Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi 31. gününde. Yaklaşık 1 aydır bu işgal girişimi ile ilgili değerlendirmelerimi paylaşıyorum. Bu değerlendirmelerimde halen Ukrayna’da bulunan veya savaşa fiilen iştirak eden arkadaşlarımdan da bilgi alarak daha gerçekçi ve sağlıklı bilgileri aktarmaya çalışıyorum.
Bu yazıma başlarken, 20 Mart 2022 tarihli köşe yazımda değindiğim bir hususu tekrar hatırlatmak istiyorum. Yaklaşık iki hafta önce çevrimiçi olarak katıldığım bir TV programında (KRT TV, Şimdiki Zaman) işgali askeri strateji kapsamında kuvvet, zaman ve mekân boyutlarıyla değerlendirirken Rusya’nın yaşadığı ve yaşayacağı güçlükleri dile getirdiğimde, karşılık olarak Rus birliklerinin Kiev’e 15 dakika mesafede olduğu, işgalin çok kısa sürede biteceği şeklinde bir açıklamanın yanında program katılımcılarından kamuoyu araştırıcısı sevgili Semih Turan’ın sanırım her akşam kanal kanal dolaşıp elinde çubukla harita üzerinde Rusların nasıl 2 gün içinde işgali bitireceğini anlatan, ancak konunun uzmanı olmayan bir kısım sözde strateji ve güvenlik uzmanlarının etkisiyle benim açıklamalarıma ilişkin yorumunda “Ukrayna Genelkurmay Başkanı konuşuyor” zannettim ifadesine ilişkin olarak gelinen aşamada değerlendirmesini ve özrünü beklediğimi de vurgulamak istiyorum.
Evet, günler geçiyor, dünyanın süper güçlerinden Rusya işgal ettiği ülkeye kıyasla çok üstün bir askeri güce sahip olmasına rağmen bir türlü ilerleyemiyor, çok ağır kayıplar veriyor, hatta birçok yerde Ukrayna ordusunun saldırıları karşısında geri çekilmek, savunma mevzileri hazırlamak durumuna geçiyor. Nitekim Ukrayna birlikleri Kiev’in kuzeybatısında bulunan ve Rus birlikleri tarafından işgal edilen bir kısım yerleşim yerlerini karşı taarruzla geri almış, Rus birliklerini püskürtmüştür. Yine Rus ordusu tarafından Kiev yakınlarına yapılan hava indirme harekatıyla indirilen birliğin tamamı Ukrayna ordusu tarafından imha edilmiştir.
Gelinen durum şu: özellikle Ukrayna’yı kuzeyden güneye ikiye bölen, gerek mevsim koşulları ve arazi yapısı ile Ukrayna ordusunun büyük direnişi, ayrıca Belarus üzerinden karayolu ve demiryolu ile gelen Rus lojistik desteğinin Ukrayna ordusu tarafından yapılan saldırılar nedeniyle engellenmesi sonucu, öncelikle Kiev kuzeyinde 15 dakikalık mesafede bulunduğu söylenen 64 km. uzunluğundaki askeri konvoy durdurulmuş, adeta çakılmış ve açık hedef haline gelmiş, sonra saldırılarla yıpratılmış, ardından kara ateş destek vasıtaları, tanksavar silahları ile yapılan vur-kaç şeklindeki operasyonalar ve İHA saldırılarıyla imha edilmiş, bu birlikten kurtulabilen bir kısım unsurlar savunma mevzileri kazmaya başlamıştır. Özetle Dinyeper nehri batısındaki Rus harekâtı büyük ölçüde başarısız olmuş, geri çekilme başlamıştır. Rusya bu nedenle Dinyeper nehri batısındaki Kiev, Lyiv gibi şehirlere uzun menzile sahip füzelerle saldırıya devam etmekte, kara harekâtında bulunamamaktadır. Batılı ülkelerden gelen ve gelmekte olan özellikle hava savunma silahları ile tanksavar silah desteği sonrasında Rusların zayiatı daha da artacak, üstün olduğu hava gücü çok bir işe yaramayabilecektir.
Putin’in bu zafiyeti gidermek için Belarus ordusunu da savaşa sokmak istediği, Dinyeper nehri batısındaki bölgelerdeki hedeflerine Belarus vasıtasıyla ulaşmak, böylece hem zayiatını azaltmak, hem de kaybettiği önemli prestiji yeniden kazanmaya çalıştığı yönünde bilgiler gelmektedir. Rus yanlısı Belarus yönetimi de buna istekli görünmektedir.
