam orman işçisi sayısı 22 bindir. Bu işçilerin sahadaki dağılımı şu şekilde;

• 776 gözetleme kulesinde üçer kişi, vardiyalı olarak 7 gün 24 saat görev yapar. Buradaki personel sayısı 2 bin 328 kişidir.

• 1.786 arazözde 2’şer şoför vardiyalı olarak bulunmaktadır. Bu da toplam 3.572 kişi ediyor.

• 2.742 adet olan “ilk müdahale aracını” kullanan 2.742 işçi.

• 821 iş makinesini kullanan 821 işçi.

• Sonuç olarak 9 bin 463 işçi, fiilen arazide görev almıyor.

• Geri kalan işçilerin tamamı yangın söndürmede görevlendirilmektedir ki, bunların sayıları da 12 bin 537’dir.

Bu 12 bin 537 yangın söndürme işçisinin de görevleri farklıdır;

• 5.000 kişi, aktif olarak alevlerle mücadele etmektedir.

• 3.000 kişi, yanan bölgelerde soğutma çalışması yaparlar.

• 4.537 kişi ise, yangın riski yüksek bölgelerde nöbet tutarak olası yangınlara karşı hazır durumda olurlar.

• Görüldüğü Türkiye’nin yüzde 29’unu kaplayan orman alanlarındaki yangını söndürme görevi fiilen 5 bin işçinin sırtındadır.

• Oysa en az 15 bin yeni işçi gerekmektedir.

• Ancak Bakanlığa defalarca yazılan talep dilekçesi, “tasarruf tedbirleri” duvarına çarparak dönmektedir.

• İşçiden tasarruf edilerek, ormanlarımız, canlılarımız ve insanlarımız ölmektedir.

• Oysa 15 bin işçi daha olması demek,

• Vardiyalı çalışma demektir, dinlenme demektir.

• Yangına müdahale gücünün, sahadaki verimin artması demektir.

• Daha çok ormanımızın, daha çok canlının kurtarılması demektir.

• İnsanımızın ölmemesi, yanmaması, sakat kalmaması demektir.

ORMAN İŞÇİLERİNİN SORUNLARI

Sayıları bu durumda olan işçilerin çalışma koşulları ne durumda? Hadi bakalım.

• “Yangınla mücadelede” demek, eğitim demektir.

• İşçi hayatını ortaya koyacak. Tecrübe gerek. İyi, çok iyi eğitim gerek.

• Oysa orman işçisini eğitecek merkez yok. Olan tek okul da kapatılmış.

• Yangınla savaşmak tam zamanlı iştir. Kadrolu işçi işidir yani. Mevsimlik işçiyle olmaz, yılın bir bölümünde bulunmayacak, başka işleri, uğraşıları da olanlarla olmaz. Sözleşmeli işçiyle de olmaz.

• Oysa kadrolu işçinin bile yeterince eğitilmediği orman yangını söndürme işine, personel yetmezliği yüzünden mevsimlik işçi, sözleşmeli işçi gönderiliyor.

• Peki, “Hiroşima bombasından daha büyük enerji saçtığı” söylenen orman cehennemlerine gönderdiğimiz işçiyi yeterli tedbirle donatıyor muyuz?

• Antalya’da ki yangına Azerbaycan ekipleri geldi, gördük. Aleve dayanıklı kıyafetleri vardı. Konum takibi yapan cihazları vardı. Nabızlarını ve oksijen ihtiyaçlarını denetleyen sağlık teşkilatı vardı.

• Ne yazık ki bizim işçilerin sırtında, sadece kurumlarının fosforlu yazıyla işlendiği gömlek vardı. O kadar.

• Her orman bölgesinde yeterli personel olmadığı için, yangına müdahale amacıyla kimi zaman 1.250 km uzaklığa arazöz ile, 8 saat, 10 saat yol gittikleri olur. Bu yolculuklarda zaten bitkin düşen orman işçisi, dinlenme şansı bulamadan yangına müdahale etmeye çalışmaktadır.

