Türkiye, bilimsel bir deyişle bir eriyiktir, mozaik değil. Mozaiğe vurdun mu darmadağın olur. Hâlbuki eriyik aynen kalır. Daha hoş bir ifadeyle, çağdaş anlamıyla Türklük, aşure gibidir. En ufak parçası eksilirse tadı bozulur.
Bu memlekette altmışın üzerinde etnik kimlik, daha da fazla dinî unsur var ve bu aziz memleketi omuz omuza savaşarak kurduk. Kimliğimiz de belliydi: Türklük!
(Prof.Dr. M. Kerem Doksat)
Türkiye Cumhuriyeti, öncelikle “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesini ilan ederek şunu diyordu; “Ey Dünya, ben bazılarınız gibi istilacı ve sömürgeci değilim. Kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok. Bizim bir karış toprağımıza göz koyanla da ölümüne savaşırız .”
Cumhuriyeti kuranlar, bir daha cahiliye devrinin karanlıklarına düşmemek için “Lâiklik” ilkesini ilan ettiler. Devlet herkesin inanışına saygı duyacak ve onun teminatı olacaktı. Fakat din üzerinden insanların sömürülmesine, toplumun geri götürülmesine karşı çıkılacaktı. Nitekim öyle oldu.
Türklerin “Ümmet- Tebaa-Sürü” olmaktan kurtulup “Millet” olması, adına
Şıh-Tarikat ve Cemaat Piri denen adamların kulluğundan kurtulup “Vatandaş” olmaları bugünkü “Bademlerin dedelerini” çok rahatsız etti.
Osmanlı zamanında bunlar ayrıcalıklı sınıf idiler. Bunlar hiç çalışmazlar, halktan aldıklarıyla çok zengin bir hayat sürerlerdi. Adeta devlet içinde devlet gibiydiler. Anadolu gençleri Kafkas- Yemen-Balkan Cephelerinde savaşıp şehit olurlarken, tarikat müritleri, askerlik yapmazlardı!
Bunların çoğunluğu savaş zamanı, işgalcilerle işbirliği yaptılar, vatanı sattılar.
Allahtan korkmadan, kuldan utanmadan yıllarca yalan söyleyerek
Büyük Atatürk’ü din düşmanı diye karaladılar. Her geçen gün, Atatürk’e olan “kinlerini” büyüttüler. Kendi mevkileri ve üç kuruşluk menfaatleri uğruna,
Türk Milletine bilerek ihanet ettiler.
Gerekçeleri de hazırdı; Türkiye bir İslam Devleti değildi. Dar-ul harp’tı.
Yani Türkiye’de İslam Devleti kurulana kadar, çalmak-soymak-düşmanla işbirliği yapmak günah değildi!
Yıllarca kinlerini büyüttüler. Cumhuriyet ilanından bu güne kadar,
Kürtçü-Bölücüler ve İslam Devleti isteyenler birleşip, T.C Devletine tam 28 defa isyan ettiler. Hiç birinde muvaffak olamadılar.
Olamadılar olmasına da, iktidara gelince dış destek alarak (BOP Eşbaşkanlığı) bilinçli-planlı bir şekilde Cumhuriyetin damarlarına teker-teker saldırdılar.
Türkiye’yi bölmekte, insanlarımızı ayrıştırmakta çok mesafe aldılar!
“Biz fakir-fukaranın, garip-gurebanın hükümetiyiz” dediler, insan sağlığı konusunda bile yalan söylediler. Kredileri ihaleleri avanta karşılığı zengine verdiler, fakirlere de sabrı ve şükretmeyi tavsiye ettiler. Esnafın dükkanını kahvehanesini kapattılar, beş yıldızlı otelleri kayak merkezlerini açtılar!
Namusuyla çalışanları ezdiler, hırsızları korudular. Cumhuriyet tarihinin en büyük hırsızlıklarının soygunlarının yaşandığı AKP döneminde, bir tane hırsızı
bile yargıya teslim etmediler.
TSK üst yönetimini, Yüksek Yargıyı tamamen kontrolleri altına aldılar.
Tüm bu çabalarına karşı, içte ekonomik krizi ve Covit-19 dönemini başarı ile yönetemedikleri için süratle oy kaybetmeye, dışta ise hem Erdoğan Ailesinin ülke dışındaki mal varlığı ve Erdoğan’a güvensizlik sebebiyle itibar kaybetmeye
devam ediyorlar…
Sonuç;
Erdoğan bir yönden iktidarını sürdürmek için yeni destekler ararken, diğer yandan da, son çare olarak demokratik rejimi yıkıp, İran benzeri bir “İslam Cumhuriyeti” kurmak çalışmalarına devam etmektedir.
Köprüden önceki son çıkış gibi, Ümmet olmadan önceki son çıkıştayız!
Herkesin son derece uyanık ve dikkatli olması gereken günleri yaşıyoruz…
Sağlık ve başarı dileklerimle
12 Ekim 2023
Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı