1. Haberler
  2. KÖŞE YAZISI
  3. Neden İbranî kavim ve kişiler? (1)

Neden İbranî kavim ve kişiler? (1)

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Örnek Resim

“Benim azabım ve uyarılarım nasılmış!” başlıklı önceki yazımızda Kur’an’da ölçü anlamında kullanılan kader kelimesinin ülkemizde; adalet, liyakat ve insan hakları konu olduğunda bir kadersizliğe yani bir ölçüsüzlüğe döndüğünü belirtmiştik. Mekkî surelerle ilgili vatandaş okumamızın yirmincisindeyiz.

İbn Abbas-Kurayb rivayet zincirine göre otuz altıncı sure “Sâd” dır. Adını, ilk ayette geçen “Sâd” harfinden alan sure, “Davut suresi” diye de bilinir. Surede geçen göksel kavramlar Ben, Biz, Rab ve Allah’tır. Hitap Muhammed peygamberedir. “Hatırlatıcı Kur’an” a yeminle başlayan sure, inkâr edenlerin “bir gurur ve ayrılık” içinde olduklarını belirtir. Elmalılı, surenin iniş nedeni olarak kabul gören rivayeti, tefsirinde şöyle verir: Ebu Talib hastadır. İçlerinde Ebu Cehil’in de olduğu bir heyet yanına gelir. Kardeşinin oğlunun ilahlarına sövdüğünü söylerler ve haber göndermesini, onu bundan vazgeçirmesini isterler. Gönderilen haber üzerine Muhammed peygamber gelir. Amcası, kavminin kendisinden şikâyetçi olduğunu, birtakım sözlerle onların ilahlarına sövdüğünü belirtir. Muhammed peygamber söz alır ve şöyle der:  “Ya ammi! Ben onları bir kelime üzere istiyorum, bir kelime ki onunla Arap onlara inkıyat (boyun eğmek, uymak) edecek,  Acem onlara cizye verecek.” Bunun üzerine rahatlayan heyet, kelimenin ne olduğunu soracak ve “la ilahe illallah”  yani “Allah’tan başka ilah yoktur” ifadesini duyunca da telaşla kalkarak oradan ayrılacaktır.

Bir peygamber inancın özünü boyun eğdirmeye ve vergi ödetmeye bağlamış olabilir mi? Böyle bir rivayet gerçek olabilir mi, bilemiyoruz. Tek bilebildiğimiz bu tür rivayetlerin yaklaşık 15 asırdır kuşaktan kuşağa sorgusuzca aktarıldığıdır. Sureden devam edelim. “Aralarından kendilerine bir uyarıcının gelmesine” şaşıran inkârcıların ileri gelenleri, “ilahlarınız üzerinde sabır ve sebat edin. Biz bunu başka bir dinde / millette işitmedik, bu mutlaka bir uydurmadır,” derler. Buradaki özgün ifade “milleti âhıre” dir. Hamdi Yazır, “diğer millet ya da sonraki millet” olarak çevirdiği bu ifadenin, teslis yani baba-oğul-kutsal ruh inancını kabul eden ve İslam gelmeden evvel o zaman için en son millet / din olan Hristiyanlığa işaret olabileceğini söyler.

Ardından, “azabımı henüz tatmadılar” tehdidinde bulunan Ben şöyle sorar: “Yoksa bütün o göklerin, yerin ve aralarındakilerin mülkü onların mı? Öyle ise bütün imkânlarını seferber ederek yükselsinler de görelim! / Öyle ise sebeplerine yapışarak göğe yükselsinler.” 15 asır öncesi için uygun olan bu meydan okumanın, mevcut çeviriler dışında başka bir anlamı olabilir mi, bilemiyoruz ancak günümüzde insanoğlu artık “sebeplerine yapışarak” göklerde yükselmeye başladı. 2023’te; “Hindistan, Ay’ın güney kutbu yakınına iniş yaptı. Çin uzaya ilk sivili gönderdi. NASA’nın Perseverance aracı Mars’ta numune toplama görevini tamamladı. Avrupa Uzay Ajansı Jüpiter’in uydularını keşfetmek için bir göreve başladı. 2022’de uzaya gönderilen James Webb Teleskobu muhteşem görüntüler göndermeyi sürdürüyor.” (Basın; www.bbc.com)

