Ahenkle dönen bir dansçı gibi savur eteklerini, dağıt saçlarını,
boş ver, yürü…
Dağ gibi insanları eritti o kelimeler, sütun gibi ağaçların boynunu büktü,
Ve köprüleri atıp kesti insanın insanla bağlarını,
o kelimeler…
Dağılan parçaları birleştirmeye kalkma sakın,
Sende kalan değerlerle yürü,
yürüdükçe içine çektiğin bahar havasıyla…
İnsanı insanla konuşturup, insanı insanla yoğurdu, var etti,
Ve sonra insanı insanla savaştırdı o kelimeler,
insanı insana kul etti, sömürdü…
Daha alacak çok yol var,
Aşılacak engeller, yıkılması gereken tahtlar, saraylar var,
Yürümek zorundasın, yürü…
Şairin derisini yüzdü, yazarın kalemini kırdı, konuşanın dilini kopardı,
evet…
Aşığının kalbini parçaladı, gözlerini kör etti, lal etti,
Ve bunu sadece harfleri kullanarak yaptı,
kelimeler…
Ne haykırmak, ne konuşmak, ne de söz,
sadece yürü…
Kelimelerle savaşamazsan sus,
Ve kelimeleri öldüremezsen yaşa,
sadece yaşa…
Kelimeler kelimelerle savaştı,
birbirini ezdi, yok etti…
Kelimeler insanın ağzından mı, beyninden mi çıkıyordu?
İstemsiz kaslar kelimeleri ortaya mı saçıyordu?
Her ne idiyse de boş ver,
Ayağına çelme takan kelimelere aldırmadan,
sadece yürü…
Yıkıcılıkta uzmandır bol sorulu, bol meraklı, bol kelimeli ağızlar,
Kimliği aynıdır o ağızların, yürekleri siyahtır,
Ve zamanları ziyandır,
kelimeleri yıkımdır…
Yürümeyi çok seven Orhan Veli gibi, İstanbul’u dinleyerek yürü,
Ve sersemleten havayı ciğerlerine çekerken aklından çıkarma sakın,
neleri yok, neleri var ettiğini kelimelerin…
Şiir: Ayça Yılmaz / 08 Kasım 2025

















