Mustafa Türkel’i 1999’da Tekgıda-İş’e Genel Merkez Yöneticisi olunca tanıdım. Ankara’da, sendikal dünyanın merkezindeydi. Herkesin gözü üzerindeydi artık. Samsun’daki sendikacılık yılları için de önemli eylemler, işçi için önemli kazançlar anlatırlar. Ancak burada, tanıdığım döneme, çalışmalarını izlediğim döneme bakacağım.
Mustafa Türkel’i neden mi yazıyorum. Sebep şu;
İşçilik yapmış, farklı işkollarında sendikalarda görev de yapmış biri olarak, sadece işçiliği değil, sendikacılığı da içeriden görmüştüm.
İşçi sınıfı dertliydi, dertleri büyüktü, evet… Bazıları sistemden, bazıları da iktidardan kaynaklanıyordu. Ancak, küçük sorunlar da vardı. Küçük, ama çözülse işçiyi sevindirecek sorunlar.
Oysa bunlar da çözülmüyor yıllardır. Hatta uğraşılmıyor bile. Neden?
Bazı sendikalarda, bazı işkollarında çözülmüş, ama bazılarında kangren gibi sürüyor. Neden?
Anlaşıldı ki, iyi sendikacı, kötü sendikacı diye bir şey varmış. Hepsi işçi kökenli, ama sendikacı olunca bozulanı varmış. Paralı sendikada bozulma daha çok olurmuş. İşçinin sendikadaki parasını at yarışında yiyen, villada, yatlarda, yurt dışı gezilerinde zevk-ü safa yapanlar varmış.
Medyanın, işçinin önünde gösteriş yapan, efelenen, yöneticiyle baş başa kalınca etek öpenler varmış.
“İşçi uyanırsa koltuğumuza göz diker” diye eğitim yaptırmayan varmış. Suyun başına oturunca, namuslu sendikacıdan kurtulmanın, seçilmesini engellemenin yoluna bakan varmış. Her şeytanlık olurmuş meğer.
İktidarlar da sendikacının bu zaaflarını dosyalar, özelleştirme zamanı, işçinin hakkını arama zamanı tepesine binermiş sendikacının. İşçi sınıfına kafa yoranlar da yutkunur, iktidara malzeme olmasın diye yazamazmış bu zaafları.
Ama yutkunmalar sürdükçe namuslu sendikacılar eleniyor, olan da işçiye, sendikal harekete oluyordu.
MUSTAFA TÜRKEL’İN YOLSUZLUKLARA KARŞI TAVRI
Mustafa Türkel, Tekgıda-İş’e Genel merkez yöneticisi seçildiğinde, bazı yöneticiler işçi aidatıyla at yarışı oynuyordu. O günün parası ile günde 20 milyar TL ganyan…
20 Ağustos 2002 tarihli Star Gazetesinin haberine göre, 762 milyar lira kazanmışlar kumardan. Büyük para. Vicdanların, namusun sınanacağı miktar…
Merkeze yeni seçilen Türkel’in önünde 2 seçenek vardı; O da çarka katılarak işçi parasıyla kumar oynayabilir, ya da kumarcıların kazandıklarından sus payı alabilirdi. Ama O üçüncü yolu yarattı, onu tercih etti. Denetleme Kurulu’nu göreve çağırdı. Kurul, 1 trilyon 218 milyar TL yolsuzluk saptadı. Dudak uçuklatan rakam… Sorumlular sendikadan ayıklandı tabi. Hala sorarım kendim; “Kaç sendikacı yapardı bunu?”
İKİNCİ SINAV
Bu bir seferlik namus gösterisi miydi, yoksa devam edecek karakter izahı mı?
Yolsuzluğu ortaya çıkarmak ve sorumluları ayıklamakla kalmadı Türkel. Yolsuzluğun tekrarlanmayacağı bir düzen de olmalıydı. Diğer sendikaların yapmadığı bir şey…
Sendikanın Denetleme Kuruluna ek olarak yeminli mali müşavirleri davet etti denetlemeye… Artık sendikanın bütün hesaplarını hem Denetim Kurulu, hem de bağımsız yeminli mali müşavirler de denetleyecekti. Ve sürekli olacaktı bu. Dahası, Denetleme Raporları gizli kalmayacak, işçiye, hatta millete ilan edilecekti.
Sendikal hareket için devrim niteliğindeydi. Duyanın “helal olsun” dediği, küçük dilini yuttukları durumdu bu.
ÜÇÜNCÜ SINAV
Yolsuzlukların önlenmesi, sendika maliyesinin dış denetime açılması, namuslu sendikacılığın zirvesiydi. Ancak Türkel, bunlarla da kalmadı. Üçüncü örneği, 78 günlük Tekel direnişinde gördük.
