Hukuk Devleti YOK, İddianame var.
Hukuk Devleti YOK, Cumhur İttifakının Mahkemesi var.
Hukuk Devleti YOK, iktidarın Savcıları var.
Hukuk Devleti YOK, Hukuk Güvenliği hiç YOK
Hukuk Devleti ve Hukuk Güvenliği yoksa, Adalet de YOK…
Salı günü, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının İBB İDDİANAMESİNİ basına açıkladığı saatte aşağıdaki tweet’i atmıştım;
“İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının basın toplantısına katılan gazeteci arkadaşlara bir sorumuz olacak! Sayın Başsavcı, Savcı olarak atandığı zaman, kanuna aykırı olarak ÇİFT MAAŞ aldığı ile ilgili BELGELİ bir açıklama yaptı mı? Ona göre, DOĞRU Parti olarak hukukçularımızla bu iddianameyi okuyup, okumayacağımıza karar vereceğiz…”
Sayın Başsavcı, tahmin ettiğim gibi, şahsı ile ilgili çok ciddi bir suçlama için gazetecilerin önünde bir açıklama yapmadı!
O dakikadan itibaren de iddianamenin DOĞRU Parti için YOK HÜKMÜNDE
olması gerektiğini bir daha anladık. Neden mi? Anlatalım;
Hukuk Güvenliği, en temel anlamıyla HUKUK DEVLETİ ilkesinin gereğidir ve bireylerin devlete, hukuk kurallarına ve hukukun uygulanışına duyduğu güveni ifade eder.
Türk Milletine soruyorum; Siz, Akın Gürlek’e güvenir misiniz?
Serdaroğlu olarak ben güvenmem!
Başsavcı, daha önce Yargıçlık-Savcılık yapmıştı. Daha sonra Adalet Bakanlığı “Bakan Yardımcısı” yapıldı. Haftasına da Gazetecilik Mezunu eşi, SPK (Sermaye Piyasası Kurulu) Üyeliğine atandı.
Herkes bilir ki, siyasi iktidara yakın olmayan bir karı-koca, aynı anda Türkiye’nin en önemli iki makamına birden atanamazdı. İkisi de “SİYASİ ATAMA” ile görevlerine geldiler ve tarafsızlıklarını kaybettiler.
Özgür Özel’in iddiasına göre, Akın Gürlek, BAKAN YARDIMCISI yapılınca, iktidar tarafından ETİ-MADEN’İN Lüksemburg daki şirketine Yönetim Kurulu Üyesi olarak atandı. Yani ÇİFT MAAŞ almaya başladı!
Bakan Yardımcılığından ayrıldığında da Başsavcı olarak yine ÇİFT MAAŞA devam ettiği iddia edildi. Başsavcıdan belgeli bir açıklama henüz gelmedi.
Ülkede milyonlarca EMEKLİ geçim sıkıntısı içinde 16-20 bin lira maaşla hayata tutunmaya çalışırken, aylık 168 Bin lira maaşının üstüne 26 Bin lira ikinci maaşı BAKAN YARDIMCISI iken dahi kabul etmesi, o kişiye güvenilmeyeceğinin açık işaretidir.
Kısaca, Hukuk Güvenliği; Hukukun uygulanmasındaki belirsizlik veya
izah edilemeyen ani değişim riskini ortadan kaldırmayı amaçlayan temel bir garanti ve korumadır. Bireyin insan olarak varlığının korunmasını amaçlayan hukuk devletinde vatandaşların hukuk güvenliğinin sağlanması zorunludur.
Hukuk Devleti yoksa, HUZUR YOK, RAHAT YOK, İKTİDAR da YOK,
Sağlık ve başarı dileklerimle
13 Kasım 2025
Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Kurucu Genel Başkanı
BAĞIMSIZ TARAFSIZ YARGISIZ YARGI
Olmayan bir şeyin tartışması bu dünyada ancak Türkiye’de yapılır!
Türkiye’de demokrasi var mı?
“Üzerime aldığım görevi TARAFSIZLIKLA yerine getirmek için” diyerek yemin ettiği halde, bugün tarafsız davranan bir Cumhurbaşkanı var mı?
“T.C Anayasasını koruyacağıma, görevimi doğruluk, TARAFSIZLIK ve hakka saygı duygusu içinde sadece vicdanımın emrine uyarak yapacağıma” diyerek yemin eden VE YEMİNİNİ TUTAN Yüksek Yargı mensupları var mı?
