TANRILAR YOK ETMEK İSTEDİKLERİNİ ÖNCE ÇILDIRTIRLAR
Euripides (MÖ 480-406)
Yalan rüzgarının ağır havasının, çalkantıların ve fırtınaların içinden geçerek 2023 yılına giriyoruz. Yeni yılı komutanlarımızın aileleri ve torunlarıyla evlerinde karşılamaları gerekirken cezaevlerinde karşılıyor olmalarını ve bu hukuksuzluğun sürüyor olmasını insani değerler adına üzüntü ve utançla karşılıyoruz.
Cinayetler, tecavüzler, iftira ve yalanlarla ağırlaşmış, adaleti ve hukuku kaybettiğimiz, modern dünyadan uzaklaştığımız bir yılı geride bırakırken, yeni yıla Atatürk’ün,devrimlerinin ve Cumhuriyet değerlerinin kıymetini bir kez daha takdir ederek giriyoruz.
Ülkemizin içinde bulunduğu durum,laik devlete ve Cumhuriyet devrimlerine yapılan saldırılar,28 Şubat kararlarının ne kadar haklı ve önemli olduğunu göstermiştir. Geçen zaman bu kararların yalnız huzurumuzu ve güvenliğimizi değil, aynı zamanda toplumun aklını ve vicdanını da korumaya yönelik yerinde uyarılar olduğunu ortaya koymuştur.
28 Şubat 1997 MGK kararları hükümetten irticai faaliyetlerin yarattığı tehdit nedeniyle Anayasa’nın ve yasaların uygulanmasını talep etmiştir.Tarikatların varlığını men eden 677 sayılı yasanın ve Tevhid-i Tedrisat Kanununun hayata geçirilmesini, tarikatlara bağlı özel yurt, vakıf ve okulların Milli Eğitim Bakanlığına bağlanması gerektiği söylenmiştir. 18 maddelik programında, MGK Kararlarında ’8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesi, Kuran kurslarının denetlenmesi, kıyafet kanununa riayet edilmesi, kurban derilerinin derneklere verilmemesi, Atatürk aleyhindeki eylemlerin cezalandırılması’ gerektiği, (Sözcü, Gündem 28.02.2022) Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmeyeceği’ belirtiliyordu.(Cumhuriyet,19.08.2021)
Devleti ele geçirmeye çalışan ideolojiler ve tarikatlar konusunda uyarılar ve öngörülerden oluşan 28 Şubat kararlarının ne kadar isabetli olduğunu bizzat yaşayarak, çok acı tecrübelerle öğrendik. Uygulanmış olması durumda içinde bulunduğumuz toplumsal çürüme ve cinnet, maddi manevi iflas, ne yapacağını, nereye ait olduğunu bilememe hali, yalan ve hilenin olağanlaşması gibi felaketlerle karşı karşıya gelmeyecektik.
İddianamesi FETÖ’cü Mustafa Bilgili tarafından yazılmış 28 Şubat davasında, yaş ortalaması 80 olan 10 komutanımız 17 aydır haksız ve hukuksuz bir şekilde cezaevindedir. Komutanlarımızın canlarına kast edilmiştir. Cumhuriyetin temel ilkelerini savunan tüm kurum ve anlayışlara gözdağı vermek ve intikam amacı taşıyan bu dava bir meydan okumadır. Emekli Korgeneral Vural Avar bu anlayış sonucunda örgütlenmiş kötülük tarafından cezaevinde terk edilerek infaz edilmiştir. Halen tutuklu bulunan komutanlarımızın hayatı tehlikededir.