Meydan okumanın ardından Nuh, Âd kavimlerinin, saltanat sahibi Firavun’un, Semûd, Lut kavimlerinin ve Eykeliler’in kendilerine gönderilen elçileri yalanladıkları ve cezalandırılmayı hak ettikleri belirtilir. Bir önceki yazımızda Eykeliler dışında adları geçen Nuh, Âd, Semud ve Lut kavimlerinin -kaynaklara göre- Yahudi kavimleri olduklarını belirtmiştik. Eykeliler de Medyen halkıdır ve onlara gönderilen elçi Şuayb’dır. Şuayb, Tevrat’ta Reuel ve Midyanlı Kâhin Yitro olarak iki farklı adla geçmektedir. Musa peygamber Mısır’dan kaçınca Medyen’e gitmiş ve kâhin Yitro’nun kızıyla evlenmiştir; yani Şuayb Musa’nın kayınpederidir: “Musa Reuel’in yanında kalmayı kabul etti. Reuel de kızı Sippora’yı onunla evlendirdi.” (Mısır’dan Çıkış, 2: 21) Yine Tevrat’a göre Medyen (Midyan) aynı zamanda bir kişidir. İbrahim peygamberin cariyesi Ketura’nın dördüncü çocuğudur. Eykeliler bazı meallerde “koruluk sahipleri” (Atay) olarak da geçer çünkü Eyke, “sedir ağacı, sık ve bol ağaçlıklı yer” anlamındadır.

Muhammed peygamberden, inkârcıların söylediklerine katlanması ve Yahudi kavminden Davut, Süleyman, Eyüp, İbrahim, İshak, Yakup, İsmail, Elyasa ve Zülkifl’i anması istenir. Şöyle denir: “Güçlü kulumuz Davut’u hatırla, o daima Allah’a yönelirdi.” Burada devreye giren Biz; “dağları onun emrine vermiştik. Akşam-sabah onunla birlikte tespih ederlerdi. Kuşları da toplu olarak onun emrine vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir ve tespih ederlerdi,” der. Biz, Davut’un “egemenliğini kuvvetlendirmiş, ona bilgelik ve kararlı konuşma yeteneği” de vermiştir. Devamında, Davut ve iki davacının hikâyesi anlatılır. Köşkünün yüksek duvarını aşan iki kişi Davut’un yanına girer. Davut ürkmüştür. Bu kişiler; “birbirine saldırmış iki davacı” olduklarını belirterek korkmamasını, aralarında gerçekle hükmetmesini isterler. Biri durumu şöyle açıklar: “Doğrusu, bu kardeşimin doksan dokuz dişi koyunu, benim de bir tek dişi koyunum vardır; onu da bana ver dedi ve tartışmada da beni yendi. Davut dedi ki: ‘Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle sana zulmetmiştir. Gerçekten bir cemiyette yaşayanların çoğu mutlaka birbirlerine haksızlık ediyorlar.” (23-24. ayetler) Davut, sınandığını sanmıştır; Rabbinden bağışlanma diler ve eğilerek yere kapanıp yönelir. Biz, onu bağışlar ve şöyle denir: “Ey Davut! Doğrusu seni yeryüzünde yönetici atadık / halife yaptık, öyle ise insanlar arasında gerçek ile hükmet; hevese uyma, yoksa seni Allah yolundan saptırır. Doğrusu, Allah’ın yolundan sapanlara, hesaplaşma gününü unutmalarına karşılık çetin azap vardır.” 

Bu konu benzer ifadelerle Tevrat’ta “Natan Davut’u Paylıyor” bölümünde anlatılır. (2. Samuel:12) Peygamber olarak bilinen Natan’ı tanıtmak için şu cümleyi verelim: “Krala, ‘Peygamber Natan geldi’ dediler. Natan kralın huzuruna çıkıp yüzüstü yere kapandı.” (1. Krallar, 1: 23) Bu “peygamberlik” nasıl anlaşılmalıdır, diye sorarak hikâyeye dönelim. Bir kentte biri zengin, öbürü yoksul iki adamdan zengin olanın birçok koyunu, sığırı, yoksul olanın ise sadece küçük bir dişi kuzusu vardır. Zengin adam konuğuna yemek hazırlamak için kendi koyunlarından biri yerine yoksulun kuzusunu almıştır. Tevrat’tan verelim: “Zengin adama çok öfkelenen Davut Natan’a, ‘Yaşayan RAB’bin adıyla derim ki, bunu yapan ölümü hak etmiştir!’ dedi. ‘Bunu yaptığı ve acımadığı için kuzuya karşılık dört katını ödemeli.’ Bunun üzerine Natan Davut’a, ‘O adam sensin!’ dedi, İsrail’in Tanrısı RAB diyor ki, ‘Ben seni İsrail’e kral olarak meshettim ve Saul’un elinden kurtardım. Sana efendinin evini verdim, karılarını da koynuna verdim. İsrail ve Yahuda halkını da sana verdim. Bu az gelseydi, sana daha neler neler verirdim!  Öyleyse neden RAB’bin gözünde kötü olanı yaparak, O’nun sözünü küçümsedin? Hititli Uriya’yı kılıçla öldürdün, Ammonlular’ın kılıcıyla canına kıydın. Karısını da kendine eş olarak aldın. Bundan böyle, kılıç senin soyundan sonsuza dek eksik olmayacak. Çünkü beni küçümsedin ve Hititli Uriya’nın karısını kendine eş olarak aldın.” (5-10) Bunun üzerine Davut, RAB’be karşı günah işlediğini söyleyecek, RAB günahını bağışlayacak ancak Uriya’nın karısından doğan çocuğu ölecektir.

