BURSA NUTKU
‘Türk Genci devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, ‘Bu ülkenin polisi vardır, adalet örgütü vardır’ demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.’ Mustafa Kemal Atatürk
‘İrtica saltanatını, bir ülkenin eğitimini ele geçirerek kurar ve böylece kökleşir kalır. Okullarda beyni yıkanan kuşaklar, yönetimde görev aldıkları zaman ülke çıkarlarını değil, kendilerini eğitenlerin sözcüleri olacaklardır.’ Emile Zola (1840-1902)
AKP’nin iktidar olduğu son 20 yılda bilimsel ve kamusal eğitime yapılan saldırılar Cumhuriyetin temellerini sarsacak boyutlara ulaşmıştır. Eğitim alanında büyük bir yıkımın gerçekleştiği ve gerici kuşatmanın tamamlanmakta olduğu günlere tanıklık ediyoruz. Bu sürecin bedelini, tarikat denilen suç örgütlerine terk edilerek korunmasız bırakılan, yaşama sevinci ve yaşama hakkı elinden alınan çocuklarımız ve gençlerimiz ödüyor. Çocuklarımızın tarikatlara kurban verildiği, çocuk kıyımının yaşandığı karanlık ve acımasız bir karşı devrim sürecinden geçiyoruz.
Dinsel referanslara dayalı bir eğitim sistemi kurmak ve sorgulamayan, itaat eden ‘dindar ve kindar bir nesil’ yaratma amacı AKP’nin iktidara geldiği ilk andan itibaren gündeminin en önemli maddelerinden birini oluşturmuştur.
Türk Milli Eğitimi’nin ABD’li ‘uzmanlara’ emanet edildiği 1949 yılından bu güne milli duygulardan uzak bir kalabalık yaratma hedefi AKP iktidarıyla birlikte son aşamasına gelmiş, emanet Diyanet’e teslim edilmiştir. Karşı devrimin tamamlanması, rejimin değişmesi an meselesi haline gelmiştir.
Laik eğitimi yıkma ve eğitim sistemini dinselleştirme hamlesinin son cüretkar adımı da Milli Eğitim Müdürlüğü ile İl müftülüğü arasında imzalanan ÇEDES projesi olmuştur. Bu projeyle pedagojik formasyonu olmayan imam ve vaizlerin ‘manevi danışman’ olarak okullarda görevlendirilmesi kararı alınmıştır.
Seçimlerden hemen sonra Bilal Erdoğan’ın yönettiği, bütün tarikat yapılarının çatı örgütü olarak bilinen TÜGVA’ ya 238 okul tahsis edilmiş, yapılan protokollerle, okullara ‘manevi danışman’ olarak atanan imam ve vaizler işbaşı yapmıştır.
MEB, tarikat ve Cemaatlerin arka bahçesi Vakıf ve Derneklere yetki devir sürecini 2012 yılında 4+4+4 düzenlemesi sonrası imzalanan protokollerle başlatmış, geldiğimiz aşamada yetkilerinin büyük bir kısmını bu suç örgütlerine teslim etmiştir.
Anayasanın 2. Maddesinde yer alan laiklik ilkesine aykırı olan bu kararın alınmasının amacı laik, bilimsel eğitime son darbeyi vurmak, Türk kimliğini yol etmek, ‘ümmet yapısını’ oluşturmak ve yeni bir toplum inşa etmektir.
İktidarın, bilimsel ve laik eğitimi yok etme iştahını okulların büyük bir kısmının İmam Hatip okullarına dönüştürülmüş olması doyurmamış, imamların Milli Eğitim Okullarında görevlendirilmesi ile karşı devrim sürecinde tamamlayıcı bir adım atılmıştır.
AKP iktidarı ile birlikte gericiliğin dozu her gün artmıştır. Eğitim kurumları gerçek işlevlerinden uzaklaşmış, eğitim sürecinde din doğrudan ve tartışmasız biçimde egemen hale gelmiştir. Laik ve bilimsel eğitim dışlanmış, eğitime ticarileşme ve dinselleşme damgasını vurmuştur. Eğitim ve Öğretim Birliği uygulanmamaktadır. Bu kanunun uygulanmasıyla görevli planlama organı olan Talim ve Terbiye Kurulu 12 Eylül 2012 tarihinde ortadan kaldırılmış, eğitim alanında hiçbir denetim kalmamıştır. Eğitim piyasalaşmış, alınır satılır hale gelmiş, dini ve etnik grupların at oynattığı, her türlü istismara ve skandala açık bir alan olmuştur.
