İş Kanunu “İşçi kimdir” sorusuna, “Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi” diyor.
İşgücünü bir işverene satarak yaşamını sürdürene işçi denir.
Ya da ücret karşılığı başkasına çalışandır.
İşveren, özel sektör de olabilir, kamu da.
*
İşçinin değerli dostlar köleden farkı, işverenle sözleşme yapabilme ve işgücünü kime, nasıl satacağına dair irade sahibi olmasıdır.
Oysa kölenin bizzat kendisi, bir üretim aracıydı.
İşçi ise, üretim aracını kullanarak işverene para kazandırandır.
Ne yazık ki günümüzde vahşi kapitalizm, işçiyi yeniden köleleştirmekte, “özel istihdam büroları” ile işçinin işverenini seçme ve işgücünü satma iradesini elinden almaktadır.
*
Bu parantezden sonra yeniden konumuza dönelim.
Kapitalizm çağında ana sınıflar vardır; İşçi sınıfı ve burjuvazi.
Hem işçi sınıfı, hem de burjuvazi de kendi içlerinde çeşitli tabakalardan oluşsalar bile, esas olarak birbirlerine karşı iki ana sınıfı oluşturmaktadırlar.
Bir de ara sınıflar ve tabakalar vardır.
Sınıf olarak orta ve küçük burjuvazi,
Tabakalar olarak da esnaf, emekli ve öğrenci ve işsizleri sayabiliriz.
*
Sanayi kentlerinde, metropollerdeki bu sınıf ve tabakaların yanında, Tarım dünyası, kasaba ve köylerde de, feodal dönemden, tarım toplumundan gelen sınıflar vardır.
Büyük toprak ve çiftlik sahipleri, feodal dönemin hakim sınıflarıdırlar.
Kapitalizm çapının burjuvazisi ile çıkarlarını birleştirerek varlıklarını sürdürmektedirler.
Küçük ve orta ölçekli toprak sahiplerini ise, ara sınıflar olarak görmek lazımdır.
Tarım işçileri ve topraksız köylüler ise, işçi sınıfının parçası, uzantısı durumundadır.
*
“İŞÇİ” TANIMINI BİRAZ DAHA YAKINDAN İNCELEYELİM
İşçinin, mesleği, beceri düzeyi, öğrenim seviyesi, hukuki statüsü farklı olsa dahi, işçi olduğu gerçeği değişmez.
Örneğin, tornacı, park görevlisi, laboratuar teknisyeni, hemşire ya da ebe, hepsi işçidir.
Ücret karşılığı devlet bürokrasisinde çalışan memur da işçidir.
*
Ancak vali, kaymakam, genel müdür, daire başkanı gibi devlet memurları, onlar da ücret karşılığı çalışmakla birlikte, devlet ya da kurum adına, iş idaresi ve planlamada, karar verme yetkisine, işçiyi sevk ve idare etme yetkisine sahip oldukları için, işveren ya da işveren vekilidirler.
Emrinde bir grup memur çalışıyor olmasına rağmen şefler ve müdürler ise işçi sayılırlar.
Alt kademede çalışan memurlar da doğal olarak işçidir.
SINIFI ANLAŞILMAYAN MESLEKLER
Bazı meslekler vardır ki, hangi sınıfın mensubu olduğu hemen anlaşılamaz.
Örneğin öğretmenlik mesleği, geniş bir kesimi içerir.
İşçi öğretmen de vardır, burjuva öğretmen de.
Örneğin bir okulda görev yapan ücretli öğretmen, sözleşmeli öğretmen ya da kadrolu öğretmen, işçidir.
Özel ders vererek yaşamını sürdüren öğretmen, küçük burjuvadır.
Okul, üniversite, kolej ya da dershane sahibi öğretmen ise, işverendir, burjuva sınıfının mensubudur.
*
Doktorluk mesleği için de durum aynı.
Doktor, dermatolog, ürolog, dahiliyeci, göz doktoru, çocuk doktoru, diş hekimi, uzman doktor vs. hepsi doktordur.