Rusya, Dinyeper batısındaki harekâtta başarısız olmasının eksikliğini nehir doğusundaki bölgelerde telafi etmeye çalışmaktadır. Bu kapsamda başta Rus yanlılarının yoğun olduğu Donetsk bölgesi olmak üzere doğudaki ve güneyde Karadeniz kıyısındaki şehirlere yoğunlaşma kararını aldığını bildirmiştir. Bu bölgenin kuzeyinde bulunan Harkov’da halen şehrin kontrolü Ukrayna kuvvetlerindedir. Rusya kendi sınırına en yakın ve Ukrayna’daki destekçilerinin çok yakınında olan bu şehri halen kontrol edememiş, şehre girememiş, önemli ölçüde zayiat vermiş ve vermeye devam etmektedir. Yine Donetsk bölgesinin güneyinde bulunan Mariupol şehrinde de önemli direnişle karşılaşmış, bu kıyı şehrine deniz desteği dâhil her türlü ateş destek vasıtasıyla saldırmasına rağmen ilerleme kaydedememiştir. Bunun üzerine yaklaşık 350.000 kişinin yaşadığı şehirde doğrudan sivilleri ve yerleşim yerlerini hedef almış, hastane, okul vb demeden ağır silahlarla saldırmış, son bilgilere göre şehirdeki binaların yaklaşık % 80’i hava bombardımanı ve füze saldırılarıyla oturulamaz hale gelmiş, 20.000’e yakın sivil vatandaşı öldürmüş, halkın gıda temin ettiği bütün süpermarketleri füzelerle vurmuş, şehri ele geçirebilmek için halkı açlık, susuzluk ve soğuğa mahkûm etmiştir. Buna karşın halen şehirdeki büyük direniş karşısında tam ilerleme sağlayamamıştır.
Ukrayna’yı 2-3 gün içinde işgal etmek ve yönetimi değiştirerek kendine bağlı bir lideri işbaşına getirmek isteyen Putin ve onun katliamlarını haklı çıkarmaya çalışarak körü körüne destekleyen bizdeki Putinciler dâhil destekçileri büyük hayal kırıklığı yaşamaktadır. Nedeni ne olursa olsun bir ülkeyi haksız şekilde işgal edip insanları katletmenin haklı hiçbir gerekçesi olamaz ve böyle bir eylem desteklenemez. Nitekim ABD ve Fransa dâhil batılı ülkelerin Irak, Suriye ve Libya’da yaptıkları katliamlar ortadadır. Savaşın kazananı yoktur. Daimi kaybedenleri ise başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere masum vatandaşlar, küresel bazda da insanlıktır.
Burada dikkati çeken diğer bir konu da Ukrayna’yı işgal için gönderilen Rus birliklerinin komuta kademesinde bulunan 6 generalin öldürülmesidir. Üstelik bu generaller işgal ordusunun komutan yardımcısı, ordu kurmay başkanı, kolordu ve tümen komutanlarıdır. Bundan çıkarılabilecek sonuçlar şunlardır: Rus ordusunun komuta-kontrol ve iletişiminde zafiyet vardır. Birlikleri ile irtibat kuramayan komutanlar ve en üst düzey karargâh personeli, Kremlin’e hesap verebilmek için cephedeki durumu görmeye, gerçek zamanlı bilgi almaya çalışmakta ve Ukrayna nişancılarının hedefi olmakta, konvoyları baskınlarla imha edilmektedir. Bu çok önemli bir zafiyettir. İşgal için gelen ordu komuta kademesi kendini dahi koruyamamaktadır. Diğer bir neden de cephedeki Rus birliklerinin emirleri dinlememesi, verilen görevleri yerine getirememesi veya getirmemesi, bu nedenle komuta kademesinin işgali bir an önce sonuçlandırmak isteyen Kremlin’in baskısından bunalıp birliklere en ileri hatlardan komuta etme ihtiyacıdır. Her 2 gerekçede de ortaya çıkan sonuç işgal için gönderilen askerlerin lojistik destekten yoksun bir şekilde olumsuz şartlarda savaşmaya zorlanması, büyük direniş nedeniyle artan kayıplar ve uzun süre birlikte yaşadıkları hatta bir kısmı Rus kökenli olan halkla karşı karşıya gelme konusunda isteksizlikleri, Kremlin’de yapılan planlarda askeri stratejinin faktörlerinin yeterince dikkate alınmaması, dünya kamuoyunun tepkisinin hedefinde olmalarıdır. Batı ülkelerinin Ukrayna’ya sağladığı askeri yardımlar, siyasi ve ekonomik destek, buna karşılık nispeten eski teknolojiye sahip Rus birliklerinin zafiyeti, Rusya’ya uygulanan ekonomik ve siyasi yaptırımlar gün geçtikçe Rusya’nın aleyhine bir durum ortaya çıkarmaktadır. Başta ABD olmak üzere batılı devletler Putin’in bu başarısızlığını daha ileri düzeye getirmek ve Ukrayna cephesinden Rusya’yı yıpratmak için ellerinden geleni yapmakta olup, Putin’in inadı eninde sonunda hem kendisinin hem de ülkesinin aleyhine olacaktır.
