!YİNE UZUN BİR YAZI LAKİN NEDEN BU HALE GELMİŞ OLDUĞUMUZU ANLAYABİLMENİZ İÇİN LÜTFEN OKUYUNUZ!
Demokrasi sihirli bir değnek ve bir mucize değildir. Ancak ve ancak kanunlarla koruma altına alınmış, kesintisiz olarak eğitilen ve sürekli gözetilip korunan bir sosyolojik yapının tekamülünü sağlayabilen aracı bir enstrümandır..
Eğitimi kesintiye uğramış, korumasız ve kontrolsüz bir sosyolojik yapı kısa sürede primitif doğasına geri döner ve hızla çökmeye başlar..
Bu kez aynı demokrasi çöküşe katkı sunan zararlı bir enstrüman haline dönüşür..
Her sosyolojik yapı geçiş formları içermekle birlikte genel olarak iki karakteristik ana forma sahiptir!
Bunlardan ilki, nispeten kendi içinde doğruyu bulmuş olup kanunlarla korunması ve geliştirilmesi gereken medeni yapıdır..
Bu yapı; temeli geçmişte atılmış olan, bu yüzden sürekli sorgulayan, teferruatçı, toplumsal beklentileri yüksek, demokrasi ve düşünce özgürlüğüne önem veren, bilim ve teknolojiyle iç içe yaşayan, görgülü, kültürlü ve ancak bu şekilde mutlu olabilen aydın kitleyi ifade eder..
Genellikle anne ve babayı esas alarak ikiye bir, ikiye iki ya da en fazla ikiye üç çocuk doğurur..
Bu nedenle nüfus artışları planlı ve azdır..
Hep bir ölçüt içinde ve toplumsal menfaatleri esas alarak yaşar..
Bu nedenle de biat kültürleri yoktur..
Seçimlerini yaparken önce toplum ve ülke menfaatini önemserler…
İkincisi ise kanunlarla medeni çizgiye çekilmesi ve eğitilmesi gereken çeşitli nedenlerle geri kalmış yapıdır..
Bu yapı; eğitimi, kültür ve görgüsü eksik, kesinlikle hiçbir şeyi sorgulamayan, azla yetinebilen, hamasetle uyutulabilen, algıyla yönetilebilen, beklentileri düşük, bu yüzden de kolay mutlu edilebilen, birikimsiz ve cüretkar kitleyi ifade eder..
Yaşamlarında teferruat yoktur..
Teferruatın olmadığı yerde kaygı ve stres de yoktur..
Stresin olmadığı yerde mutluluk çoktur..
Mutluluğun olduğu yerde libido yüksektir..
Libidonun yüksek olduğu yerde doğal olarak nüfus yoğundur..
Bu yapıdaki nüfusun yoğun olduğu yerde herhangi bir ölçüt kavramı yoktur..
Ölçüt kavramının olmadığı yerde ise kişisel ve toplu menfaat, ortak çıkar için çeteleşme/ kolonileşme/ cemaatleşme ve buna endeksli biat kültürü ön plandadır..
Güç kimdeyse ve kim daha fazla menfaat verirse ona biat edilir..
Şimdi gelelim bu bilgiler ışığında asıl meseleye ve işin ulusal boyutuna!.
Bu dengeler içinde olan bir toplum eğer ki emperyalizmin hedefinde ise ne olur dersiniz?
Elbette ki böylesi bir toplumsal patoloji bir anda karşısında hiçbir gücün duramayacağı büyük felaketlerin öncüsü ve emperyal müdahalelerin teminatı haline gelir.!
Son tarihi süreçte ortaya çıkan yeni nesil sömürgelerin sosyolojik yapısını inceleyecek olursanız eğer; tamamının yukarıda ifade ettiğim ikinci karakteristikte yer alan, ‘sosyolojik evrimini tamamlayamamış ya da tamamlamasına izin verilmemiş’ olan yaygın primitif toplum kesimine sahip olduğunu görürsünüz..
Emperyalizmin böylesi hedef ülkelerde yaptığı tek şey, sosyolojik yapıyı muhafaza eden kanunları ve bireylerin gelişimini sağlayacak eğitim sistemini tahrip edecek olan yönetimleri iş başına getirmektir.
Bu ise ancak önceden alt yapısı hazırlanıp sonra da çeşitli haklı gerekçelerle ülkelerde yapılan darbelerle mümkündür ve sonrasında kalıcı hale getirilebilir..
Maalesef ki bunu en acı şekilde yaşamış olan bir ülkeyiz ve bu güne dek olanlar tamamıyla bunun hazin bir neticesidir..
Dünyadaki en önemli örneği ise “Arap Baharı” projesidir..
Hepsinde de gerek darbe öncesi ve gerekse darbe sonrası kullanılan enstrümanlar hep aynıdır!..
“Kökten dincilik, mezhep kökenli cemaatçilik, etnik milliyetçilik ve ideolojik görüş ayrılıkları..”
Bu yüzdendir ki tek çözüm; bu ülkenin öz be öz kendi evlatlarının başı çektiği yüzde yüz yerli ve milli bir siyasettir..
Lütfen bu gerçekle biran evvel yüzleşiniz ve bu yola baş koymuş olan bizler gibi vatan evlatlarını görmezden gelmeyiniz..
Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur..
Ne mutlu Türküm diyene..
Dr. Vecdet Öz