PSİKOLOJİK HARPTEN SICAK SAVAŞA

Küresel sermayenin kurup yönettiği ABD’nin, SSCB’nin dağılmasından beklentisi toplumsal yapısını komünizmden koruyarak sermaye gruplarının varlığını ve devletlere yön veren ağırlığını devam ettirmesiydi. Bunun için de yöntem olarak toplum üzerinde psikolojik eylemler uyguladılar. Küreselleşmenin önünde engel olarak gördükleri milli yapıları parçalamaya giriştiler. İnsan zihinlerini etkilemek üzere asimetrik zihinsel operasyonlar yaptılar. Toplumsal gerilimleri zamana yayarak daimi bir çatışma ortamı yarattılar. Bu arada hem ulus devletler zayıflıyordu, hem de “böl, parçala, yönet” taktiğiyle ülkelerin enerji kaynaklarına çökmek daha kolay oluyordu.

Irak’ta, Suriye’de, Libya’da demokrasi adına iç ayaklanmalar çıkarıp milyonlarca insanın ölümüne sebep olan veya Irak’ta yaptığı gibi doğrudan Felluce’yi bombalayarak sivilleri öldüren ABD ve onun emperyalist ortakları, uzun zamandır altyapısını hazırladıkları Ukrayna’da benzer bir oyuna giriştiler. Ve psikolojik harekatın araçlarından biri olan “kişileri şeytanlaştırma” yoluna da başvurdular. Vladimir Putin şeytanlaştırıldı. Volodimir Zelenski gibi siyasi deneyimden yoksun, ülkesinin işgalini önleyemeyen ve piyon olarak kullanılan Amerikancı birini de kahraman ilan ettiler. Hiç kimse ABD-Rusya arasındaki psikolojik harbin Ukrayna üzerinde böylesine yıkıcı bir sıcak savaşa dönüşmesini beklemiyordu. Olan zavallı Ukrayna halkına oldu; milyonlarca insan Avrupa’da mülteci durumuna düştü. Dondurucu soğukta, insanların yollara düştüğü, ailelerin parçalandığı, çocukların çığlık attığı bir felaketi yaşıyorlar. Ancak bu felaketin müsebbibi ABD ve onun Ukrayna’da yıllardır hazırladığı senaryoyu yürürlüğe koyduğu oyundur. Maalesef Batılı partnerleri de bu kirli oyuna ortak olmuşlardır. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal sebebini anlamak içinse müneccim olmaya gerek yok; sebebi güvenlik…

21. yüzyılda psikolojik harp yapmak için var olan araçları tam olarak kontrol edemezsiniz. Çünkü internet var, cep telefonu var, çeşitli haber kaynakları var… Bu nedenle önce Rusya’nın basın, yayın organlarına ambargo koydular. Ve hem ekonomik alanda, hem de kültürel alanda Ruslara eşi görülmemiş bir ambargo uyguluyorlar. Çünkü gerçekler ortaya çıkmadan önce Ukrayna’yı kontrol altına almak, NATO’ya sokup sağlama almak ve uzun vadede Çin kapısına dayanarak küresel sermayenin dünyadaki egemenliğini tam olarak kontrol altında tutmak istiyorlar. Ancak yaşadığımız yüzyılda bilginin yayılmasını tam olarak engellemek mümkün değil…

Düşünce özgürlüğü, demokrasi gibi kavramlar hiçbir zaman umurlarında olmadı. Zaten sosyal sınıfların eşit olmadığı toplumlarda, demokrasi de yoktur.

Soğuk savaş yıllarında ABD’de McCarthy’cilik siyasiler, gazeteciler başta olmak üzere bütün sosyal sınıflarda büyük bir baskı oluşturmaya başlamıştı. Pek çok kişi “komünist” suçlamasıyla fişlendi, yargılandı, malını mülkünü kaybetti. Toplumda muhafazakarlık yayıldı.

Ancak soğuk savaş yıllarında bir adamın yaşamı var ki, şayet hayatını sürdürebilseydi… Siyahi lider olarak ortaya çıkan Martin Luther King’in yaptığı siyasi mitingler ya da gösteriler komünizm tehlikesi olarak algılanıyordu. Martin Luther eşit yurttaş haklarını savunuyordu. Mücadelesine, bir otobüste “oturduğu koltuğu beyaz adam geldiğinde vermek zorunda olduğu” kanununa aykırı hareket ederek başladı. Koltuğu vermedi, tutuklandı; yıl 1955. Otobüs boykotu 382 gün sürdü ve Amerikan Yüksek Mahkemesi ulaşım vasıtalarındaki ırk ayrımcılığını kanundışı ilan etti. Barışçıl gösterilerine devam eden King, şiddet karşıtlığı ve ırksal eşitliği savunuyordu. Sermayedar beyaz adama göre yaptığı eylemler komünizmi çağrıştırıyor, üstelik siyahiler açısından bir lider doğuyordu. FBI yıllarca izledi, dinledi. Ancak 1964 yılında Yurttaş Hakları Kanunu, 1965 yılında Oy Hakkı Kanunuyla siyahiler kanun nezdinde haklarını aldılar. Ancak Martin Luther durmadı, bir adım daha atarak ABD’nin Vietnam Savaşı’ndaki rolünü sorgulamaya, hatta yargılamaya başladı ve ABD’yi şiddet sağlayıcısı bir ülke olarak adlandırdı ve 1967 yılında öldürüldü…

