1. Haberler
  2. KÖŞE YAZISI
  3. Yükseklikler üzerinde (3)

Yükseklikler üzerinde (3)

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Örnek Resim

Mekkî surelerle ilgili yaptığımız vatandaş okumamızın yirmi birincisindeyiz. Bir önceki yazımızda 59-102. ayetlerini verdiğimiz A’raf suresini anlatmaya devam ediyoruz.

Yeni grup anlatım (103-137. ayetler) şu cümle ile başlar: “Sonra onların ardından Musa’yı belgelerimizle / mucizelerimizle Firavun’a ve ileri gelenlerine gönderdik. Onlara karşı haksızlık ettiler. Artık, bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak.” Musa Firavun’a, “ben âlemleri eğitenin elçisiyim, size Rabbinizden açık bir belge getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder,” der. Firavun belgeyi görmek isteyince de Musa asasını yere atar, asa da yılana / ejderhaya dönüşür ve koynundan çıkardığı eli de “bakanlar için bembeyaz / göz kamaştırıcı bir şey” olur. Musa için “bilgin bir büyücüdür” diyen Firavun kavminin ileri gelenleri, Firavun’dan şehirlerdeki bilgin büyücüleri toplayıp getirtmesini ister. Büyücüler gelir ve “biz yenen olursak, bize ne gibi bir ödül var” diye sorarlar. Firavun, gözdelerden / yakınlarından olacaklarını söyler. Büyücüler büyük bir büyü sergiler. Biz de Musa’ya asasını atmasını söyler, asa “hemen onların uydurduklarını yutmaya” başlar. Tefsirler; büyücülerin büyüsünü bâtıl, Musa’nın büyüsünü de hak olarak vermiştir. 

Yenilen ve küçük düşen büyücüler secdeye kapanır ve “âlemlerin Rabbine, Musa ve Harun’un Rabbine inandık,” derler. Bunun, “halkı şehirden çıkarmak için bir düzen” olduğunu söyleyen Firavun, büyücüleri asmakla tehdit eder. Firavun kavminin ileri gelenleri şöyle der: “Musa ve kavmini yeryüzünde bozgunculuk yapsınlar, seni ve tanrılarını bıraksınlar diye mi bırakıyorsun?” Musa da kavmine, “Allah’tan yardım dileyin ve dayanın,” diyecektir.  Kavmi, Musa gelmeden önce de geldikten sonra da hep eziyet çektiğini belirtir.

Biz, “Firavun ailesini, düşünüp ibret almaları için yıllarca kuraklığa ve ürün kıtlığına” uğratmıştır. Onlar ise “bir iyilik geldiği zaman, ‘bu bizden ötürüdür” derler; başlarına gelen bir felaketi de “Musa ve onunla beraber olanların uğursuzluğuna” verirler. “Bizi büyülemek için hangi tür belge / mucize gösterirsen göster, sana inanmayacağız” demeleri üzerine de Biz, “su baskınını, çekirgeyi, kımılı, kurbağaları ve kanı, birbirinden ayrı belgeler olarak üzerlerine” salar. Azap başlarına çökünce Musa’dan Rabbine yalvarmasını ve eğer azabı kaldırırsa ona inanacaklarını ve İsrailoğullarını onunla beraber göndereceklerini söylerler; ancak azap kaldırılınca da hemen cayarlar. Anlatım şöyle sonlanır: “Biz de onları cezalandırdık ve ilkelerimizi / ayetlerimizi yalanladıklarından ve onları önemsemediklerinden dolayı denizde boğduk.”

Ayetlerdeki ifadelere göre, hikâyenin çıkış noktası Musa’nın, İsrailoğullarının kendisiyle birlikte gönderilmesidir; ancak bu durum, “ilkeleri / ayetleri yalanlamak” olarak verilir ve yok edişle sonlanır; tıpkı Salih’in devesinin boğazlanması ve ardından gelen yok ediliş gibi! Mısır’daki Firavun kavmi ile Yahudi kavmi arasındaki bu siyasi denebilecek çekişme neden göklerden talimatla yürütülmüştür? Musa olayına kadar Firavunlarla,  örneğin Yusuf ya da Davut oğlu Süleyman ters düşmemiştir. Özellikle Firavun’un kızıyla evlenen Süleyman, kendi sarayı, RAB’bin Tapınağı ve Yeruşalim’in çevre surları tamamlanıncaya kadar orada yaşamıştır. Ayrıca neden bütün bunlar Arap kavmine inen vahyin konusudur? 

Rabbin İsrailoğullarına olan vaadi, hırpalanıp ezilmekte olan kavmin sabrı yüzünden gerçekleşecek, Biz onları yeryüzünün bereketle donatılan doğusuna ve batısına mirasçı kılacaktır. Ardından Biz, “Firavun ile kavminin yapageldikleri sanat eserlerini ve diktikleri binaları yerle bir edecektir.” Tarih boyunca bu “göksel” yol ve yöntem özellikle din adına savaşan milletlerin de yol ve yöntemi olmuş; ele geçirilen topraklarda önce sanat eserleri, müzeler yağmalanmış, kütüphaneler yakıp yıkılmıştır. Bu yıkımların en bilinen örnekleri; Asurbanipal ve İskenderiye kütüphaneleridir. 21. yüzyılın örneği de Taliban rejiminin 1400 yıllık anıtsal Bamiyan Buda heykellerini yıkmasıdır. Daha önce de sorduğumuz bir soruyu yineleyelim:

Göklerdeki düzen mi yeryüzüne inmiştir, yerdeki düzen mi iş ve oluşu göklere bağlamıştır?