Ankara’nın Aralık, Ocak ve Şubat ayazındaki o direnişi millet bağrına basmış, Türkiye’nin her yerinden yağmur gibi yardım gönderiyordu. Gıda, elbise, odun-kömür ve para… Yağmur gibi…
Mustafa Türkel, hem her yardımın düzenli dağıtılmasını sağladı, hem de gelen parayı işçiler adına banka hesabı açtırdı, harcanan her kuruşu, eylem alanına astırdığı büyük pankartlarla işçiye ve millete ilan etti.
TEKEL DİRENİŞİ, İŞÇİNİN, MİLLETİN KAZANÇLARI
Mustafa Türkel’in işçi önderi yanını düşününce, TEKEL’in çok sayıda ile dağılan, bütün fabrika ve
İşletmelerinde, yıllarca süren eylemleri gelir, çay eylemi gelir, gıda sektöründeki sayısız eylem gelir. 78 günlük Ankara direnişi ise, iktidarı sallayan, milleti ayağa kaldıran eylem olarak tarihe geçti, Tekel işçisinin beklediğinden çok öte sonuçlara yol açtı.
Sigara fabrikaları satılmış, işçi başka yerlere gönderilmiştir. Artık gıda işkolunda olmadıkları için de, Tekgıda-İş’e üyelikleri düşmüştü. Ancak AKP iktidarı işçileri köle gibi davranmaktadır, eski haklarını büyük ölçüde gasp etmiştir. Aslında yeni sendikaları sahip çıkmalıdır işçiye. Ama işçi, güvendiği eski sendikasından, eski başkanları Türkel’den yardım ister.
Ankara’ya gelmeye karar verilir. 8.500 kişidirler, ama 2.500’ü ancak gelir.
Mustafa Türkel o sırada Türk-İş Genel Sekreteridir ayrıca. Sadece eski TEKEL işçisi değil, özelleştirilen her işletme işçisi aynı zulmü yaşamaktadır aslında. Türkel zulme kökten son vermek niyetindedir. Sorunu Türk-İş sahiplensin, bütün sendikalar sahiplensin istemektedir.
14 Aralık 2009 tarihinde işçi Türk-İş’in önüne, Sakarya caddesine karargah kurar.
O günlerde Ergenekon, Balyoz operasyonları vardır. Korku günleri, karanlık günlerdir o günler…
İşçi karargah kurunca Ankara’ya, millete cesaret gelir, yüz binler akar işçiye doğru. Büyük mücadeleler olur. Kabus görmeye başlar iktidar.
78 gün sürer eylem. Sadece TEKEL işçisi değil, Türk milleti büyük kazançlar sağlar o eylemden.
O büyük direnişin, işçinin ve milletin büyük kazançlar sağladığı eylemin başındaki lider, Mustafa Türkel’dir.
Sendikacılık saygınlık kazandı.
Özelleştirme saldırısı hızlıdır o sırada. İktidar ve basındaki silahşorları sendikacıların zaaflarını kullanıyor, sendikal harekete saldırıyorlardı. Amaç, kirli dosyalarla sendikacıyı teslim almak, özelleştirmeye olan direnci kırmaktır.
TEKEL işçisinin Milleti ayağa kaldırması, Tekgıda-İş’in ülkenin dört bir yanından yağmur gibi yağan yardımları eşit şekilde dağıtması, her kuruşu sadece işçi için harcaması, her şeyi halka, işçiye ilan etmesi, sendikacıyı akladı, özelleştirmeye karşı mücadelede işçinin elini güçlendirdi.
Sendikal harekete nefes aldıran bu örnek tutumun başındaki önder Mustafa Türkel’di.
Toplumsal korku kırıldı
Ergenekon ve balyoz operasyonlarının hızlandığı günlerdi. İki kişi yan yana gelmekten korkuyor, telefonla bile konuşamıyordu. Ankara’da başlayan işçi rüzgarı korkuları paramparça etti. Millet ayağa kalktı. Yüz binlik mitingler yapıldı. Bu rüzgarın başındaki Mustafa Türkel’di.
Parçalanmak üzere olan Türk-İş birleşti
Özelleştirmelerle işçi sorunları tırmanmış, Türk-İş içten içe kaynıyordu. Türk-İş’in sorunlara karşı yeterince tavır almadığını düşünen 10 sendika 18 Aralık 2009’da ortak açıklama yaptı;
“Türk-İş Konfederasyon olmanın gereğini yerine getirmeli, diğer konfederasyonlarla ortak mücadele etmeli. Aksi halde Türk-İş’ten ayrılmak, yeni bir konfederasyon kurmak gündeme gelebilir” dediler.
