KURTULUŞ SAVAŞI YILLARI, TÜRK-RUS İLİŞKİLERİ VE YENİ DENGELER..

Collage_20221025_134756

Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ile birlikte başta İngiltere olmak üzere İtilaf Devletleri’nin Anadolu’da başlattıkları işgaller ve ülkenin içinde bulunduğu güç şartlar dışarıdan yardım almayı önemli oranda gerekli kılmaktaydı.

Bu gerçeğin farkında olan Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Anadolu hareketi, 1917 Bolşevik İhtilali ile Rusya’da kurulan ve bir türlü Batılı ülkeler tarafından tanınmayan Sovyetleri en uygun müttefik olarak değerlendirdi.

Sivas Kongresi’nin hemen akabinde 13 Eylül 1919’da Rus Dış İşleri Komiseri Çiçerin yaptığı bir konuşmada “Türk halkının sömürücüler idaresinden kurtulması gerektiği” yolunda vermiş olduğu demeç bu değerlendirmeye olumlu katkı sağladı..

Nisan 1920’de Ankara’da tesis edilen Büyük Millet Meclisi (BMM) Hükûmeti ilk uluslar arası diplomatik ilişkiyi Sovyet Rusya ile kurma kararı aldı.

Mustafa Kemal Paşa’nın bu ilişkiden tek beklentisi, Sovyetler ile iyi komşuluk ilişkileri ve işbirliği tesis etmek, silah desteği alarak “ortak düşmana”, diğer bir ifadeyle “emperyalistlere” karşı birlikte mücadele vermekti..

Eğer bu temelde bir ilişki kurulabilecek olursa, batılı ülkelere ve özellikle de İngiltere’ye karşı, Rusya’nın da içinde bulunduğu bir güç bloğu kurulabilir ve bu blok ilerleyen dönemlerde batıya karşı denge vazifesi görebilirdi..

Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından üç gün sonra, 26 Nisan 1920’da Mustafa Kemal Paşa Lenin’e bir mektup göndererek, Ankara ve Moskova arasında ilişki kurulmasını, askerî ve siyasi bir ittifak ile batı emperyalizmine karşı birlikte mücadele edilmesini talep etti.

Mustafa Kemal Paşa söz konusu mektupta, tüm bu amaçlara ulaşmak için Sovyet Rusya’nın Türkiye’ye silah, cephane ve para yardımı yapması gerektiğine özellikle dikkat çekmekteydi.

BMM Hükûmeti durumun aciliyeti karşısında söz konusu mektuba cevap gelmesini beklemeden ikinci bir teşebbüste bulundu ve 11 Mayıs 1920’de Bekir Sami Sami (Kunduh) Bey başkanlığındaki bir heyeti Moskova’ya gönderdi.

Rusya tarafı Ermeniler konusunu gündeme getirdi ve toprak talebinde bulundu. Türk tarafı bunun mümkün olmayacağını belirtti ve bu nedenle ilişkiler bir süre askıya alındı. 15. Kolordu Ermeni işgali altındaki topraklara müdehale etti ve sonunda Ermeniler masaya oturmak zorunda kaldı; 2-3 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması’nın imzalanması neticesinde Sovyet Rusya ile Türkiye arasındaki antlaşmazlık konularından en önemlisi ortadan kalkmış oldu. Ermeni sorununun ortadan kalkması ile birlikte taraflar arasındaki görüşmeler tekrar ivme kazandı.

Ardından BMM Hükûmeti Sovyet Rusya’dan gelen heyetlere karşılık olmak üzere Bekir Sami Bey heyetinin yerine Moskova’ya bir elçi göndermeye karar verdi ve 21 Kasım 1920’de Ali Fuat (Cebesoy) Paşa Moskova elçilik görevine tayin edildi.

Ali Fuat Paşa 1920 yılı sonunda, içinde İktisat Vekili Yusuf Kemal ve Maarif Vekili Rıza (Nur) beylerin de bulunduğu kalabalık bir heyetle Moskova’ya hareket etti.

Hemen hemen aynı tarihlerde Rusya’da Ankara Elçisi Budu Mdivani’yi yola çıkarmıştı.

Şubat 1921 ortalarında Moskova’ya ulaşan Ali Fuat Paşa ve maiyeti Rus yetkililerle görüşmelere başladılar. Yapılan görüşmeler neticesinde 16 Mart 1921’de Tür-Rus Muhadenet ve Dostluk Antlaşması (Moskova Antlaşması) imzalandı.