Ancak bu meslekten olmak, o doktorun hangi sınıfın mensubu olduğunu anlamaya yetmez.
Anlamak için geçimini nasıl sağladığına, mesleğini yaparken nasıl bir iş ilişkisinde olduğuna bakmak lazımdır.
Kamuya, ya da bir şahsa, bir şirkete ait olan hastanede, klinikte ücret karşılığı çalışıyorsa o doktor, o zaman işçidir.
Doktorun kendisine ait muayenehanesi varsa, kendi hesabına çalışıyorsa, küçük burjuvadır.
Kendisine ait işyerinde bir ya da birkaç kişi çalıştırıyorsa, bu durumda küçük burjuva işverendir.
Bu doktor hastane ya da poliklinik sahibi ise, o zaman burjuvadır, burjuva işverendir o doktor.
Örneğin Eski Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da doktordur, mahallemizin aile hekimi de.
Ancak Fahrettin Koca hastane sahibi burjuva doktor, aile hekimimiz ise işçi doktor.
*
Mühendis ya da mimar için de durum aynıdır.
Fabrikada çalışan mühendis, yakası beyaz da olsa, mavi de olsa, işçi mühendistir.
Bürosu, küçük atölyesi olan mühendis, küçük burjuva mühendistir.
Fabrikası olan mühendis ise, işverendir, burjuva mühendistir.
*
Sanatçılar farklı sanmayalım, onlar için de aynısı geçerli.
Devlet tiyatrosu, şehir tiyatrosu ya da bir özel tiyatroda, sanatını ücret karşılığı sergileyen oyuncu, işçi sanatçıdır.
Tek kişilik gösteri sergileyen bir oyuncu ya da kendisi adına çalışan ressam ise küçük burjuva sanatçıdır.
Tiyatro sahibi olan, sahnesinde oyuncu, galerisinde ressam çalıştıran, film şirketi olan biri ise, burjuva sanatçıdır.
MESLEK KARMAŞASI
Başka bir durum da, sadece işçileri ilgilendirdiği sanılan bazı mesleklerin, gerçekte sadece işçiler için olmadığıdır.
Örneğin matbaada çalışana da, matbaanın sahibine de “matbaacı” denmektedir.
Oysa biri matbaa işçisidir, diğeri matbaa işvereni, ya da burjuva matbaacı.
*
Ya da tiyatroda oyun sergileyen de, o tiyatronun sahibi de tiyatrocudur, sanatçıdır.
Ancak biri işçi sanatçıdır, diğeri burjuva sanatçı.
YAKA KARMAŞASI
Meslek odaları olmayan, sadece işkolu ile tanımlanan bazı mesleklerdeki beyaz yakalılarda da karmaşa yaşanmaktadır.
Örneğin bankada çalışan işçiye de, bankanın şube müdürüne de, hatta bankanın sahibine de bankacı denmektedir.
*
Bir karmaşa da yakasının rengi farklı olanlarda yaşanıyor.
Daha çok sanayi tesislerinde, fabrikalarda, atölyelerde, üretimde çalışana mavi yakalı denir.
İdari alanda, büroda, iş yönetiminde veya muhasebede çalışana ise, beyaz yakalı deniyor.
Hatta mavi yakalılara işçi,
Beyaz yakalılara ise “memur” ya da “kapsam dışı” deniyor.
Oysa özel sektörde hukuken memur olmaz.
Oysa her ikisi de işverene ücret karşılığı çalışmaktadır, işgüçlerini satarak hayatlarını sürdürmektedir, dolayısıyla ikisi de işçidir.
Sadece bunlar arasında, işverenin yetkisinin bir kısmını ya da büyük kısmını kullanma yetkisi bulunan varsa, yakasının rengi ne olursa olsun, ona “işveren vekili” ya da “işveren” denir ki, bu durumda olanlar işçi sınıfı içinde sayılmazlar.