Türk-İş parçalanmanın eşiğine gelmişti. Tekel işçisinin yarattığı büyük rüzgar, parçalanmak üzere olan Türk-İş’i birleştirdi, 17 Ocak için miting kararı aldı. 200 bin kişi katıldı. Türk-İş’in bütün sendikaları gelmişti.
Mustafa Türkel, Türk-İş’i uyaran hareketin başında olmakla kalmamış, Türk-İş’i yeniden işçi sınıfının sorunları zemininde birleştiren ve ayağa kaldıran mücadelenin de önderliğini yapmıştı.
Konfederasyonlar birleşti
Yeniden birleşen Türk-İş, bununla da kalmadı. Diğer konfederasyonlar da bir araya geldi. Türk-İş, DİSK, KESK ve T. Kamu-Sen, “4/C’nin ve kuralsız, güvencesiz uygulamaların kaldırılması için, çalışma yaşamının tüm sorunları için ortak bir mücadele” kararı aldılar. Bu rüzgarda Mustafa Türkel’in rolü tayin edicidir.
Sendikalar barajda boğulmak isteniyordu
O günlerde AKP iktidarı, sendika üyeliğinin hesaplanma yöntemini değiştirerek, sendikaları baraj altında bırakmaya hazırlanıyordu. DİSK’e bağlı sendikaların tamamı, Hizmet-İş dışındaki Hak-İş’e bağlı sendikaların tamamı ve Türk-İş’e bağlı sendikaların 26’sı, barajda boğulacak, yetkileri düşürüldüğü için toplu sözleşme yapamayacaklardı. Niyet sendikal hareketi bitirmekti ve 17 Ocak’ta uygulamaya sokulacaktı.
TEKEL direnişi, planı 1 yıl erteletti. Sonra da tümüyle çöpe atıldı. Türkel’in önderlik ettiği direniş, sadece Türk-İş’i parçalanmaktan kurtarmamış, sendikal hareketi barajda boğulmaktan da kurtarmıştır.
4/C’de büyük iyileştirme
Başta TEKEL işçileri olmak üzere 4/c statüsündeki işçiler de büyük kazançlar sağladılar.
Bir aydan sonra sebepsiz işten çıkarabilme, iş bitimine kadar fazla mesai ücreti vermeden çalıştırabilme ve bir yıllık belirli süreli sözleşme uygulamaları değişti. Ücretler arttı. Sözleşme süresi 10 aydan 11 aya çıkarıldı. 22 gün izin eklendi. İşten çıkarmalarda tazminat hakkı sağlandı. Ayda en fazla 2 gün hastalanabilme hakkı, yılda 30 güne çıkarıldı.
Köle ticareti tasarısı geri çekildi
AKP, 2016 yılı sonunda çıkardığı “köle ticareti” denilen Özel İstihdam Büroları yasasını, daha o günlerde 2009-2010 yıllarında çıkarmak istiyordu. Ancak Tekel direnişi günlerinde bunu göze alamadı, 2016 yılına öteledi.
Mustafa Türkel’in önderlik ettiği büyük işçi rüzgârının sonuçlarıydı bunlar.
EĞİTİM SEFERBERLİĞİ
Koltuğunu korumayı fazlasıyla önemseyen sendikacının en fazla sevmediği, eğitimdir. Yönetici, temsilci, delege ve işçi bilinçlendikçe yöneticiliğe yeni adaylar çıkacağını, koltuğun elden gideceğini düşünür.
Ne yazık ki bu durum istisna değildir. Hatta eğitim yapan sendika istisnadır. İşte o istisnalardan biri de Tekgıda-İş’dir. Arada bir yapılan, yüzeysel ve sadece bazı gruplara yönelik eğitim değildir burada yapılan.
Her düzeyde ve köklü bir eğitimdir yapılan.
Bütün yöneticileri, bütün temsilcileri, daha da önemlisi, bütün işçileri kapsamaktadır eğitimler. İşçinin bulunduğu yerde, fabrikalarda yapılmaktadır eğitimler. Ara sıra değil, süreklidir, kesintisizdir eğitimler.
Bütün sendikaları dikkate alırsak bu çapta eğitim yapan tek sendikadır Tekgıda-İş.
Mustafa Türkel’in önderliğindeki sendika, koltuklarını sarsacak bilinçli işçi yetişmesinden korkmamaktadır, tersine bilinçlensinler diye hiçbir sendikada olmadığı kadar çaba gösterilmektedir.
SENDİKA AKADEMİSİ
“Konfederasyonlarda işçi sınıfının hafızası neden yoktur? Örgütlenme, mücadele ve sendikal deneyimleri, ciddi bir kütüphane neden yoktur” diye hep hayıflanmışımdır.
