MUSTAFA KEMAL
Mustafa’m! Mustafa Kemal’im!
Nasıl böyle varıp geldin? Hoş geldin!
Çıngı kaymış, alazlanmış gözlerin,
Sol gözünde güneş südü sıcaklık
Ellerinden öperim Mustafa Kemal.
Senin dalın yaprağın, biz senin fidanların.
Biz, bunları yapamadık.
Sen elbette bilirsin, bilirsin Mustafa Kemal
Elsiz ayaksız bir yeşil yılan
Yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa kemal!
Hani bir vakitler, Kubilay’ı kestiler.
Çün buyurdun! Kesenleri astılar,
Sen uyudun. Asılanlar dirildi.
Mustafa’m! Mustafa Kemal’im!
Attilla İlhan
10 Kasım Atamızı hasretle andığımız, aziz hatırası önünde milletçe ayağa kalktığımız, hayatı birkaç dakikalığına susturduğumuz, Atamıza sessizce içimizi döktüğümüz bir buluşma günü.
Milletçe bir kez daha minibüslerden, otobüslerden, arabalardan, evlerden fırlayıp saat 9’u 5 geçe Atamızın karşısında ‘esas duruş’ da olacağız.
Atamıza en çok ihtiyaç duyduğumuz, kıymetinin, gücünün ve bıraktığı mirasın anlamının daha çok farkına vardığımız ihanet günlerinden ve ateş çemberinden geçiyoruz.
85 yıl önce 10 Kasım’da kaybettiğimiz Atamız, vicdanımızda, bilincimizde, kurtardığı memleketin her köşesinde, bağımsızlık aşkımızda, ulusal onurumuzda, bizde yaşıyor. Onu hiç unutmadık. Rehberimiz ve ışığımız olmaya devam ediyor.
Bursa Nutku ve Gençliğe Hitabe ile bize verdiği Türk Devrimini koruma ve sürdürme görevinin başındayız.
Atamız,‘Siz ölürseniz biz ne yaparız?’ diyen köylüye ‘Atatürk sensin’ demiştir. Cevabı hafızamıza kazınmıştır. Çok zor koşullarda yarattığı mirası ve vasiyeti tam bağımsız, onurlu, demokratik bir Türkiye mücadelesidir. Genetik mirasımızda kayıtlıdır.
Bu topraklarda huzur içinde yaşamanın tek çaresinin Atatürk yolu olduğunu kuşaklar boyunca yaşadığımız acı tecrübeler ve kayıplar ile öğrendik. Atatürk’ten uzaklaşarak yolumuzu, özgüvenimizi, kişiliğimizi ve geleceğimizi kaybettik. İrademizi teslim ettik.
Gelinebilecek en kötü noktaya, Mustafa Kemal Atatürk’ün yırtıp attığı Sevr Antlaşmasının tekrar gündeme getirilmesine, parçalanma sürecine girdik.
Ülkemiz ulusal sınırları olmayan, vatandaşlığın parayla satıldığı, genç intiharlarının, çocuklara tecavüzlerin, kadına şiddetin sıradanlaştığı, kaynaklarımızın yağmalandığı, emperyalizmin hizmetine girmiş, yarını meçhul bir ülke haline getirildi.
Bundan 103 yıl önce ülkemiz, bağımsızlığını tamamen kaybedip parçalanmak ve sömürge olmak ya da sonuna kadar savaşmak ve zafere ulaşmak arasında bir tercih yapmıştır.103 yıl sonra aynı yol ayrımındayız.
Çözümü bir kez daha Atatürk gösteriyor: ‘Milletlerin tarihinde bazı dönemler vardır ki, belli amaçlara erişebilmek için maddi ve manevi ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve aynı doğrultuya yöneltmek gerekir. Yakın yıllarda milletimiz, böyle bir toplanma ve birleşme hareketinin önemli sonuçlarını kavramıştır. Memleketin ve devrimin, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün milliyetçi ve Cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması gerekir. Aynı cinsten olan kuvvetler ortak amaç yolunda birleşmelidir.’(Atatürk’ün S.D.111,s.90)
Çözüm, Atamızın içinde bulunduğumuz bu durumun bir gün yaşanabileceğini düşünerek yazdığı NUTUK’da, antiemperyalist karakterinde ve devrimciliğindedir.
Çözüm, gaflet uykusundan uyanmakta, Atatürk aklıyla buluşmaktadır.
Çözüm, devrimci bir güç merkezi inşa etmekten, ABD zorbalığına karşı ittifaklar kurmaktan, dayanışarak güçlenmekten, ikinci bir Kurtuluş Savaşından, yeniden devrimden, yeniden Cumhuriyetten geçmektedir.
Çözüm, ‘Devrimin hedefini kavramış olanlar, daima onu korumaya muktedir olacaklardır.’ (1930 Hasan Rıza Soyak,Yakınlarından Hatıralar,s.12) diyen Atatürk kararlılığı, Atatürk iradesi ve cesaretindedir.
Çözüm, bağımsız ve demokratik Türkiye’de, devletçi, halkçı, planlamacı ve laik politikalardadır. Çözüm Atatürk’ün kendisindedir.
Aramızdan ayrılışının 85.yıldönümünde Devrimci Önderimizi özlemle, aşkla, saygı ve minnetle anıyoruz.
Mehtap Kaynak
Yorumlar kapalı.