“Şeref Namusum, Dürüstlük Karakterim, Sevgi İnsanlığım, Vazife Amacım, Vatan Her Şeyimdir” diye ettiği Harbiyeli Yeminine sadık Genelkurmay Başkanı var mı?
Yargıtay’ın “YEMİNİ” kesin delil saydığını bilen bir Yargıtay-Danıştay-Sayıştay Başkanı var mı?
Peki, emaneti teslim ettiği kişiler tarafından aldatılan, kandırılan, dolandırılan Türk Milleti’nin en azından hakkını aramak gibi bir sorumluluğu yok mu?
Kendisini aldatanlara, soyanlara, dolandıranlara üst üste dört seçim oy vermenin Allah ve İnsanlık huzurunda bir vebali yok mu?
Hadi insan yapısı yasalara inanmıyorsun, İslam’a da mı inanmıyorsun?
“Bir yerde haksızlık varsa elinle düzelt, elinle düzeltmeye gücün yetmiyorsa dilinle düzelt. Bunu da yapamıyorsan haksızlık yapanlara kalbinle buğzet, yani yüz çevir” diyen kural varken “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” gibi bir iğrençliği kabullenmek niye? Allah’tan hiç mi korkunuz yok?
Hangi vicdan sahibi, hangi sorumlu yönetici;
15 Temmuz Örtülü Darbe girişiminde, tutuklanan SUÇSUZ 289 Askeri Öğrencinin 9 yıldır zindanda tutulmalarına izin verir? Üstelik BİR TANE Hizbullahçı katilin hapiste bırakılmamasına rağmen!
FETÖ Liderini elleriyle Türk Devletinin Kozmik Odasına sokup, binlerce yıllık devlet sırlarımızı CIA’ya veren alçaklar devlette hala görevlerine devam ederlerken, Askeri Öğrenci okullarında okuyan çocuklarımızın hapiste tutulmalarına hangi kara vicdanlılar olur verebilirler ki?
Devleti ve Türk Milletini soydukları açıkça belli olan eski Bakanlar, hala resmi korumalarla gezerlerken, dağbaşındaki okulda görev yapan öğretmenin sırf yakınının Bank Asya’da parası var diye işten atılmasını, hangi Müslüman kabullenir ki?
Açık açık konuşalım; Bizde Demokrasi yok! Demokrasi olmayınca Hukuk Devleti de yok! Hukuk Devleti olmayınca üstelik mevcut durumu sinerek kabullenmiş bir sözüm ona aydın sınıfı varsa Adalet nasıl var olabilir ki?
Nerede o yeri göğü titreten, ölüm pahasına demokrasi ve özgürlüklerinden ödün vermeyen solcular?
Nerede o Türk Milliyetçiliği uğruna kurşuna koşan milliyetçiler?
Nerede o vatan sevgileri ile topluma yön veren üniversite gençliği?
Nerede o esnaf ve iş dünyasının örgütleri? Dilleri lâl mı oldu?
Etrafınıza lütfen bir bakın, bizden ve birkaç kişiden başka kelle koltukta mücadele eden var mı?
Başbakanlık yaptıkları halde, haram sofralarında oturmaktan utanmayan siyasetçilere söyleyecek iki çift lafınız yok mu?
Yoksa size aşağıdaki fıkradaki gibi, Adaletin buğusu-kokusu yeter mi?
Hoca, dere kenarında kadıyı zil zurna sarhoş ve sızmış halde bulmuş!
Kadı’nın kaftanını giymiş sarığını takmış ve Kadı’nın makamına oturmuş.
İlk dava için tarafları çağırmış. Şikayetçi çorbacı, davalı da garibanın biriymiş!
Hoca; Anlat bakalım Çorbacı, nedir şikâyetin?
Çorbacı; “Bu âdemoğlu her sabah elindeki kuru ekmeği benim çorbamın buğusuna tutar ve ekmeğini öyle yer. Kendisinden beş altın isterim!”
Gariban utancından başını bile kaldıramamış!
Hoca, cebinden beş altın çıkarıp avuçlarının içinde sallamaya başlamış!
“Altınların şakırtısını duydun mı Çorbacı” diye bağırmış!
Çorbacı, duydum deyince, “Çorbanın buğusuna karşılık, altının sesi” demiş ve adamı dışarı attırmış!
O sırada gerçek Kadı hışımla içeri girmiş ve “Bre densiz, sen ne hakla benim makamımda oturursun” diye gürlemiş.
