Aziz Nesin tarafından yazılan Zübük hayatımızı, geçmişimizi ve günümüzü anlatan bir baş yapıt, yüzümüze tutulan bir aynadır. Zübüklükle kötülük toplumunun tohumu atılmış, bugünlere gelinmiştir. Felaketin başlangıç noktasıdır.
Yazar, bu kitabıyla, ülkenin tutsak olduğu trajik kısır döngünün fotoğrafını çekmiş, ahlaki ve ruhsal sefaletimizin, pençesinden kurtulamadığımız kişilik bozukluğunun, içimize yerleşmiş hastalığın adını koymuştur.
Roman, karanlık bir tipin önce belediye başkanı sonra milletvekili seçilmesini ve siyasette önlenemez yükselişini anlatır. Zübük, İflah olmaz bir palavracıdır. Halk onun palavracı olduğunu bilir ancak yine de her seferinde Zübük tarafından oyuna getirilir.
Hikayenin asıl kahramanı, Zübük’ün suç ortağı olan Türk toplumudur. Bu suç ortaklığı roman karakterlerinden birinin ağzından şöyle aktarılır: ‘Bizim Zübükzade’nin yalanlarına inanmazken inanmış görünmemiz, kumara benzer bir iş. ‘Kumarda ütülen doymazmış’ derler, ne doğru…Kumarda insan parayı verdikçe veresi gelir, he mi? Neden? Çünkü zararını çıkaracak da kurtulacak. Bizim de Zübük’ün yalanına dolanına inanır görünmemiz bundan işte. Evet herif yalan demeye yalan diyor, biliyoruz. Velakin ya yalan değilse…Hepimize attığı kazıkların bir ucu gök kubbesine, biri yerin yedi kat dibine varmış. Şimdi biz yediğimiz kazıklar çıkar m’ola, diyerek bile bile yalana göz yumuyoruz. Kazıklandıkça insanın inanası geliyor (Nesin,2019,s.82)
Zübük, halkın kandırılma, manipüle edilme ve kirletilmesinin, siyasal kültürü besleyen toplumsal yapının ve Zübük siyasetinin elinde oyuncak olan halkın trajikomik hikayesidir. Tanıdık, içimizden çıkmış, rıza gösterdiğimiz bir tip, palazlanmasını sağladığımız bir hastalık, bir tür suç ortaklığıdır. Göz yuman, sesini çıkarmayan, seyirci kalan kalabalıklardan beslenir. Köylü kurnazıdır. Bir bilinmezden gelmemiştir. Başta siyasi partiler olmak üzere toplumun her kesiminde sık rastlanılan, ortalama bir tiptir.
Nihai amacı makam ve mevki olan Zübük’ün bu uğurda yapamayacağı şey yoktur. Kaypaktır. İntikamcıdır. Kindar, görünüşte dindar, eğitimsiz ve diplomasızdır.
Başarıya ulaşmak için yalan söyler. Bugün söylediğini yarın inkar eder. İftira atar. Ahlaksız ve rüşvetçidir. Acımasızdır. Güçlünün karşısında eğilen, güçsüzü ezen bir karakterdir. Utanma duygusu yoktur. Paraya tapar. Dindarlık taslar. Rüşveti her yere bulaştırmış, dokunduğu her şeyi kirletmiştir.
Çıkarı için girmeyeceği kılık olmayan Zübük insanları kışkırtarak birbirine düşürmekten, sahtekarlıktan, rüşvet almaktan, yalan söylemekten kaçınmaz.
Her türlü hileyi yapan ve her türlü tuzağı kuran Zübük gaflet ve ihanetin, şarlatanlığın ve palavracılığın adıdır.
Zübük var olabilmek için Zübükleşmiş bir topluma muhtaçtır. Zübüklüğü yayarak, bulaştırarak semirir. Bu kırılamamış bir kısır döngüdür. Çocuklarımızı tarikatların karanlık köşelerinde kaderlerine terk etmenin, kendi ordusuna tuzak kurmanın, açgözlülüğün, vatana ihanetin ve ülkenin elden çıkmasının adı olmuştur.
Zübük’ün dünyasında vatan, çocuk, doğa ve insan sevgisi yoktur. Din sömürüsü ile yapamayacağı bir şey olmadığını fark etmiştir. Adalet, merhamet ve utanma duygusundan yoksundur. İçinde iyilik filizlenmemiştir.
