100. YILIMIZ

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Örnek Resim

Ülkemizin aydınlanma devrimi olan kimsesizlerin kimsesi Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutluyoruz. 10 Kasım 1938 tarihinden beri cumhuriyet rejiminin altı oyulmaktadır. Bu nedenle 100. yıl kutlamamız 10. yıl ve 50. yıldaki resmi kutlamaların coşkusuna benzememektedir.

1923 yılında kurulan genç Türkiye Devleti, halkın büyük çoğunluğu fakir ve eğitimsiz, sanayi kuruluşları yok denecek kadar az, sermaye birikiminden yoksun, geri kalmış bir ülke konumundaydı. Bunların yanında Osmanlı İmparatorluğundan devraldığı “Düyun-u Umumiye” borçlarını da ödemek zorundaydı.

29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilen Cumhuriyet ile Türkiye Cumhuriyeti’nin yönü aydınlığa doğru, çağdaşlaşmaya doğru çevrilmiştir. Cumhuriyetle birlikte, ülkemizi geri bırakan hilafet ve saltanat kaldırılmış, sömürge ekonomisi bırakılmış, tam bağımsızlık kazanılmış; halk egemenliği, laiklik, çağdaş toplumsal yaşam biçimi benimsenmiştir. Yapılan büyük devrimlerin ve yeniliklerin yanında ulusal bütünlüğün ve ulusal bağımsızlığın temel koşullarının güçlü ekonomi ile ekonomik bağımsızlık olduğunun bilincine varan Kemalist yönetim, plan ve programını buna göre yapmış ve uygulamaya koymuştur.

Dünyadaki ilk demokratik kalkınma planları; 1931 yılında Türkiye’de uygulamaya konulan ekonomik reform hareketleridir. Bu kalkınma planları eldeki kıt kaynaklarla halkın ihtiyaçlarının en iyi biçimde karşılanmasına yönelik hazırlanmıştır. Atatürk’ün fiilen ekonomiyi yönlendirdiği dönemde gerçekleştirdiği somut ekonomik girişimler, on beş yıl gibi kısa bir zamanda büyük bir kalkınma hamlesine girişildiğini kanıtlamaktadır. Atatürk zamanında fiyatlarda artış oranı %1-3 seviyesinde iken, bazı fiyatlarda ucuzlama görülmüştür. Türk parası, yabancı paralar karşısında değer yitirmemiş, aksine bazılarına karşı değer kazanmıştır. 1923 yılında kişi başına düşen ulusal gelir sadece 45 dolar iken, 1940’lı yılların ilk yarısında 400 dolara yaklaşmıştır. Gelir ve giderin eşit olduğu denk bütçe gerçekleştirilerek, gerekli yatırımlara ödenek ayrılmıştır.

1933 yılında fabrika sayısı 2.500’lere ulaşmıştır. Üretimi olmayan demir-çelik, çimento, kâğıt ve cam kendi ülkemizde üretilmeye başlanmıştır. 1923 yılında şeker üretimi yokken, 1940 yılında 90.000 ton şeker üretilmiştir. 1929-1939 yılları arasında bütün dünyada sanayi üretimi %19 artarken, genç Türkiye Cumhuriyeti’nde %96 artmıştır. Dünyada ortalama kalkınma hızı %4-5 seviyesindeyken, Türkiye’de %10 olmuştur. Tarım üretimi ortalama %7 artmıştır.

1923 yılında %5 olan okuma yazma oranı, 1940 yılında %25 olmuştur. 1920’li yılların başında ortaçağ karanlığında yaşayan bir toplum, bugün 21. yüzyılın aydınlığına diğer İslam ülkelerinin hepsinden çok daha fazla ulaşmıştır.

Atatürk zamanında yapılan tüm bu işler, kolay başarılmamıştı. Planlanan hedeflere ulaşmak için; sınırsız yurt sevgisi, inanç ve özverinin yanı sıra, bilinçli, kararlı, örgütlü ve devrimci bir tavır sergilenmiştir. 10. Yıl Marşı’ndaki “Çıktık açık alınla, on yılda her savaştan” sözünün içi sosyal, toplumsal devrimlerin yanı sıra kalkınma planlarıyla, sanayi planlarıyla, şeker fabrikalarıyla, basma fabrikalarıyla, uçak fabrikalarıyla, demiryollarıyla, Sümerbank’la, Etibank’la doludur. 50. Yıl Marşı’ndaki “Müjdeler var yurdumun toprağına, taşına” sözü ile gelecek aydınlık günlerin umudu anlatılıyordu.

Ancak bugün Atatürk’ün ve laik cumhuriyetimizin değerini bilmeyenler tarafından yönetilen ülkemiz, gerek siyasi, gerek ekonomik, gerekse eğitimsel alanda büyük sorunlarla boğuşmaktadır. Siyasi iktidar ülkemizin büyük sorunlarına eğilmek yerine, laik cumhuriyetimizi şeriat ile yönetmek eğilimindedir. Büyük kurtarıcımız Atatürk’e yapılan hakaretler, saldırılar saltanatın ve hilafetin geri getirilmesi amacındadır.

