Üzülürüm…
İçim yanar…
Bilirim ki ardında gözü yaşlı emekçiler ordusu bırakacaktır.
İşsizlik açlığı, açlık çaresizliği tetikleyecektir.
Çaresizlik ise mutsuz insanlar yaratacaktır.
Aile içi şiddeti, toplumsal patlamayı beraberinde getirecektir.
Geleceği olmayan çocuklar, gençler…
Bir fabrika susarsa üzülürüm…
Bilirim ki her susan fabrikanın yerine üretmeyen, tüketen, borçlanmayı teşvik eden bir sistem gelecektir.
Bilirim ki susan bir fabrikanın yerini küresel sermaye alacak, alışveriş merkezleri yükselecektir…
Bir fabrika susarsa bilirim ki köleleştirileceğiz…
Siz hiç susan bir fabrika gördünüz mü?
Ben gördüm…
Önce üretim düşürülür, ardından masraflarda kısıntıya gidilir.
Yavaş yavaş çalışanların işine son verilir.
Ağlayanlar, kahrolanlar…
Çaresizlikle ovuşturulan nasırlı, boyalı emekçi elleri…
Geride kalanlar için;
Endişe ile geçen günler…
Dibine kadar içilen sigaralar…
Acaba bana ne zaman sıra gelecek…
Ne zaman işime son verilecek…
Bugün mü, yarın mı?
Bu sabah evden çıkarken, akşam eve işsiz olarak döner miyim?
Birer birer bölümlerin şalterleri indirilir.
Makineler susar…
Alacaklılar kapılarda birikir…
Hacizler, tacizler, batan gemide ne varsa paylaşılır…
En son kalanlar da gözleri yaşlı, yüreklerinde çaresizlikle ayrılırlar.
Ve fabrikanın kapıları bir daha açılmamak üzere kapanır…
Sessizlik…
Kapanan bir fabrikayı mutlaka gezin…
Suskun makinelerini ya da geride ne kalmışsa…
Gezerken düşünün, hayal edin…
Bir zamanlar neşeli sohbetlerin çatal bıçak seslerine karıştığı yemekhaneyi, kapısındaki levhayı:
“Artsın, eksilmesin, taşsın dökülmesin, Allah olmayanlara da versin! Hepimize yarasın, afiyet olsun!”
Cıvıl cıvıl insan sesleriyle dolu sosyal paylaşım bölümünü…
Zaferle gülümseyen fotoğrafların ve formaların sergilendiği, masa tenisi turnuvalarının yapıldığı spor salonunu…
“Elektrikte tasarruf et! Suyu israf etme!” levhalarının asılı olduğu koridorlarını…
Otlarla kaplanmış bahçesini…
İçinde boş masaların ve kitaplıkların üst üste yığıldığı kütüphaneyi…
Bir fabrika kapanırsa üzülürüm…
Eğitimsiz kalırız…
Bir fabrika susarsa kahrolurum…
Çünkü hayatımızın çok önemli bir dönemi kapanmıştır ve bir daha asla yerine gelmeyecektir; tıpkı Cumhuriyet’in fabrikaları gibi… Sümerbank gibi…
“Sümerbank, sözcüğün gerçek anlamıyla, Anadolu’nun paçavralar içindeki çilekeş halkını giydirdi, çıplak ayağını çamurdan kurtardı. Yoksul insanların giyim kuşamını, çocuklarının bayramlıklarını, okul çantalarını, defter kalemini sağladı. Orduya postal, kaput üretti. Memura takım elbiselik yün kumaş verdi. O denli başarılı oldu ki, emperyalizmi ciddi düzeyde rahatsız etti. Şimşekleri üzerine çekti. Batı’nın Anadolu üzerindeki hesaplarını kökünden bozuyordu. Türkiye’nin gereksinim duyduğu her alanda üretim yapıyor, çorak kalmış Anadolu’yu fabrikalarla donatıyordu. Halka bulunduğu yerde iş ve aş veriyor, iç göçünü önlüyordu. Sermayesi, ham maddesi ve ürünüyle yerliydi. Üretmekle kalmıyor, üretim yapanlara katılarak destek veriyordu. Yurtdışına öğrenci yolluyor, çağdaş gelişmelerden geri kalmıyordu.”*
Bir fabrika susarsa üzülürüm…
Bilirim ki yerine yenisi gelmeyecektir ve biz köleleşiriz…
Tülay Hergünlü
İstanbul, 12 Kasım 2021
*Metin Aydoğan, “Sümerbank, bir Cumhuriyet fabrikası” adlı makale
Yorumlar kapalı.