İbrahim soyundan Efratlı İşay’ın oğlu Davut; (1.Samuel, 17:12) genç bir çoban ve müzisyendir. O sırada Saul kraldır ve Davut’un kardeşleri onun askerleridir. İsrailliler’le Filistliler savaşmaktadır. Kaynaklar Filistlilerin, Filistin’e yerleşerek bölgeye bugünkü adını veren Ege kökenli (Girit) bir halk olduğunu yazmaktadır. Filistli Golyat adlı dövüşçü Saul’a sürekli meydan okumaktadır. Sonuç olarak çoban Davut Golyat’ı sapan ve taşla yener ve başını keser. Kral Saul da kızı Mikal’ı ona eş olarak verir. Davut otuz yaşında kral olacak ve kırk yıl krallık yapacaktır. (Ayrıntılar için 1. Samuel, 17 ve 2.Samuel, 5. Bölümlere bakılabilir.) “Yahuda ile İsrail Birleşiyor” başlığı altında da RAB’bin şu koruyucu ve kayırıcı ifadeleri vardır: “Kulum Yakup’a verdiğim, atalarınızın yaşadığı ülkeye yerleşecekler. Kendileri, çocukları, çocuklarının çocukları sonsuza dek orada yaşayacaklar. Kulum Davut da sonsuza dek onların önderi olacak.” (Hezekiel, 37: 25)

Kur’an, Filistli kahraman Golyat’ın başını kesen Davut’u kutsuyorsa Filistin ve İsrail neden savaşıyor, diye soralım. Mezmurlar olarak da bilinen; ilahi ve dua kitabı olan Zebur’un Kral Davut’la özdeşleştiğini hatırlatarak şu ikilemi de verelim: Kur’an’a göre Davut, iki davacı için verdiği karar nedeniyle sınandığını düşünür; ancak Biz onu bağışlar. Tevrat’taki Davut hikâyesinde ise, iki davacı olayı, Davut’un bizzat kendisinin yaptığı haksız işlere bağlanır. Bu kıssa nedeniyle birçok lafın, masalın söylendiğini belirten Elmalılı şu bilgiyi verir: “Onun için Hazreti Ali’nin: ‘Her kim Davud hadisini (haberini) kassasların (anlatıların) rivayeti vechile tahdis (söylemek) ederse ona yüz atmış değnek vururum dediği naklediliyor.” Tevrat’ın Kral Davut hakkındaki ifadeleri gayet açıkken, Muhammed peygamberin amcasının oğlu ve damadı Ali’nin bu şiddet içeren koruyucu çıkışı -rivayet de olsa- nasıl yorumlanmalıdır?

Suredeki Davut anlatımından sonra, “göğü, yeri ve ikisinin arasında bulunanları boşuna yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin sanısıdır,” denilir ve inkârcılar ateşle tehdit edilir. “İnanan ve yararlı işler işleyenlerle, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar” bir tutulmayacaktır. Biz şöyle der: “Sana indirdiğimiz bu Kitap bereketlidir, ilkelerini düşünsünler, öz akıllılar da anlasınlar.”

Sâd suresi bir sonraki yazımızda tamamlanacaktır. (Neden İbranî kavim ve kişiler? – 2)

Canan Murtezaoğlu

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
Neden İbranî kavim ve kişiler? (1)
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.
Bizi Takip Edin