Mustafa Türkel Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri iken Türk-İş merkezinde ciddi bir kütüphane kurmaya çalışır. Ancak kendisinden sonra bu hedef terk edilir, söndürülür.
Aynı amacı Türkel, şimdi Tekgıda-İş’in Ankara’daki binasında kurmaktadır. Yıldırım Koç’un başkanlığında bir Sendikacılık Akademisi kuruldu. Bu yeni bir durumdur bu. Akademi çok sayıda konuda ciddi raporlar hazırlıyor, kitaplaştırıyor.
Esaslı bir kütüphane oluşturuldu. Görme şansım oldu. İmrendim. “Helal olsun Tekgıda-İş’e” dedim. Hiçbir konfederasyonun yapmadığını yapıyor. Bütün sendikaların tarihi, bütün sendikaların hafızası ve daha neler neler vardı burada.
İşçi-Sendika uzmanlarına, sendikacılara, işçi önderlerine ve işçi sınıfına merak saranlara, derya gibi hizmet bunlar. Doğrusu, “iyi ki bu sendikanın başında Mustafa Türkel” var. Üyeleri de şanslı, yöneticileri de.
KOLTUK SEVDASI VE MUSTAFA TÜRKEL
Mustafa Türkel, sadece Tekgıda-İş Genel Başkanı değil, Türk-İş’in de en itibarlı sendikacısıydı.
2003 yılında Türk-İş’in Genel Eğitim Sekreterliğine, 2007’de Türk-İş’in Genel Sekreterliği’ne seçilmişti.
2009 Aralık ayında hem millette, hem de işçi sınıfında yaprak kımıldamazken, Genelkurmay Başkanı bile terörist suçlamasıyla tutuklanırken işçiyi Ankara’ya çağırmıştı.
Türk-İş’in en mücadeleci 10 sendikasına önderlik yapmış, parçalanmak üzere olan Türk-İş’i birleştirmişti.
Uzun zamandır bir araya gelmeyen sendikaların birlikte 200 bin kişilik mitingine önderlik etmişti.
Türk-İş’in Genel Sekreteri idi, isteseydi Türk-İş’e Genel Başkan olabilirdi.
Ama o, itibarının doruğunda iken, bırakalım bir adım daha atarak Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonunun başkanlık koltuğuna oturmayı, 23 Şubat 2010’da tarihinde Türk-İş Genel Sekreterliği görevini bile bırakabilmiştir.
NAMUSLU SENDİKACI NASIL OLUR?
Sonuç olarak, “işçi bir sendikacıya hangi gözle bakmalı, nasıl değerlendirmeli” diye düşününce, şu sonuçlara vardım;
1-) O sendikacı ya da aday, işçinin ve sendikal hareketin sorunları hakkında yeterli bilince sahip midir?
2-) Seçilince işçiliğini unutuyor mu? İşçiye tepeden bakmaya mı başlıyor, yoksa emekçi kimliğini koruyor mu?
3-) Paraya, lüks yaşama, gece âlemlerine zaafı var mı? Sendikada para yeme olayları varsa karşı çıkıyor, önlemeye çalışıyor mu? Yoksa o da mı paragöz oluyor? Lüks araba, lüks ev, gece alemi, yurt dışı keyifleri vs…
4-) Harcadığı paranın işçinin alın teri olduğunu unutuyor mu? Yoksa her kuruşun hesabını işçiye veriyor mu?
5-) O da “işçi cahil kalsın ki koltuğumuzda oturmaya devam edelim” diye mi düşünüyor? Yoksa işçiyi, yöneticileri, bilinçlendirmeye mi çalışıyor?
6-) İşçi ile işveren karşı karşıya geldiğinde, işçinin yanında duruyor, ona önderlik yapıyor mu? Yoksa silik davranıyor, kıvırıyor, hatta gizli görüşmelerle işçinin zarar göreceği sonuçlara mı yol açıyor?
7-) Kendi partisi iktidarda ise haksızlığa ses
çıkarmıyor, yalakalık mı yapıyor? Yoksa hangi parti iktidarda olursa olsun, işçi sınıfının ve sendikal hareketin çıkarlarını savunuyor mu?
Sendikacı seçiminde bu ölçülere göre davranmayan işçinin, başı beladan kurtulmamış, dertlerine çözüm olmamıştır. Dilerim ki, Tekgıda-İş’in yönetici, temsilci, delege ve üyesi, Mustafa Türkel’in sadece kendi sendikaları için değil, işçi sınıfı için de gerekli olduğu fikrini kuvvetlendirirler.
Mehmet Akkaya / 17 Eylül 2025