Rusya’nın harekâtın devamındaki başarısızlığı yalnızca kendi çevresinde değil, başta Ortadoğu ve Afrika olmak üzere kendisiyle işbirliği içinde olan ülkelerin politikalarında da önemli değişikliğe neden olabilecektir. Rusya artık süper güç imajını ve dünya siyasetindeki ağırlığını kaybetme yönünde hızla ilerlemektedir. Elindeki enerji kozlarını da yeterince kullanamamıştır. Sonunun başlangıcı olan bu harekâtın devamında ya Putin kendi halkı tarafından iktidardan uzaklaştırılacak, ya da bu inadın sonunda ellerindeki enerji ve yeraltı kaynakları dâhil kayıpları artarak devam edecektir.
Bu savaş tek kelimeyle artan bir ivme ile ABD’ye hizmet etmeye devam etmektedir. Fransa’nın beyin ölümü gerçekleşti dediği NATO artık ön plana çıkmış ve canlanmıştır. Doğu Avrupa’daki eski Sovyetler Birliği ülkeleri batıya daha çok yaklaşmaya başlamış, Rus işgaline karşı hazırlıklarını artırma yönünde planlamalarına devam etmektedir. Almanya dâhil Avrupa ülkeleri askeri harcamalarını artırmaya başlamış, bu da ABD silah şirketlerinin ekmeğine yağ sürmüştür.
Burada dikkat çeken bir diğer konu da eski Doğu Bloku ülkesi olan Balkan devletlerinin NATO’ya katılma, Rusya’nın muhtemel işgaline karşı kendilerine bir koruma şemsiyesi sağlama yönünde isteklerinin artmasıdır. Balkan devletleri genelde büyük devletlerin işgaline karşı yeterli askeri ve ekonomik güce sahip olmayıp, yüzyıllarca Osmanlı himayesinde barış içinde yaşayan bu devletler, Osmanlı egemenliğine karşı kendilerini istismar eden batılı devletlerin suiistimallerine her zaman açıktır. Bu devletlerin nasıl kaybedildiğine dair çok sayıda eser yazılmış olup, en son bu konudaki tarihi bilgi ve belgeleri deneyimleri ile birlikte ortaya koyarak tarihi olaylara ışık tutan değerli arkadaşım Emekli Kurmay Albay Ali Demiral’in yazmış olduğu “Balkan Savaşlarından Balkan Barış Gücüne” ve yine mesleki deneyimlerini yansıttığı “Kolay Değildir Subay Olmak” isimli kitaplarını okuyucularıma öneriyorum.
Türkiye artık çevresinde bir barış çemberi oluşturmak için bu konuda ulu önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK!ün başlattığı ve kıymeti her geçen gün daha da anlaşılan dış politikayı iyice analiz etmeli, aynı çizgide devam etmeli, bu politikasını destekleyecek başta ekonomik ve askeri güç olmak üzere milli güç unsurları ile her türlü politik mülahazalardan uzak Şam’da Emevi camiinde namaz kılmak gibi hayaller peşinde koşmak yerine Rusya ile sorun yaşadığı başta Ortadoğu coğrafyası ile Afrika ve balkan ülkeleri ile ilişkilerini gerçekçi ve kendi güvenliğini artırıcı yönde geliştirmelidir.
27.03.2022
Haydar Ateş