*
Başka bir karışıklık ise, “Sekreter”, “Yönetici Asistanı”, “İdari Asistan” gibi, yöneteni, yöneticiyi çağrıştıran iş türlerinde yaşanmaktadır.
Oysa bu çalışanlar, unvanları, görevleri ne olursa olsun, yöneticileri için çalışmaktadırlar ve işçidirler.
Sekreter de işçidir, idari asistan da işçidir, yönetici asistanı da.
SERBEST MESLEK, İŞSİZ, EMEKÇİ…
İş dünyasında dolaşan bir tanım da “Serbest Meslek”.
Oysa gerçekte “serbest meslek” diye bir iş tanımı yoktur, böyle bir çalışma biçimi yoktur.
Düzenli bir işi ya da mesleği olmayanların, “her işi yaparım abi” yaklaşımının eseridir bu ifade.
*
Peki işsizler hangi sınıfa mensuptur?
“İŞSİZ” demek, bir işte çalışmayan demektir.
Böyle bakıldığında işsiz biri, ileride işveren de olabilir, işçi de.
Ancak işveren olmak, yüklüce sermaye gerektirdiğinden, işsizler genellikle bu olanağı bulamayanlardır.
Dolayısıyla “işsiz”, işçilikten başka geleceği olmayacaklar için kullanılır.
İşsiz derken de, potansiyel olarak işçiyi anlamak gerekir.
*
Ya emekçi ne demek?
Emek, “bir işin yapılması için harcanan beden veya kafa gücünü” anlatmaktadır.
“Emekçi” de, yaşamını kendi çalışmasıyla, kendi beden veya kafa gücüyle kazanandır.
Ancak yaşamak için çalışmak zorunda olanlar, sadece işçiler değildir.
Küçük esnaf ve sanatkâr da, az topraklı köylü de, yanındaki işçi ile çalışan marangoz ya da matbaacı da çalışmaktadır, çalışmak zorundadır.
Bunların tamamı “emekçi” tanımı içinde yer alır.
Hatta bugün artık çalışmayan, ancak çalıştığı dönemde işgücünü satarak yaşamını sürdüren emekliler de emekçidir.
Sonuçta bütün işçiler emekçidir, ancak emekçilerin tümü işçi sınıfının unsurları değildir.
Esnaf da, işyeri sahibi doktor ve mühendis de, az topraklı köylü de, işçi değil, küçük burjuvadırlar.
Ancak emekçi kavramında buluşan bütün sınıf ve tabakalar, potansiyel olarak işçi sınıfının dostlardır.
İşçi sınıfının dostlarını çoğaltmak niyetini de içerdiği, ayrıca sıcak bir sözcük olduğu için, “emekçi kavramı”, “emekçi” kavramı da, yaygın olarak kullanılmaktadır.
*
Bir de “kamu emekçisi” diye bir sorun var.
Ona da değinmek gerek.
Peşin olarak söyleyelim ki, böyle bir sınıf yoktur.
Böyle bir toplumsal tabaka da yoktur.
Yani, “kamu emekçisi” diye kavram da yoktur.
Memurların sendikalaşma hareketi sürecinde, kendilerini işçiden ayrı tutmak isteyenlerin ürettiği kavramdır.
“Kamu emekçisi” denilenler aslında işçidir, işçi sınıfının parçasıdır.
Tek farkları, ağırlıklı olarak büroda çalışan, kafa emeği harcayan işçiler olmalarıdır.
KAPSAM SORUNU
Özel şirketlerde yaygın olarak kullanılan “Kapsam İçi” ve “Kapsam Dışı” kavramları, işveren kurnazlığının icadıdır.
İşverenler, iş idaresinde, muhasebesinde vs çalışan beyaz yakalı işçileri, sendikalaşmanın dışında tutabilmek için “kapsam dışı” diye bir kavram uydurdular.
Kapsam dışı bir işçilik türü yoktur.
Hukukta karşılığı da yoktur.
Hepsi işçidir.
Yasaya göre onların da sendikalaşma hakkı vardır.
Mehmet Akkaya


