Bu antlaşmaya göre Ruslar Misakımillî’yi tanıyor, Kars, Ardahan ve Artvin’i Türkiye’ye bırakıyor, Büyük Millet Meclisi’nin kabul etmediği bir antlaşmayı tanımamayı taahhüt ediyorlardı.

Moskova Antlaşması’nın imzalanması ile birlikte iki taraf arasındaki güven bunalımı büyük ölçüde aşıldı ve bölük pörçük bir seviyede devam eden Rus yardımları önemli ölçüde arttı.

Muhtelif kaynaklar 1921 ve 1922 senelerinde partiler hâlinde gelen Rus yardımlarının 10 milyon altın rubleye yaklaştığını ifade etmektedir.

1920 yılında gelen küçük çaplı yardımlar da ilave edildiğinde Sovyet yardımının 11 milyon altın ruble civarında olduğunu söylemek mümkündür.

Sovyet resmi verilerine göre Kurtuluş Savaşı döneminde Rusya’nın Türkiye’ye yaptığı askeri ve nakdi yardımlar:
39.000 tüfek,
327 makineli tüfek,
54 top,
63 milyon fişek,
147.000 top mermisi vs.,
2 avcı botu,
Doğu sınırlarından eski Rus ordusunun bıraktığı askeri malzemeler,
Ankara’da iki barut fabrikasının kurulmasına yardım,
Fişek fabrikası için gerekli teçhizat ve hammadde sağlama,
200 kilo külçe altın,
100.000 altın Ruble (kimsesiz gazi çocukları için yetimhane kurulması amacıyla),
20.000 Lira (basımevi ve sinema teçhizatı alımı için),
10 milyon altın Ruble..

Gelen tüm bu yardımlar Mustafa Kemal Paşa açısından Türk-Sovyet yakınlaşmasının ve ortak düşman olan Batı emperyalizmine karşı yürütülen mücadelenin bir gereğiydi.

Lenin, daha doğrusu Sovyetler Birliği Merkez Komitesi, Ocak 1922’de “askerlik işlerinden” anlayan Litvanya büyükelçisi Semiyon İvanoviç Aralov’ u Ankara’ya Sovyetler Birliği Büyükelçisi olarak görevlendirir.

Lenin, Aralov’a yeni görev yerini anlatırken Anadolu’nun ve Mustafa Kemal Paşa’nın portresini çizer. Bu arada Mustafa Kemal’in ve Anadolu kurtuluş hareketinin siyasal yönelimleri hakkında tespitlerde bulunur; Aralov’a gittiği ülke (Türkiye) ile ilişkilerinde nelere dikkat etmesi gerektiğini anlatır. Ancak Lenin, sözlerinde devrim ihracına yönelik en ufak bir beklentiye yer vermez; onunki, emperyalizme karşı kurtuluş mücadelesi veren bir halka karşı 17 Ekim devrimiyle birlikte evrenselleşen insani duygulardır.

