Az sonra Devrim Meydanında konuşmasını yapmak üzere Diktatör Nikolay Çavuşesku eşi Elene ile sahneye gelecekti.
Meydanı dolduran halk çok öfkeli adeta barut gibiydi! Hani kibrit çaksan patlayacak denir ya, işte öyle bir şey. Mırıldanmalar öfke katsayısının arttığının ilk işaretleriydi!
Diktatör ve Eşi el ele sahnede belirdi, ve el sallayarak halkı selamladılar.
Diktatör; Bana diktatör diyorlar. Ben diktatör olsam bunu söyleyebilirler mi? Size diktatör nasıl olur göstereyim mi?
Eğer ben diktatör olsaydım, yargı böyle bağımsız olabilir miydi?
Dikta bir rejimde Yargı, Adalet mekanizması, mahkemeler, yargıçlar, savcılar bağımsız yargı erkinin değil, diktatörün toplumu ve muhalifleri sindirme aletleridir. Bu kurumları diktatör tayin eder, düzenler sonra da ülke hukukunu bu hukuksuzluğa imkan sağlayacak şekilde yeniden tertip eder!
Bizde öyle mi? Bizde yargı tam bağımsızdır. Bakın size bir örnek daha vereyim;
Ben diktatör olsam, kimseye sormadan 10 milyon Tatar’ı, Romanya’ya kabul ederdim. Halbuki öyle mi yaptım? İşte kendisi burada! Kökü Tatar olan eşim Elena’ya sordum, sormadım mı Elena? Sordum.
Kimse numara yapmasın. Romanya’da herkes eşittir. Eşittir eşit olmasına ama bazıları daha eşittir. Onlar rejimin ve Saray’ın sadık bekçileridir.
Ben diktatör olsam, bir dönem ülkemizin güney doğusunda Tatar’lar kendi polis gücünü kurup kimlik kontrolü yapabilirler miydi? Vergi toplayabilirler miydi? Kendi mahkemelerini kurabilirler miydi? Siz diktatör görmemişsiniz!
Konuşmanın tam de burasında, Devrim Meydanını dolduran yüz binlerce Romanyalı hep bir ağızdan “Diktatör-Diktatör” diye bağırmaya ve ellerine geçen her şeyi sahneye fırlatmaya başladı.
Çavuşesku ve eşi, önce direndi ama kendi korumalarının bile halkla birlikte olduğunu görünce, önce parti binasına kaçtılar. Sonra da helikoptere bindiler ama yakalandılar!
Bir Askeri Mahkeme kuruldu, yargılandılar ve kurşuna dizilerek öldürüldüler.
Romanya halkı, sadece puf dedi, diktatör toz oldu, defoldu gitti!
Diktatör’ün çeşit çeşit Sarayları vardı. Hele bir “Bahar Sarayı” vardı ki, musluklar altın kaplama, halılar ipek, avizeler kristal idi. Eski İran Şahının Sarayı, diktatörün “Bahar Sarayının” yanında kümes gibi kalıyordu!
Bugün Saraylar, Romanya halkının ziyaretine açılmış durumda.
Saraylar duruyor ama diktatörün ve eşinin mezarlarının yerleri bilinmiyor!
2016 yılında bir Kaymakam, diktatörün mezarının Samsun’da olduğunu iddia etmişti. Hala mezarın nerede olduğunu bilen yok!
Bir klasik haline gelmiş olan, “Diktatörler yataklarında ölmezler, mezarları bile belli değildir” deyişi bir defa daha gerçekleşmişti.
Halkın Filozofu Bergamus’a sordum; Ne diyorsun bu işe, tarih tekerrür mü ediyor?
Dedi ki; Siz insanlar ders almazsanız, tarih daha çoook tekerrür eder.
Ders alacaksınız ders!
Anladık okumuyorsunuz, hiç olmazsa ozanlarınızı dinleseniz ya;
Geçinemiyoruz diyene gülüp geçerdin, gününü gün edip yiyip içerdin,
Mizan terazisi kurulduğunda, ektiğin neyse onu biçeceksin!
Alma mazlumun ahını çıkar aheste, aheste
Yaradan senin tahtını yıkar aheste, aheste…
Ya bizde böyle bir diktatör olsaydı? Ne yapardık acaba? İyi ki yok…
Not; Dünkü yazının başlığı Diktatör El-Beşir idi!
Sağlık ve başarı dileklerimle
Rifat SERDAROĞLU / 10 Mayıs 2022
Yorumlar kapalı.