İzin vermediler…

Çünkü iyiler, kötülere karşı silahlanmıyordu. Salvador Allende ile Fidel Castro’yu ayıran nokta buydu; Castro sadece barışçı yoldan sürdürülecek bir mücadeleye inanmıyordu ve zaman Castro’yu haklı çıkaracaktı. Ülkesi Şili’de sosyalizmi sandıktan çıkarmayı başaran Allende, ABD destekli darbeyle 1973 yılında öldürüldü. Çünkü ABD, arka bahçesindeki komünizm tehlikesine izin veremezdi ve yıllar sonra darbeyi tezgahlama iddiası, Henry Kissinger’ın başkan Nixon’a darbenin altyapısını hazırladığını söylediği konuşma kayıtlarının, ABD Ulusal Güvenlik Arşivinde yayınlanmasıyla kanıtlandı.

Kendi toplumundaki alt sınıfları bile ezen küresel ekonominin en büyük ihtiyacı, küresel istihbarattır. Bu nedenle gelişmiş ülkeler güçlü istihbarat ağları kurup yönettiler. Kurdukları bu güçlü ağları psikolojik harp amacıyla kullanarak ekonomik ve sosyal anlamda gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkeler üzerinde kullandılar. O ülkelerde iç savaş çıkardılar, darbe tezgahlayıp seçilmiş hükümetleri devirdiler.

Peki bunu neden yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar? Çünkü sahip oldukları zenginlikleri bölüşmek istemiyorlar. Gelişmiş ülke olarak kabul edilen ülkelerde açlık yok mu? ABD’de binlerce evsiz insan var, sokaklarda yatan insanlar var, aş evlerinden beslenen insanlar var. Ancak çoğunluğun ağzına bir parmak bal çalındığında, muhafazakarlığı artırıp herkese şükretmeyi öğrettiklerinde ve eşitlikten yana kavramlar üzerinden korku salınca büyük kitleleri kontrol altında tutabiliyorlar.

SSCB’nin 90’lı yıllarda dağılmasının ardından yeni dünya düzeni, bir ekonomik dikta olan küreselleşme olarak karşımıza çıktı. Birbirini dengeleyen çok kutuplu dünya yerine, her şeyi kontrol altına alan tek bir düzen olacaktı. Uluslararası ekonomik birlik, gümrük engeli olmadan malların serbest dolaşımı, ulus devletlerin sonlandırılması ve egemenliğin tek merkeze devri…

Küreselleşmede gizli sermaye örgütlerinin çalışmaları sonuçlarını vermeye başlamıştı. 70’li yıllarda Council of Foreign Relations (CFR), Bilderberg Group, Trilateral Comission, Nelson Rockfeller Comission gibi sermaye grupları ABD’nin istihbarat örgütlerini denetim altına aldılar ve hepsi CFR çatısı altında birleştiler. Televizyon başta olmak üzere tüm iletişim araçları, uluslararası kurum ve kuruluşlar, siyasi topluluklar, sendikalar…

Ukrayna üzerinden Rusya’ya yürümeye çalışan ABD’nin orta zekalı yöneticileri, Rus oligarklara ambargo koyarak Vladimir Putin üzerinde baskı oluşturmaya çalışıyorlar. Onların klasik hükümet devirme yöntemi budur. Rusya’da bir devlet olduğunu, ülke menfaatlerinin bir grup zengin azınlığın menfaatlerinden daha önemli olduğu gerçeğini bilmediklerinden olacak, klasik yenilgilerine bir yenisi daha eklenecek. Çünkü Rusya’yı bir avuç zengin azınlık yönetmiyor, o iş ABD’de oluyor. Bunu ne zaman anlayacaklar bilinmez, ancak bu arada Şangay İşbirliği Örgütü merkezli doğu blokunun çok daha güçlenmesi kaçınılmaz olacaktır.

Türkiye bu süreci, enerjisini kendini güçlendirerek aşmaya çalışmalıdır.

Ayça Yılmaz

 

Exit mobile version