Altıncı ayına yaklaşan askeri operasyonlarla İsrail, Gazze’yi yerle bir etti. Yaklaşık olarak 13 bini çocuk olmak üzere, 33 bin Filistinli öldürüldü, 75 bin yaralı var ve bunların çoğu yaşamlarına engelli olarak devam edecekler, tabii eğer öldürülmezlerse! Yaşam alanlarınınsa yaklaşık olarak yüzde 80’i yıkıldı. Savaş bitse bile, artık başlarını sokabilecekleri bir yer kalmadı, yaşayabilecekleri yerler kasten tahrip edildi. Ayrıca Batı Şeria dahil bir çok yerde binlerce kişi gözaltına alındı ve sistematik olarak insanlık dışı ve aşağılayıcı muamelelere maruz bırakıldı. Bu yaşananların Filistin halkı için gelecek nesilleri de kapsayacak bir toplumsal travma olacağını söyleyebiliriz.
Her şey tüm dünyanın gözleri önünde cereyan ediyor, televizyonlardan ve sosyal medyadan izleniyor. “Kurallara dayalı dünya düzeni” konusunda ahkam kesen ve bu konuda Rusya’yı suçlayan ama kurallara en başta kendisi uymayan ABD, İsrail’in bu barbarca saldırılarına ve insanlık dışı uygulamalarına bırakın ses çıkarmayı, destek verdi ve hala bu desteği sürdürüyor.
İsrail’in İki Siyasi Hedefi Var
Esasında Filistinliler; 1948’den beri zulme uğratıldılar, demografik, ekonomik ve kültürel olarak yok edilmeye çalışıldılar ve siyaseten kendi kaderlerini tayin etme hakları da fiili olarak ellerinden alındı. ABD liderliğindeki Batı ise buna göz yumdu ve destekledi.
İsrail, halen Gazze’deki saldırganlığına devam ederek iki önemli siyasi hedef peşinde koşmaktadır. Birincisi; iki devletli çözüm modelini uygulanabilir olmaktan çıkararak tamamen çöpe atmak, ikincisi ise 7 Ekim Aksa Tufanı Saldırısı bahanesi ile Gazze’deki Filistinlileri tahliye etmektir. Bu maksatla bildiğini okumaya, hedeflerine ulaşmaya, bu kapsamda barbarlığına devam etmekte ve uluslararası uyarılara kulaklarını tıkamaktadır.
İsrail’in Niyeti Çok Açık
Bu hedef doğrultusunda İsrail; geçtiğimiz Ocak ayında Uluslararası Adalet Divanı’nın Gazze’de soykırım suçunu önlemek için geçici önlemler alınması önerisini kabul etmemiş, ayrıca geçtiğimiz Pazartesi günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Gazze’de acil ateşkes sağlanmasını talep eden ve 14 “evet” ve 1 “çekimser” oyla kabul edilen kararına da uymayı reddetmiştir.
Geçtiğimiz Şubat ayı başında İsrail’de, Kudüs Uluslararası Kongre Merkezi’nde Başbakan Netanyahu’nun da aralarında bulunduğu 12 bakanın katıldığı “İsrail’in Zaferi Konferansı” gerçekleştirildi. Konferansın başlığı ise; “Yerleşim Güvenlik ve Zafer Getirir – Gazze’ye ve Kuzey Samiriye’ye Dönüş”. Demek istiyorlar ki; “Bu yerler de zaten bizimdi. ‘Vadedilmiş Topraklar’ dahilinde olduğu için buralardan Filistinlileri tahliye edeceğiz ve biz yerleşeceğiz”. Nitekim konferansta, Filistinlilerin Gazze’den kitlesel olarak sınır dışı edilmesi çağrısında bulunuldu. Bu bağlamda Başbakan Netanyahu tarafından ABD doğumlu İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer’e Gazze nüfusunun azaltılması yollarını araştırma görevi de verilmiş.
