Yaşadığımız gezegende insanlar henüz iç savaşlar, açlık, inanç sistemleri, eğitim, bilimsel düşünce, teknolojik gelişim açısından eşit durum ya da koşullarda değiller. Dünya nüfusu 2024’e göre 8,142 milyar ve sorunlar büyüyor; iklim dengesi bozuluyor, küresel ısınma artıyor, bazı ülkeler savaşıyor, kaynaklar tükeniyor.
Ve bunlar sürerken dünya ülkeleri henüz mucizevi sistemlere geçemez. Uçuk hayallerimiz olamaz mesela; uzaylılar kapımızı çalarsa diye tüm ülkeleri birleştirip tek bir ülke yapamayız, ya da Dünya’ya bir göktaşı çarparsa diye yekvücut olup daha üstün bir teknoloji geliştiremeyiz. Keşke olabilse, ancak gerçekçi olmak, önce hayatta kalmak ve elde olanı tutabilmek gerekiyor.
Aidiyet, insana özgüven duygusu veren, güçlü kılan, onu emniyete alan, daha başarılı kılan bir olgudur. İngiltere’deki ilk ve ortaokulların büyük çoğunluğunda okul üniforması giyiliyor, serbest kıyafet değil. Çünkü okul üniforması, aidiyet duygusunu güçlendiriyor, öğrenciler mali durumlarına bakılmaksızın bulundukları topluluğun eşit bireyi oluyorlar. Okul dışında ne giydiğiniz sizin seçiminiz.
Türkiye’de dinci iktidarın 2012 kıyafet serbestisi getirmesi MEB’e bağlı kurumlarında disiplini ve öğrenimi olumsuz etkilemiştir. Nihayetinde 2024 yılında yayımlanan bir yönetmelikle, istisnai durumlar dışında, aidiyet duygusuna ve disipline vurgu yapılarak ilkokul, ortaokul ve liselerde kıyafet serbestisi uygulaması son bulmuştur.
Bir ülkeye ait olduğunuzu hissetmek de buna benzer. Bir ülkenin ferdiyseniz, o ülkeyi temsil eden değerler sizi yurttaş yapar. Devlet, kurumlar bütününden oluşur ve bu kurumlar kendi yapısını oluşturan değer ve ilkeleri korumak zorundadır. Bunu da o kurumların yöneticileri dahil tüm çalışanları vasıtasıyla yapar. Bir devlet kendini ayakta tutan değerlerin baltalanmasına izin verirse, o bütünlük bozulur, toplumsal parçalanma yaşanır. Parçalanma ise yaşanacak kaos ve sonrası çatışmaların, hatta iç savaşların başlangıcı olur.
Çok uluslu şirketler ya da küresel güçler, ele geçirdikleri Batılı devlet yönetimlerini kullanarak dünya nüfusunun % 99’unu sömürüyor.
Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın 2023’te yayınlanan raporuna göre, dünyanın en zengin % 1’lik kesiminin son 2 yılda kazandığı servet, geri kalan % 99’unun servetinin 2 katı oldu. 2024 yılında ise dünya genelinde milyarderlerin serveti 2 trilyon dolar arttı.
Küresel güçler devletleri, milletleri, toplumu parçalıyor. İç savaşlar çıkararak ülkelerin kaynaklarını sömürüyor. Ve tüm bunları bir avuç zenginin Dünya gezegenindeki hakimiyetlerini devam ettirmesi için yapıyor. Binlerce, milyonlarca insan on yıllardır süren savaşlarda işte bu yüzden öldü ve ölmeye devam ediyor. Endişeyle izleyeceğiniz bir bilim-kurgu ya da bir yok oluş filmi gibi, değil mi?
Bize düşen, bugünkü dünya koşullarında hayatta kalmak ve ülkemizi koruyup bir sonraki nesillere devretmek için doğru olanı yapmak. Ve doğru olan da Mustafa Kemal ATATÜRK öncülüğünde kurulan çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini 6 OK sembolüyle oluşturan yapıyı (Cumhuriyetçilik, Devletçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, İnkılapçılık) parçalanmasına izin vermeden ayakta tutmak, bilim ve sanat öncülüğünde ileriye taşımak. Tam bağımsız olmalı, saygın uluslararası ilişkiler geliştirilmeli, Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünya’da Barış” ilkesiyle hareket edilmelidir.
Kimliksiz ve tarihsiz bir toplum yaratmak istiyorlar. Parçalanmış, yutulması kolay ekmek dilimleri gibi kesip ayırmak istiyorlar. Bunun için “satın alınabilir insan tipi” üretiyorlar. Hem iktidarı, hem muhalefeti dizayn etmeye çalışıyorlar, bunun için de ilkesiz-idealsiz zombileri kullanıyorlar.