Atatürk’le diplomatik sınırları aşan, dostluk düzeyinde bir ilişki geliştiren Aralov, anılarında Lenin’in Atatürk ve Kurtuluş Savaşı hakkında kendisine söylediklerini şöyle anlatır:
“Türkler, millî kurtuluşları için savaşıyorlar. Emperyalistler Türkiye’yi soyup soğana çevirdiler, hâlâ da soyuyorlar. Köylüler ve işçiler buna katlanamadılar ve baş kaldırdılar. Sabır bardağı taştı, gerek Doğu halkları gerek biz, emperyalist kuvvetlere karşı savaşıyoruz. Sovyetler Birliği emperyalistlerle olan işini bilirdi. Onları bozguna uğrattı ve memleketten kovdu. Onların dişlerini söktük, keskin tırnaklarını vücudumuza geçirmelerine izin vermedik. Mustafa Kemal Paşa tabii ki sosyalist değildir ama, görülüyor ki, iyi bir teşkilatçı… Kabiliyetli bir lider, milli burjuva ihtilalini idare ediyor. İlerici, akıllı bir devlet adamı. Bizim sosyalist inkılabımızın önemini anlamış olup, Sovyet Rusya’ya karşı olumlu davranıyor. O, istilacılara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Kapitalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla birlikle silip süpüreceğine inanıyorum. Halkın ona inandığını söylüyorlar. Ona, yani Türk halkına yardım etmemiz gerekiyor. İşte, sizin işiniz budur. Türk hükümetine, Türk halkına saygı gösteriniz. Büyüklük taslamayınız. Onların işlerine karışmayınız. İngiltere onların üzerine Yunanistan’ı saldırttı. İngiltere ile Amerika bizim üzerimize de sürü ile memleket saldırttı.. Kendimiz fakir olduğumuz halde Türkiye’ye maddi yardımda bulunabiliriz. Bunu yapmamız gereklidir. Moral yardımı, yakınlık, dostluk, üç kat değeri olan bir yardımdır. Böylece, Türk halkı yalnız olmadığını hissetmiş olacaktır. İngiliz işçileri ve öteki ülkelerin işçileri bize yakınlık gösterdikleri, grev yaptıkları, bizimle savaşan Polonya’ya gönderilmekte olan silahları gemilere yüklemedikleri zaman, bu bizim için büyük bir yardımdı. Bu bize mücadelemizde büyük bir güç katmıştır. Bundan işçilerimiz moralce büyük bir güç kazanmışlardır. Çarlık Rusyası, yüz yıl boyunca Türkiye ile savaşmıştır. Bu tabii, Rusya’nın, Türkiye’nin amansız düşmanı olduğuna dair yapılan propagandalarla, halkın hafızasında derin izler bırakmıştır. Bütün bunlar, Türk köylüsünde, küçük ve orta mal sahiplerinde, tüccarlarda, aydınlarda ve idareci çevrelerde Ruslara karşı dostça olmayan duygular ve güvensizlik uyandırmıştır. Bilirsiniz ki, güvensizlik ağır geçer. Bunun için de sabırlı, dikkatli, sakıncalı bir çalışma gerekmektedir. Eski Çarlık Rusyası ile Sovyet Rusya arasındaki ayırımı, sözle değil işle göstermek ve anlatmak gerekmekledir. Bu bizim ödevimizdir. Siz de bir elçi olarak, Sovyetler Birliği’nin, Türkiye’nin işlerine karışmamak politikasının, halklarımız arasında samimi bir dostluğun savunucusu olmak zorundasınız. Türkiye, bir köylü, bir küçük burjuva ülkesidir. Sanayii çok azdır. Olanı da Avrupa kapitalistlerinin elindedir isçisi çok azdır. Bunu dikkate almak gerekmektedir. Bir kez daha tekrar ediyorum, dikkatli ve sabırlı olunuz!.. Hükümet temsilcileriyle, halkla konuşmalarınızda her zaman nazik ve güleryüzlü olunuz!.. En önemlisi halka saygı göstermektir, Emperyalistlerin yağmacı, istilacı politikalarına karşılık bizim, hiçbir çıkara dayanmayan dostluk ve memleketin iç yaşamına karışmama durumumuzu açıklayınız! İşte sizin ödeviniz!.. Ne gibi yardımlarda bulunacağımızı da bildirelim: en kuvvetli bir ihtimalle silah yardımında bulunacağız. Gerekirse başka şeyler de veririz.”

Her ulusal günde, yabancı ülke politikacılarının ve basınının Atatürk’le ilgili övücü sözlerine yer verilir. Ancak Sovyetler Birliği’nin savaşın sonucunu olumlu yönde etkileyen yardımlarından ve Lenin’in Mustafa Kemal hakkındaki görüşlerinden söz edilmez. Ders kitaplarında “Kara Fatma”nın sırtında top mermisi taşıyan resminin altına komünizm övgüsü olur diye bu “mühimmat”ların nereden geldiği yazılmaz. Bundan dolayı TIME dergisinin Atatürk’ü “kapak” yaptığını biliriz de Sovyet yardımlarını bilmeyiz.

Uluslar arası ilişkilerde diplomasi ve ortak çakarlar kadar vefa da önemli bir duygudur..

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; kurulan yeni dünya düzenini, bu düzen sonucu yıllardır gördüğü büyük zararı ve sınırlarında meydana gelen tüm olumsuz gelişmeleri ve her şeyden önce işgal yıllarında yaşadıklarını göz önüne alarak müttefiklerini yeniden gözden geçirmek zorundadır..

Uluslar arası boyutta yeni dengeleri oluşturma vakti çoktan gelmiştir..

Dr. Vecdet Öz

Kaynak:
1. Atatürk Ansiklopedisi
2. Aralov, S.İ. Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları 1, Yenigün Basın ve Yayıncılık, Aralık 1997

 

Exit mobile version