HTŞ öncülüğündeki cihatçı/isyancı grubun 8 Aralık’ta Şam’ı ele geçirmesinin ardından ülkeden ayrılarak Rusya’ya sığınan eski Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, yaşadığı sürece açıklık getirdi.
Beşar Esad, 8 Aralık’a kadar ülkeden ayrılmayı ve istifa etmeyi düşünmediğini, Lazkiye’ye gittiğini ve burada savaşı takip ettiğini, ancak İHA saldırıları arttığında Rusya’ya geçtiğini, ülkesine ve milletine ihanet etmediğini söyledi. Suriye halkına bağlılığının devam ettiğini belirten Esad, bu bağlılığın “Suriye’nin özgür ve bağımsız olarak geri döneceği umuduyla dolu bir bağlılık” olduğunu söyledi.
Esad’ın gidişinin ardından Suriye’de 61 yıllık Baas rejiminin son bulmuştu
Sessizliğini bozarak 8 Aralık’tan sonra ilk açıklamasını yapan Beşar Esad, yaşadıklarını değerlendirdi. Rus haber ajansı TASS’ın aktardığına göre, Beşar Esad 8 Aralık sabahının ilk saatlerine kadar Şam’da kaldı.
“Suriye’den ayrılışım savaşın son saatlerinde gerçekleşti. 8 Aralık’a kadar ülkeden ayrılmayı, istifa etmeyi düşünmedim” diyen Esad, Şam’a girildiğinde Rus koordinasyonuyla Lazkiye’ye gittiğini, güvenlik koşulları nedeniyle iletişimin tamamen kesilmesi sonucu sessiz kaldığını söyledi.
Esad, Rusya’ya gidişini ve o gece yaşananları daha sonra ayrıntıları ile anlatacağını açıkladı.
Beşar ESAD, yaptığı açıklamanın devamında şunları söyledi:
“Her şeyden önce, söylendiği gibi planlı bir şekilde ülkeyi terk etmedim, çatışmaların son saatlerinde de ayrılmadım. Aksine, 8 Aralık 2024 Pazar günü erken saatlere kadar Şam’da görevlerimi yaptım. Terörizmin Şam içinde yayılmasıyla birlikte, Rus dostlarımla koordinasyon içinde, savaşı oradan takip etmek amacıyla Lazkiye’ye geçtim. Sabah saatlerinde Hmeymim üssüne ulaştığımda, Suriye kuvvetlerinin tüm cephe hatlarından çekildiği, son ordu mevzilerinin düştüğü ve bölgedeki saha durumunun giderek kötüleştiği ortaya çıktı.
“Rus askeri üssüne yönelik saldırılar, insansız hava araçları yüzünden daha da yoğunlaştı.“
Üsten herhangi bir yöne hareket etmenin imkansızlığı ışığında, Moskova üs komutanlığından, 8 Aralık Pazar akşamı Şam’ın düşmesinden bir gün sonra, Rusya’ya tahliye işlemlerinin güvence altına alınması teklifi geldi. Bu durum, son askeri mevzilerin düşüşü ve diğer devlet kurumlarının felce uğramasıyla birlikte gerçekleşti.
Bu olaylar sırasında, sığınma ya da istifa konusu ne benim tarafımdan ne de başka bir kişi tarafından gündeme getirildi. Tek sunulan seçenek, terör saldırısına karşı mücadeleye devam etmek oldu.
Bu bağlamda şunu vurgulamak isterim ki; savaşın ilk gününden bu yana ülkesinin kurtuluşunu kişisel kurtuluşla takas etmeyi reddeden ya da halkını güvencelere satmayı reddeden bir kişi oldum. Aynı zamanda ordusunun subay ve askerleriyle ön cephelerde, teröristlere yalnızca onlarca metre uzaklıkta, çatışmanın en sıcak ve tehlikeli noktalarında duran kişi oldum. Savaşın en zor yıllarında ülkesini terk etmeyen, ailesi ve halkıyla birlikte terörist bombardımanlara ve başkentin birden fazla kez teröristler tarafından ele geçirilme tehlikesine karşı duran kişi de bendim. Filistin ve Lübnan’daki Suriye dışı direnişi terk etmeyen ve kendisiyle duran müttefiklerine ihanet etmeyen kişi, halkını ve ordusunu terk eden ya da onlara ihanet eden bir kişi olamaz.
Kendi kişisel çıkarları için makam peşinde koşan biri olmadım; aksine, desteğini adanmış bir halktan alan bir ulusal projenin sahibi olarak hareket ettim. O halkın iradesinin kesinliğini ve devletlerini koruma, kurumlarını ve tercihlerini son ana kadar savunma yetkilerini taşıdım. Devletin terörizmin eline düşmesi ve herhangi bir şey sağlama yeteneğinin kaybolmasıyla, makamın kendisini boş ve anlamsız hale getiriyor. Bu, hiçbir şekilde Suriye’ye ve halkına olan köklü ulusal bağlılığı terk ettiğim anlamına gelmiyor; bu bağlılık, konumdan ya da koşullardan etkilenmeyen, Suriye’nin özgür ve bağımsız olarak geri döneceği umuduyla dolu sabit bir bağlılıktır.”