2012 yılında 4+4+4 yasası ile laik ve bilimsel eğitime ölümcül bir darbe daha vurulmuş, sonrasında vakıf ve derneklerle çok sayıda protokol yapılarak, adım adım bu günlere gelinmiştir. Türgev, Ensar; Tügva, İlim Yayma Cemiyeti, Hayrat Vakfı yapılan protokollerden bazılarıdır. Her biri büyük sermaye birikimine sahip, kamu kaynaklarını kullanan, holdingleşmiş bu cemaat ve tarikatlar MEB tarafından himaye edilmekte, onlar aracılığı ile gençler siyasi olarak şekillendirilmekte ve AKP politikaları aktarılmaktadır.
4+4+4 sistemi, İmam hatip okullarının sayısını arttırmış ve yoksul ailelerin çocuklarını İmam Hatip ve Meslek Lisesi seçeneklerine hapsetmiştir. Meslek Liselerinde çocuk işçiliği devlet eliyle yasallaştırılarak ucuz işgücü olarak kullanılır hale gelmiştir.
Açık lise uygulamaları ve 4+4+4 düzenlemesi özellikle kız çocuklarını küçük yaşta evliliğe ve çocuk işçiliğine yönlendirmiş, kız çocuklarının örgün eğitimin dışına atılmasına neden olmuştur. Karma eğitim veren okul sayısı azalmış, tek cinsiyetli okullar artmıştır.
İktidar dinsel eğitimi ilk, orta ve lise eğitiminin yanı sıra anaokulları ve kreşlere kadar indirmiştir. Okul öncesi eğitim sübyan mektepleri adı altında Diyanet, vakıf ve dernekler aracılığıyla gerçekleştirilmektedir.
Aladağ Yurt yangınından, Ensar Vakfında yaşanan istismar sonrası ‘bir kereden bir şey olmaz’ söylemine, Şanlıurfa’da 12 yaşında bir çocuğun zorla gönderildiği kaçak bir medrese yakınında şüpheli ölümünden, Enes Kara’nın bir tarikat evinde intiharına, Erzurum’da yatılı kuran kursunda çocuklara cinsel istismar skandalına kadar bitmek bilmeyen, tecavüz ve istismar haberleri eğitimin dinselleştirilme sürecinin trajik sonuçlarıdır.
Cumhuriyetin çocukları sahipsiz bırakılmış, suç ve terör örgütlerinin keyfine terk etmiştir. Bu vahşi sürece karşı mücadele refleksi gösteren bir tek muhalefet partisi olmamıştır. Vatan, çocukları ve gençleri ile birlikte vahşi bir sürüye terk edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin varlığını devam ettirmesinin önkoşulu yurttaş bilinci ve cesareti ile hareket edilmesidir. Çağdaş, bilimsel ve laik eğitimin tekrar hayat bulması, suç yuvası tarikatların tamamının kapatılarak, kökünün kazınması, mal varlıklarına el konulması, vakıf ve dernek adı altında tekrar örgütlenmelerinin önüne geçecek düzenlemelerin yapılması, okul ve yurtlarının MEB’e devredilmesi, çocuklarımızın cemaat ve tarikat teröründen ve kıyımından kurtarılması ikinci Kurtuluş Savaşını başlatmadan gerçekleşmeyecektir.
Yasalara, yönetmeliklere ve anayasaya aykırı, laik ve bilimsel eğitime düşman ÇEDES protokolüne ve tarikatlarla imzalanan projelere karşı canımız ve kanımızla mücadele etmeden kurtuluşumuz mümkün olmayacaktır. Eğitim emekçileri, veliler ve öğrenciler yurttaş olmanın gereğini yapmak, halkımız meslek örgütlerinde, sendikalarda, derneklerde, sistem dışı muhalefet partilerinde örgütlenmek ve karşı koymak zorundadır. Sokaklara ve meydanlara çıkmadan, örgütlenmeden ve birleşmeden çocuklarımızı, laik eğitimi ve vatanımızı savunmamız mümkün olmayacaktır. Çözümü büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk Bursa Nutkunda göstermekte ve vasiyet etmektedir.
Mehtap Kaynak
Yorumlar kapalı.