• Günler sürecek olan yangın mücadelesinde kullanacağı bir baraka yoktur. İhtiyaçlarını gidereceği bir mekan yoktur.

• Gittiği yerin, arazinin yabancısıdır. Rüzgarını, vadilerini, tepelerini, ağaçlarını tanımadığı yerdir burası. Farkında olmadan ateş çemberinin içinde kalması her an olasıdır.

• Personel yetersizliği yüzünden yangın müdahale ekibi, vardiya nedir bilmez. Dinlenmeden, yangın durana kadar, bazen 1 hafta, bazen 10 gün aralıksız çalışmak durumundadır.

• Keçilerin çıkamayacağı yerlere çıkmak gerek, ağır su hortumlarına dağları aşırmak gerek.

• Ailelerinden kopuk, toplumdan, sosyal hayattan kopuk, günler, geceler boyu, yorgun ve yıpranmış halde yürürler ateşin, ateşin üzerine.

• Burada söndüyse yangın, şükür ederler. Ancak kulakları tetiktedir. Akşama başka yerde alev başlamıştır beklide.

• “Haydi” derler, bir tas soğuk sudan, ekmek arası biraz tıkınmadan sonra yola koyulurlar.

• Bugüne kadar 158 olmuş, yangınlarda can veren sayısı. Akıllarına getirmemeye çalışırlar. Giden arkadaşlarına dua okur, binerler yine arazözlere.

• Ücretleri, sosyal hakları ne durumda mı?

• Kamu sözleşmelerini izleyenler farkındadır.

• Burada ateşte bedenleri yanıyor. Sözleşmelerde aileleri ile gelecekleri.

• Hükümet verdiği sözünden de caydı. Gerçekleşen enflasyon demişti, ikinci altı ay için. Şimdi onu bile vermiyor. Kamu işçisi grev aşamasında…

“YANAN YERE HANGİ AĞAÇ DİKİLSİN” TARTIŞMASI

Bir de bu mesele var.

“Yanan orman alanlarına ne dikilsin?”

“Yanan kızılçamdı, şimdi başka dikelim” diyen öneriler, öneriler…

Türkiye Ormancılar Derneği, bu tartışmalara ve önerilere itiraz ediyor;

Diyor ki,

“Bu fikir doğru değil. Çamların Anadolu’da bilinen geçmişi 23 milyon yıldır. Kızılçam, Türkiye’deki en geniş yayılışlı orman ağacıdır ve doğal türümüzdür. Hatta yabancı literatürdeki adı “Türk Çamı”dır.

Kızılçam, hepimizden daha fazla Akdenizlidir. 23 milyon yıllık geçmişi vardır buralarda. “Yerine başka türler getirelim” gibi yaklaşımlar, insan merkezli bakışın ürünüdür. Bu bakış, ekolojik değil, sosyolojiktir.

Her ekosistemin kendine özgü bitki, hayvan ve mikro organizma bileşeni vardır.

Ve bu bileşenlerin yüzlerce yıl birlikte evrilmiş bir ilişkisi bulunmaktadır.”

*

Nokta!

İki bölümde incelediğimiz “Orman Yangınları Gerçeği”nde vardığımız sonuç o ki, Türkiye, birçok konuda olduğu gibi Orman yangınları meselesinde de “saldım çayıra” anlayışıyla yönetilmektedir.

Cumhuriyetin halkçı ve kamucu anlayışı, bu alan için de şiddetle gerekmektedir.

Orman köylümüzün yeniden ormanla kucaklaştığı,

Orman işçilerimizin, ormanlarımızın, orman canlılarının yanmadığı bir Türkiye dileğiyle!

1
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
Mehmet AKKAYA yazdı: ORMAN YANGINLARINDA GERÇEĞİN ÖTEKİ YANI
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.
Bizi Takip Edin