Medya kanalları ele geçiriliyor, vatanseverler susturuluyor, yeraltı kaynakları satılıyor, orman yangınları çıkarılıyor, deniz kaynakları devre dışı bırakılıyor, ekonomi çökertilerek halk nefes alamaz ve açlıktan başka bir şeye odaklanamaz hale getiriliyor. Muhalefete kontrol edilebilir sınırlı konuşma ve manevra imkanı veriliyor.
İngiltere vatandaşına İngiliz, ABD vatandaşına Amerikan, Fransa vatandaşına Fransız denmesine karşın, bugün Türkiye’de iktidar ve ana muhalefet dahil kendi halkını Türk olarak tanımlamaktan imtina ediyor. Kendini Kürt olarak tanımlamak özgürlük sayılırken, pek çok siyasi parti Türk tanımına ne söylemlerde, ne açıklamalarda, ne de afişlerde yer vermiyor. İç siyasete sokuşturulan emperyalizmin kurduğu bölücü parti ya da partilerle seçim hesabı yapılarak onlar güçlendiriliyor. Oysa Türk vatandaşı tanımı anayasal olarak her yurttaşı kapsıyor ve 1923’te kurulan Cumhuriyet’le beraber herkes eşit haklara sahip. Ve Batılı devletlerden çok daha önce Türk kadınlarına seçme ve seçme hakkı verilmiştir ülkemizde; bu da yine herkesi kapsamaktadır. Aşiretlere ve feodal yapıya inat, kadınlarımızın yasal hakları vardır.
Emperyalizm, kendi ülkesinde müsaade etmediği etnik ve mezhepsel bölünmüşlüğü pek çok Afrika ve Orta Doğu ülkesinde yaratmayı başardı. Afrika’da soykırım ve işkencenin baş aktörlerinden Belçika, 1. Dünya Savaşı’nın ardından Ruanda’ya ırkçılık tohumlarını ekti, birini diğerine karşı yönetici olarak belirledi. Ruanda’da birbiriyle ayırt edilmesi imkansız gibi görünen siyahi Hutu ve Tutsiler ırksal olarak ayrılıyordu.
II. Dünya Savaşı’nın ardından adım adım bağımsızlığını kazanan Ruanda, içine ekilen ırkçı-ayrımcı politikalardan kurtulamadı. Fransa’nın silah desteğiyle dünyanın gözleri önünde 1994’te yaşanan Hutu-Tutsi çatışması ve soykırım neticesinde 800 bin insan öldü.
Türkiye topraklarında, 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren dönemin Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sürecinin hız kazanması, etnik bölücülük tohumlarının yeşermesini de hızlandırdı. Bu tohumları başta İngiltere olmak üzere, dönemin emperyalist-sömürge ülkeleri ektiler, günümüzde de ABD öncülüğünde sürdürüyorlar. Ermeni terör eylemleri, Kürt isyanları ve Kurtuluş Savaşı’nı baltalamaya yönelik din odaklı kışkırtma ve ihanetlerin arkasında dönemin emperyalist güçleri vardır.
Laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin Mustafa Kemal ATATÜRK öncülüğünde kurulmasıyla beraber çok yol alındı, ancak etnik-bölücü-ayrımcı kafalar ve onların arkasındaki emperyalist sömürge devletlerinin benzer politikaları sürüyor.
Emperyalizmin mezhepçi aktörlerle Orta Doğu’daki ülkeleri nasıl parçaladıklarını görüyor ve defalarca kez yaptığımız uyarıyı tekrarlıyoruz: Türkiye’nin Irak, Libya, Suriye, Lübnan gibi parçalanmasına yönelik emperyalist aparatlara karşı uyanık olunması gerekiyor.
Bugün ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi’ne yapılan operasyonların sebebi budur. CHP’yi hem içerden kurucu değerlerinden uzaklaştırarak dönüştürmek istiyorlar, hem de dışardan yönetebilecekleri bir düzeyde tutmak istiyorlar. Batılı emperyalist devletler ve çok uluslu şirketler, hali hazırda AKP iktidarıyla çalışmayı sürdürüyor. Dolayısıyla CHP olarak, Batı’ya yaranmaya çalışarak ve AKP ile aynı dış siyaseti güderek başarılı olamazsınız. Yönünüzü Doğu’ya dönmeli ve bu yönde politika geliştirmelisiniz.
Orada yepyeni bir dünyanın kurulmakta olduğunu göreceksiniz. BRICS ve ŞİÖ dünyanın geleceğine umutla bakmamızı sağlayacak bir yol açıyor. Güvenilir ve farklı olmanız, sizi o yeni dünyaya ve ardından kendi ülkenizde iktidara taşıyabilir.
Ayça Yılmaz