Vural Avar’ın avukatı Ümit Kara AYM’ye yapılan başvuruya ilişkin şöyle söylüyor; ’Vural Avar dahil 14 emekli generalin geçen yıl 29 Temmuz ile 15 Ağustos arasında yaşları ve hastalıklarını gerekçe göstererek ölüm gibi telafisi imkansız bir zarar gelmemesi için infazın durdurulmasını talep ettik. AYM ise bu talebi bir ay içinde reddetti. Yaşananlara rağmen AYM 17 aydır bireysel başvuruları komisyonlar önünden alıp genel kurula sevk ediyor, süreci uzatıyor. Bu da AYM’ye olan güveni zedeliyor.’(Yeniçağ,28 Şubat kumpasında yaşı 80’in üzerindeki askerler 500 gündür cezaevinde; İş toplu katliama gidiyor,31.12.2022)
Eski askeri hakim Kaçmaz, ’Kamuoyunda 28 Şubat olarak bilinen dava aslında idamdır. Müebbet hapis denen cezalarla komutanlar infaz ediliyor ve bu kapsamda en son Emekli Korgeneral Vural Avar infaz edildi. Yaşananlar özünde bir ordu düşmanlığıdır. İçerideki komutanların bir 500 günü daha yok, bunu da herkes biliyor. Cezalandırmayı yapan, kararı onayanlar da bu vicdan muhasebesini yapıyorlar, akıbetlerinden de korkuyorlar.’ İfadelerini kullandı.
Bu tutukluluk halinin komutanlarımızla sınırlı kalmadığını, iktidarın dar görüşlülük, akıl kaybı, intikam duygusu ve Cumhuriyet devrimlerine olan nefret ve korku tarafından esir alındığını görüyoruz.
Devletlerin varlıklarını hukuk ve adaletle sürdürebileceğini unutarak, FETÖ mahkemelerinin kin, intikam ve hukuksuzluklarını sürdürmekten vaz geçmeyen iktidar, Hiranur Vakfındaki tecavüzü ’28 Şubat heveslisi kesimlerin kin ve nefreti’ ile ilişkilendiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ’Bunların dertleri çocuk istismarına tepki koymak değil, kin ve nefret duygularını sergileyebilecekleri zemin hazırlamaktır’ diyor.
İktidarın suçlulara özgü telaş ve korku içinde daha pervasız ve fevri hale geldiğini, gerçeklerle bağlantısını kopardığını görüyoruz.
Tayyip Erdoğan yılın son gününde yaptığı konuşmada,’ Türkiye bu seçimlerde sadece gelecek beş yılının değil 100 yılının nasıl olacağına karar verecektir.’ derken (Takvim,30.12.2022) doğru bir tespit yapıyor. Türkiye bu seçimle çağ tercihi yapacaktır.
Erdoğan’ın söyledikleri ana hedefinden hiç şaşmadığını, mücadele etmememiz durumunda bindiği demokrasi tramvayıyla adım adım gittiği hedefin Türkiye’den geriye tanıdık bir şey bırakmayacağına işaret ediyor. Konuşmasında toplumsal tabanının ve kadrolarının oluştuğu İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat fakültelerinin önemini vurguluyor ve İmam Hatipli öğrenci sayısının 60 bin’den 1 milyon 300 bine ulaştığı müjdesini verirken,çağın ihtiyaçlarının ve gerçeğinin ne kadar dışında kaldığını farkedemiyor.
KOMUTANLARIMIZ DERHAL SERBEST BIRAKILMALI
İçinde bulunduğumuz somut duruma, iktidarın Hiranur vakfı, tarikatlar, 28 Şubat ile ilgili değerlendirmeleri ve geleceğe ilişkin projeksiyonlarına baktığımızda, komutanlarımızın devleti ele geçirmeye çalışan ideolojiler ve tarikatlar konusundaki uyarılarının hayata geçmemesinin ağır maliyeti ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
Komutanlarımızın tutukluluğunun devam etmesi akıl, vicdan ve adalet duygusuyla bağdaşmamaktadır. Siyasi Parti Genel Başkanları, Anayasa Mahkemesi, televizyon kanalları ve toplumun bütün kesimleriyle yaşanan bu insanlık suçu ve hukuk katliamının ülkenin gündeminde kalmasını sağlamak, kınamak, lanetlemek ve komutanlarımızın derhal serbest bırakılmalarını sağlamak için harekete geçmek borcumuz ve görevimizdir.
Atatürk devrimlerini ve laik Cumhuriyeti koruyarak görevini yapmış komutanlarımızı sessiz kalarak kimsesiz bırakmaya hakkımız olmadığını unutmamamız gerekir. Onları savunmak aynı zamanda hukuku, kendimizi, değerlerimizi ve ülkemizi savunmak anlamındadır. Safları sıklaştırarak var olabileceğimiz zamanlardayız.
Mehtap Kaynak