İsrail Planın İpuçlarını Vermiş
Bu konudaki önemli bir gelişme de Gazze’ye seyyar geçici bir liman yapılmasının planlanıyor olması. ABD Başkanı Joe Biden’ın açıklamasına göre planın amacı; Gazze’de kıtlığı önlemek çabasının bir parçası olarak, bölgeye deniz yoluyla insani yardım ulaştırmak. Oysaki bunun normal ve kolay yolu karadan gerçekleşecek olanıdır. Bugüne kadar yeterli olmasa da böyle yapıldı ve daha fazlası da yapılabilir. Mısır’dan Refah ve/veya İsrail’den Kerem Şalom sınır kapısı ile bu mümkün. Fakat sorun yardımın ulaştırılması değil. Gazze’yi abluka altına alarak, Filistinlileri açlığa ve kıtlığa mahkum etmek ve onları göçe zorlamak. Mısır’a ve İsrail’e açılan kara sınır kapılarından bu tahliye mümkün değil. Çünkü Mısır tehlikenin farkında ve Filistinlilerin Sina’ya yerleştirilmesi seçeneğine yanaşmıyor.
İsrail’in Filistinlileri göçe zorlayacak planının ipuçları için İsrael Hayom Gazetesi şöyle bir tespit yapıyor; “Savaş bölgelerinde mülteci olgusu dünyada genel olarak kabul gören bir olgu. Son 10 yılda Suriye’den, Afganistan’a ve Ukrayna’ya kadar milyonlarca mülteci savaş bölgelerini terk ettiler ve onları kabul eden veya etmek zorunda kalan ülkelere yerleştiler”. Bu tespitin arkasından soruyor; “Peki Gazze’de neden farklı olsun? Deniz Gazzelilere açık. İsrail kendi isteğiyle deniz geçişini açarak, toplu kaçışa olanak sağlayabilir”.
Kıtlık ve Sürgün Yeni Bir Yöntem Değil
Kitlesel kıtlık ve sürgün, tarihte yer almayan yeni bir yöntem değil. Bunu ilk olarak İngilizler, İrlanda’da uyguladı. 1845-1852 yılları arasında yaşanan kitlesel açlık, hastalık ve göç döneminde İrlanda’nın nüfusu 7 milyondan 4 milyona düştü. İrlanda, o tarihlerde İngiltere’nin yönetimi ve işgali altındaydı. İngiliz toprak ağaları İrlandalılara yiyecek vermeyi reddetmişlerdi. Bu yüzden; 1 milyon İrlandalı yaşamını kaybetti ve 2 milyonu da ABD, Kanada ve Avustralya gibi yerlere göç etmek zorunda kaldı.
Tam olarak İrlanda’daki gibi olmasa da İsrail, Gazze’deki Filistinlileri denizden göçe zorlamak istiyor. Buradaki diğer önemli sorun; Gazze’de yaşayan yaklaşık 2 milyon Filistinliyi hangi ülkenin alacağı veya hangi ülkelerin paylaşarak kabul edeceği. Bu konuda İsrail çok çalıştı; Sina, bir kaç Arap ülkesi veya bazı Afrika ülkelerine paylaştırmak gibi. Hatta bazı Güney Amerika ülkeleri bile düşünüldü. Ama henüz net bir sonuç alınamadı. Şu anda bu çözüme en yakın aday; Türkiye.
Murat Kurum’un Müjdesi
Yaklaşık 15 milyon yabancıyı kabul eden, sadece Suriye’den 5 milyona yakın sığınmacıyı içine alan, bir bölümüne vatandaşlık veren Türkiye’deki iktidar için 2 milyon Filistinlinin lafı mı olur! Zaten iktidarın gayri milli bakış açısıyla bunlar “kardeşimiz ve aynı ümmetin unsurları” değil mi?
Ayrıca ekonomik olarak iflas etmiş, hazinesi eksi durumda bulunan, para ve kredi arayan, çok zor durumdaki iktidarın para karşılığında gelecek böyle teklifi reddetme imkanı var mı? Seçimden sonra önümüze bu konu gelecek, haberiniz olsun. Acaba yerel seçim kampanyası sırasında Murat Kurum’un “Biz kazanırsak Gazze’deki mazlumlar sevinecek” şeklinde ifade ettiği ama tam olarak ağzından çıkaramadığı müjde bu muydu?
Türker Ertürk
Yorumlar kapalı.