Musa hikâyesi devam eder… Biz, İsrailoğullarını denizden geçirmiştir. Putlara tapan bir kavme rastlarlar ve “Ey Musa! Onların tanrıları gibi bize de bir tanrı yap,” derler. Musa cahil olduklarını söyler ve “sizi âlemlere üstün kılan Allah olduğu halde, ben size O’ndan başka ilah mı arayayım,” der. Biz, Musa’ya otuz gece için söz verir ve ona on gece daha katar. “Böylece, Rabbinin verdiği süre kırk geceye” tamamlanır. Harun’dan kendi yerine geçmesini isteyen Musa, onu, bozguncuların yolundan gitmemesi için uyarır. Musa, belirtilen vakitte buluşmaya gider “ve Rabbi onunla konuşunca, ‘Rabbim, kendini bana göster, sana bakayım,” der. Rabbi şöyle yanıtlar: “Sen Beni göremezsin, ama dağa bak, eğer dağ yerinde durursa, sen Beni göreceksin.” Rab, dağa görününce dağ yerle bir olur, Musa baygın düşer. Musa ayıldığında; “Sen yücesin, sana tövbe ettim ve ben inananların ilkiyim,” der. Rab Musa’ya, onu “insanlar üzerine seçkin kıldığını” söyler ve verilene sıkı sıkı sarılarak şükredenlerden olmasını ister. Biz şöyle devam eder: “Ve onun için o levhalarda her şeyden yazdık, öğüt ve hükümlerin ayrıntılarına ait her şeyi. Haydi bunlara sıkı sarıl, kavmine de emret, onlar da en güzeline sarılsınlar. Size yakında o yoldan çıkanların yurdunu göstereceğim.” Biz, ayetleri ve ahirette karşılaşmayı inkâr edenlerin işlerini boşa çıkaracaktır; ancak çekecekleri ceza kendi yaptıklarından başkası olmayacaktır. (138-147)

Musa’nın ardından kavmi “süs takılarından böğüren bir buzağı heykeli” ni tanrı edinir. Pişman olduklarında da şöyle derler: “Eğer, Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, andolsun kaybedenlerden oluruz.” Kavmine dönen Musa öfkeli ve üzüntülüdür, elindeki levhaları bırakır ve kardeşi Harun’u başından tutarak kendine doğru çeker. Harun şöyle der: “Ey anamın oğlu! Bu kavim beni hor gördü, az kalsın beni öldürüyorlardı. Düşmanlarımı sevindirme ve beni bu zalim kavimle bir tutma.” Musa, kendisi ve kardeşi için Rabbinden bağışlanma diler. “Buzağıyı tanrı edinenlere Rablerinden bir gazap, dünya hayatında iken de bir zillet erişecektir.” Biz, “iftiracıları böyle cezalandırır,” ancak tövbe eden ve inananlar için Rab bağışlayandır.  Öfkesi dinen Musa levhaları alır; “onlardaki yazıda, Rablerinden korkanlar için yol gösterme ve acıma vardır.” Musa, Rabbin belirlediği vakit için (tövbe için beraberinde götürmek üzere) yetmiş erkek seçer. Onları şiddetli bir sarsıntı yakalayıp / titreme tutunca Musa şöyle yakarır: “Rabbim, dileseydin onları ve beni daha önce yok ederdin. Şimdi bizi, içimizdeki o beyinsizlerin yaptıkları yüzünden helak mı edeceksin?”

Hem bu dünyada hem de ahirette onlara iyilik yazılmasını isteyen Musa’ya şu yanıt gelir: “Azabıma dilediğim kimseyi uğratırım. Ama rahmetim her şeyi kaplamıştır. Onu, korunanlara, zekâtı verenlere ve ilkelerimize inanmış olanlara yazacağım. Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları kamu âleme peygamber elçi olana uyarlar / ümmi nebiy olan o resule tâbi olanlardır. … Ona inanan, onu destekleyen, ona yardım eden, ona indirilen ışığa uyan kimseler, işte bunlar başarıya ulaşacaklardır.”

İslam’ı son din, Hz. Muhammed’i de son peygamber kabul etme konusu, Musevilik ve Hristiyanlığın son iki bin yıldaki işleyiş ve kabullerine bakılırsa, söz konusu dahi olmamıştır. Muhammed peygamber okuma-yazma biliyor muydu sorusunun cevabı da tartışmalıdır. Elmalılı, “ümmi” kelimesi için şu üç anlamı verir tefsirinde: Sanki anasından doğduğu hal üzere kalmış, Arap ümmetine mensup, ümmülkuraya mensup yani Mekkeli. Ümmi için okuma yazma bilmez değil okuma-yazma yoluyla elde edilen bilgileri bilmez yorumu da yapılmıştır. Tefsir, kelâm, fıkıh konularındaki çalışmalarıyla ünlü Şirazlı Beyzavî “peygamber elçi” ifadesini de şöyle açıklar: “Resul tesmiye (adlandırma) buyurulması Allah’a izafeten, nebi denilmesi de kullarına nispetendir. Yani o, Allah’ın elçisi olmak bakımından Resul, halka Hakkın emirlerini tebliğ ve ihbar etmesi haysiyetiyle (nedeniyle) de nebi = peygamberdir.” (Hasan Basri Çantay tefsirinden aktarılmıştır.)

Muhammed peygamberden şunu söylemesi istenir: “Ey insanlar! Doğrusu ben, göklerin ve yerin hükümranı, kendisinden başka tanrı bulunmayan, dirilten ve öldüren Allah’ın hepinize gönderdiği elçisiyim. Öyle ise Allah’a inanın, Allah’a ve O’nun sözlerine inanan kamu âleme peygamber elçi olana inanın, doğru yolda olabilmeniz için ona uyun.” (158)

Devam edecek…   

Canan Murtezaoğlu

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
Yükseklikler üzerinde (3)
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.
Bizi Takip Edin