Zübük, yetenekli, bilgili, eğitimli, prensipli ve meslek sahibi insanları varoluşu için büyük bir tehdit olarak görür. Hayatlarını karartmak, yok etmek için yapamayacağı şey yoktur.
Bu ülkenin zencisiyiz diye ağlaya ağlaya gelen Zübük, fakirden alıp zengine vermiş, ülkeyi pespayeleştirmiş, üzerine ağır bir karanlık, bir hastalık gibi çökmüş, halkın ufuksuzluğundan beslenerek semirmiş, altın çağını yaşamıştır.
Zübüğün varoluş hikayesi nitelikli her şeyin yok oluş hikayesidir.
Günümüz Türkiye’sini sosyal, siyasal ve ahlaki açıdan en iyi temsil eden roman kahramanlarından birinciliği Zübük ikinciliği de Oblomov alırdı herhalde.
Oblomov’la ülkemizin elimizden çıkışını seyrediyoruz. Zübük’le kılıktan kılığa giriyoruz.
Oblomov’la her şeyi görüyor, duyuyor, tükenişi seyrederken tükeniyor, suskunluk içinde vahşi bir katliamın, yağma ve talanın suç ortaklığını yapıyoruz.
Zübük ise zehirli bir sarmaşık gibi tükeniş sürecine katılıyor, süreci yönlendiriyor ve besliyor.
Zübüklük siyaseti ve hakimiyeti ile ülkenin yalana ve talana teslim olduğu, madenlerine ve kaynaklarına çöküldüğü son aşamayı yaşıyoruz.
Geldiğimiz yer, ülke kaynaklarının uluslararası şirketlere peşkeş çekilmesi, madenlerin yağmalanması, ormanların yanıp kül olması, biten hayvancılık ve tarım, zehirlenen vatan toprağı, mafyanın devletin göbeğine yerleşmesi, idari kadroların çapsız insanlarla doldurulması ve tarikatlara teslim edilen eğitim sistemidir.
Türkiye, yağma ve talanı sessiz, uysal ve kayıtsız bir halde seyreden Oblomov’ların ve yağmaya vahşice katılan Zübüklerin ülkesi haline gelmenin bedelini acı bir şekilde ödemektedir.
Seyrettiğimiz, ülkemizin elimizden çıkma hikayesidir. Buna dur diyecek, Cumhuriyet’i yaşatacak tek çare Zübükleşmeye direnmek, Zübük bataklığını kurutmak ve Zübüklüğü, Oblomovlukla birlikte tarihin çöplüğüne atmaktır.
Zübük’ten nasıl kurtulacağımızı Aziz Nesin romanın sonunda söylüyor.
‘Zübük bir tane değil. Zübüklük içimizde. Yoksa aramızda böyle Zübükler büyüyemezdi. Zübükleri biz kendi Zübüklüğümüzden yaratıyoruz. Sonra da kendi Zübüklüklerimizin bir tek Zübük’te birleştiğini görünce ona kızıyoruz. İçimizdeki Zübüklüklerden gerçekten kurtulmadan, Zübük’ten kurtulmamız mümkün değil.’
Zübük’ün, cüreti, pervasızlığı ve kapıldığımız Zübüklük seli eminim kitabın yazarını bile hayrete düşürürdü.
Sessiz bir uysallıkla seyrettiğimiz, kendi yok oluş hikayemizdir. Zübükleşmemiş kesimin direnmek ve hesaplaşmaktan,Zübükleri sırtından atmaktan başka bir çaresi kalmamıştır.
Toplumu, iktidarı ve sözde muhalefeti ile Zübüklerden temizlemek, Zübüklük döngüsünü kırmak, pençesinde kıvrandığımız Zübüklükten ve içinde bulunduğumuz ölümcül suskunluk ve uyku halinden kurtulmamız ancak devrimci bir dönüşümle olabilir.
Zübüklüğün karşısına yurttaşı, direnen halkı koymak, Cumhuriyetimize sahip çıkmak, devlet benim, ben devletim diyen Zübük hakimiyetini sona erdirmenin tek yoludur.
Mehtap Kaynak
Yorumlar kapalı.