28 Ekim Cumartesi günü Cumhuriyetimizin yüzüncü kuruluş gününün öncesinde ‘Büyük Filistin Mitingi’ yapmaya karar veren siyasi iktidar, Filistin’de yaşanan trajediyi öne sürerek, Cumhuriyetimizin 100. Yıl kutlamalarına sınır getirdi, resmi törenler ertelendi. Aslında dinci bir iktidarın ulusal bayramlarımızı kutlaması da sadece görüntüden ibarettir. Bu kafayla kutlasalar ne olur, kutlamasalar ne olur? Diyanet İşleri Başkanlığı Atatürk’ün adını ansa ne olur, anmasa ne olur?

Günlerdir çok uluslu şirketler, bankalar ve benzeri kuruluşlar yüzüncü yıl kutlaması adı altında kendi reklamlarını yapmaktadırlar. Atatürk’e ve Cumhuriyetimize övgüler birbirini kovalamaktadır. Ülkemiz bugünkü duruma getirilirken hiç ses çıkarmayanların, tepki vermeyenlerin, açık ya da gizli siyasi iktidara destek olanların yüzüncü yıl mesajları timsah gözyaşlarıdır. Bu düzenden çıkar elde edenlerin hiç birinin cumhuriyet kutlaması içten değildir. Bunlara aldanırsak, cumhuriyetimize yapılan ihanete ortak oluruz.

Bugün Cumhuriyetimizin 100. Yılını görkemli bir şekilde resmi törenlerle kutlayamadığımız için üzgünüz, öfkeliyiz.  Ancak bugüne kadar ulusal bayramlarımız yasaklanırken ne yaptık? Sahte oyla rejim değiştirilirken ne tepki verdik? Laik cumhuriyetimize ve Atatürk’ümüze saldırılırken, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne kumpaslar kurulurken, eğitim dincileştirilirken, dindar ve kindar nesil yetiştirilirken, hukuk ayaklar altına alınırken bizler ne yaptık? Bölücü ve dinci terör örgütleriyle görüşülürken sessiz kalmadık mı? İktidarıyla, muhalefetiyle ülkemiz parçalara bölünürken, futbol takımı tutar gibi siyasileri alkışlamadık mı? Şimdiye kadar hiçbir söyleme, eyleme doğru dürüst tepki vermedik, dur demedik. Laik Cumhuriyetimizin başına çorap örüleceğini bile bile sustuk, korktuk ve cumhuriyetimize, ülkemize sahip çıkamadık; hepimiz suçluyuz. Çünkü “kimsesizlerin kimsesi Cumhuriyet”, kimsesiz kalmış ve biz bunun farkına varamadık.

Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını yok sayan siyasi iktidar, ‘Türkiye Yüzyılı’ diye uydurdukları ne olduğu belli olmayan olguyla toplumu uyutmaktadır. Ancak 29 Ekim günü özellikle Anıtkabir’de, Dolmabahçe’de ve diğer kentlerdeki etkinliklerde buluşan halkın coşkusu umut vericiydi. Cumhuriyetimizin 100. yılını unutturmaya çalıştılar ama kentlerimiz bayraklarla donatıldı; her geçen gün daha yoğun katılımla kutlanan ulusal bayramlarımız gelecek günlerin aydınlık olacağının müjdesiyken, siyasi iktidarın da korkulu rüyası olmaktadır.

Cumhuriyetimizin 100. Yılı sadece müzik gösteriyle, balolarla kutlanmamalıdır. Atatürk nasıl bir ülke devralmış, on beş yılda neler yapmış; nasıl toplu iğne, kibrit çöpü üretemeyen bir ülke 15 yıl sonra uçak fabrikası kurmuş, demir-çelik fabrikası kurmuş? İşte yüzüncü yılda bunların anlatıldığı söyleşiler, sempozyumlar, bilimsel etkinlikler düzenlenmeli, kitap haline getirilerek gelecek kuşaklara iletilmeliydi. Kültür Bakanlığı öncülüğünde ulusal 100. Yıl Marşı yarışması açılmalıydı. Topluma Atatürk’ü, laik cumhuriyeti, devrimleri anlatmazsak, bu karanlıktan çıkamayız. Bu yüzden Atatürk’ümüzü okumalıyız, okutmalıyız ve topluma öğretmeliyiz. Ulusal kahramanımız eşsiz Atatürk’ten aldığımız güçle, örgütlü mücadele yaparak ülkemizi çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkaracağımıza inanmalıyız. “Ne mutlu Türküm diyene” diyerek, nice aydınlık yüz yıllara…

Suay Karaman, 30 Ekim 2023.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
100. YILIMIZ
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

Yorumlar kapalı.

Bizi Takip Edin