Hoca; Hah iyi ki geldiniz Kadı Efendi! Bir sarhoşun yanında bu cüppe ile sarığı buldum. Siz kim olduğunu biliyorsanız, ona götüreyim, deyince Kadı; “Vallahi bilmiyorum, en iyisi sen bugün devam et, yarın bakarız” demiş…
Böyle başa böyle tıraş! Her toplum müstahak olduğu kişilerce yönetilir.
Sağlık ve başarı dileklerimle
12 Kasım 2025
Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Kurucu Genel Başkanı
ASKERİ VESAYET VE ERKEKLİK
Önce “Erkeklik” kavramına nasıl bakıyoruz, onu anlatmaya çalışalım.
Hallac-ı Mansur’a önce işkence ettiler, sonra da darağacına götürürlerken veda için gelen kızkardeşine görüşme izni verdiler. Kızkardeşi geldi fakat başörtüsüzdü. Muhafızlar ona bağırdılar; “Başörtün nerede, erkeklerin arasına nasıl böyle çıkıyorsun?”
O da, “Ben burada Mansur’dan başka erkek göremiyorum” dedi.
Humeyni Ajanları tarafından Londra’da katledilen Dr. Ali Şeriati der ki;
“Zulmeden bir dindardan daha kötüsü, zalim bizden diye susan dindardır.”
Erkeklikten kastımız, erkek olma durumu, bir erkeğin fizyolojik gücünü yerine getirmesi veya erkeği kadından üstün tutan bir anlayışı olumlamak değildir.
Erkeklik demek, herhangi bir cins ayrımı yapmadan sözünün eri olmak, güvenilir insan olmak, yiğitlik, mertlik demektir.
Türk Siyasetinde, Kadın Siyasetçi sayısının azlığı söylenir, doğrudur da!
Fakat bizde esas eksik olan, bir üst paragraftaki nitelikte Erkek Siyasetçi azlığıdır. Örnek verelim: Erdoğan (Sabah); “Ben Ofer ile hiç görüşmedim.”
Erdoğan (Öğleden sonra) “Ben Ofer ile bir kez görüştüm.” Erdoğan (Akşam) “Ben Ofer ile çok defa görüştüm.”
Askeri Vesayet konusuna gelince; Askeri Vesayet; Ordunun sivil siyaset ve devlet yönetimi üzerindeki fiili veya kurumsal baskısı ve denetimi anlamına gelir.
İrticanın, Siyasal İslamcıların, Şeriatçıların Türk Ordusundan nefret ettikleri bilinen bir gerçektir. Yobazlara göre Kurmay Eğitimi almış, iki lisan bilen, dünyayı takip eden bir Subayın, ülke meseleleriyle, veya hükümet icraatlarıyla ilgili konuşması “ASKERİ VESAYETTİR olmamalıdır.
Tamam da, ilkokul mezunu kendisini Yabancı İstihbarat Örgütlerinin kucağına atmış bir yobaz, ülke meseleleri üzerine konuşuyor, bırakın konuşmasını devletin tüm olanaklarından haksız olarak yararlanıyor.
Askeri Vesayete örnek verelim;
MGK (Milli Güvenlik Kurulu) Anayasal bir kurumdur. Yetkileri, oluşumu Anayasa ve kuruluş yasasında yazar.
MGK’NUN Asker Üyeleri, Anayasal gerçekleri, Atatürk İlke ve Devrimlerinin korunmasını, irtica ile mücadelenin sürekli olmasını, meşru platformlarda ifade ettiklerinde, Siyasal İslamcılar için bu davranış Askeri Vesayet olarak kabul edilir.
Ama, sıkıştıkları zaman Askere sığınmaktan, ondan destek istemekten de utanmazlar. Bildiğiniz gibi TBMM’deki PKK-KARUN KOMİSYONU var. Başkanı da TBMM Başkanı!
TBMM Başkanı dün dedi ki; “Milli Güvenlik Kurulu, PKK’nın artık silahlı bir örgüt olmaktan çıktığı yönünde KARAR ALIRSA, bu meselenin hukuki zemini tahkim edilmiş olur!”
Yaa Karun Efendi! Hani Askeri Vesayet? Türk Askerini SUÇ ORTAĞI MI YAPMAK istiyorsunuz? Yoksa siz Askeri Vesayetçi misiniz?
Türk Siyasetinin neden tıkandığını söyleyerek yazıyı bağlayalım!
İki önemli eksik var;
1) Siyasette KADIN SİYASETÇİ azlığı,
2) Siyasette, ETEKLİ ERKEK SİYASETÇİ çokluğu.
Sağlık ve başarı dileklerimle
11 Kasım 2025
Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Kurucu Genel Başkanı
















