Doğuştan gelen veya genetik bazı farklılıkları saymazsanız, üç aşağı beş yukarı tüm insanlardaki biyolojik beyin kapasitesi birbirine yakındır. Ama gelin görün ki, zaman içinde farklılıklar oluşmaya başlar. 21. yüzyılda bu farklılığı yaratan en büyük etmen; beyne erken yaşlarda -aynı bilgisayarlarda olduğu gibi- doğru işletim sistemini kurup kuramadığınızdır.
Doğru işletim sistemi demek; çağın işletim sistemi demektir. Bu çağın işletim sisteminin üç önemli özelliği ise bilimsel, akılcı ve sorgulayıcı olmasıdır. Bu işletim sisteminin telif hakkı yoktur, insanlığın tümüne aittir ve açık kaynaktır. Herkes kullanabilir. Ama ne yazık ki gerçekte bu böyle olmuyor. Eğer genç bir beyne 21. yüzyılın çağdaş işletim sistemi yerine sorgulamama, biat etme, koşullandırma ve ezber odaklı bir eğitim verirseniz; o beynin zaman içinde akıl çapını geliştirebilme imkânını da yok edersiniz.
İktidar Geçmişe Ait Aklın Peşinde
Ezber ve koşullandırma; doğruluğuna dair kuşku duyulmaksızın bilginin ve davranış kalıplarının kabullenilmesidir. Bu akıl durumuna sahip olan insan bakış açısını yani paradigmasını değiştiremez, analiz-sentez yapma yeteneği çok sınırlıdır ve problem çözme kabiliyeti de neredeyse yoktur. Eğer bir toplumun bireyleri ağırlıklı olarak ezberci eğitimden geçirilmişse, o toplumun sorun çözme kapasitesi de çok düşük olur. Daha da önemlisi; sorunlarını çözemeyen toplumlar, sorunlarını çözen çağdaş toplumlar tarafından çözemediği sorunları üzerinden istismar edilir, sömürülür ve yönetilir.
İktidar çağımızın değil, geçmişin aklı peşindedir. “Dindar ve Kindar Gençlik” yetiştirme ideali ise insanlığın Ortaçağ’daki Aydınlanma süreci öncesindeki akıl durumudur. Immanuel Kant’a referans yaparak bu durumu özetlersek; iktidarın suçuyla toplumu tekrar ergin olmama dönemine sokmaktır. İktidarın çağdışı bir kimlik olan ümmet kimliği inşası da bu kapsamdadır.
Artık Ölerek ve Öldürerek Olmayacak
Bu rotada ısrarın kaçınılmaz sonucu; ağır ahlaki çöküntüdür, insanlık için katma değer üretemeyen, sorunlarını çözemeyen asalak bir toplum olmaktır. Ayıca bu kafa yapısı aynı zamanda Türkiye için bir güvenlik sorunudur. Her bakımdan çok değerli olan yaşadığımız bu coğrafyayı bu kafa yapısıyla koruyabilmemiz ve sahipliğini sürdürebilmemiz mümkün değildir.
Çağ, çok büyük bir hızla değişiyor. Günümüzde, sadece ölerek veya öldürerek vatan korunamaz hale geliyor. Bu hızla yarın, yani 21. yüzyılın ikinci yarısından itibaren binlerce, yüzbinlerce insanımız ölse bile vatanımızı koruyamayacak hale geleceğiz. Yakın gelecekte, karşınızda savaşan bir canlı bile göremeyeceksiniz. Artık karşınızda binlerce kilometre uzaktan gönderilen ve kumanda edilen robot askerler, insansız ve silahlı hava, deniz ve kara araçları ile uzaydan sizi hedefleyen çeşitli silahlar olacak. Bundan sonra vatan savunması ölerek değil yaşayarak, hayatta kalarak, akılcı, bilimsel ve sorgulayıcı kafa yapısına haiz bilim insanlarına ve toplumuna sahip olarak ve üreterek yapılabilecek.
Temel Özgürlük Alanları
Çağdaş bir kafa yapısının oluşabilmesi için olmazsa olmaz unsurların başında özgürlükler ortamı gelir. Ama bugün iktidar özgürlükleri adeta katleden bir yok edici durumunda. Tüm insanların sahip olması gereken dört temel özgürlük alanı var. Bu alanlar, bir siyasi kişilik olarak ilk defa II. Dünya Savaşı sırasında ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt tarafından 6 Ocak 1941 tarihinde Amerikan Kongresi’ne hitaben yaptığı konuşmada dile getirildi. Bu temel özgürlükler, 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de yer almaktadır.
Bugün ülkemizi yöneten iktidarın ağır tehdidi altında kalan ve geleceğimiz için de yaşamsal önem taşıyan bu özgürlükler;
- İfade özgürlüğü,
- Tapınma özgürlüğü,
- Yoksulluk çekmeme özgürlüğü,
- Korkusuzca yaşama özgürlüğüdür.
Medeniyet Kriterleri
İfade özgürlüğü; bir ülkenin medeniyet yelpazesinde nerede olduğunu değerlendirmede başvurulabilecek temel kriterler arasındadır. İfade özgürlüğü; insanların görüş, düşünce ve isteklerini başlarına kötü bir şey gelmesi veya kamu gücü tarafından başlarına kötü bir şey getirilmesi korkusu taşımadan serbestçe ifade edebilmeleridir. Düşünce özgürlüğü ile ifade özgürlüğü ayrılmaz bir bütündür. İfade özgürlüğü ihlalleri; düşünce suçu denen bir suç türünü ihdas etmek anlamındadır.
Bugün iktidar, siyasallaştırdığı ve bağımsızlığını yok ettiği adalet mekanizması vasıtasıyla toplumun ifade özgürlüğü alanını büyük ölçüde daraltmıştır. İktidar tarafından açılan davalar da bu kapsamdadır. Geçen gün TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilen, sosyal medyayı da etkileyecek olan ve bir anlamda “Sansür Yasası” olarak da değerlendirilen yasa ise ifade özgürlüğünü yok etme paralelinde yapılmış bir hamledir. İktidar, seçimlere giderken halkı kandırmasını engelleyebilecek düşünce ve kanaatlerin medyada, özellikle de kontrolü dışında olan sosyal medyada bulunmasını istememektedir.
Kendi Din Anlayışını Dayatıyor
Tapınma özgürlüğü de çok ciddi biçimde iktidarın saldırısı altındadır. Çünkü tapınma özgürlüğü, tapınmama, istediği gibi tapınma özgürlüğünü de beraberinde getirmektedir. Bu özgürlüğün sağlanabilmesi için laikliğe ihtiyaç vardır. Çünkü iktidar Anayasal bir kurum olma özelliğini tamamen yok ettiği Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere devlet kurumlarını ve gücünü kullanarak kendi din anlayışını topluma çok küçük yaştan itibaren dayatmaya çalışmaktadır.
Günümüzde, Türk Milletinin yoksulluktan uzak bir yaşam sürdürme özgürlüğü önündeki en büyük engel iktidardır. İktidarın akıldan, ekonomi biliminden, liyakatten uzak ekonomik kadroları ve çağdışı ideolojisinden kaynaklanan yanlış tercihleri nedeniyle ekonomimiz iflas etmiş, milli paramız pul olmuş, pahalılık, soygun haline gelen zamlar, enflasyon ve işsizlik nedeniyle toplumun ezici bir bölümü artık dayanılmaz hale gelen yoksulluğa mahkum olmuştur.
İktidar Korkutmak İstiyor
Korkusuzca yaşama özgürlüğüne iktidar cepheden karşı. Koltuğunda kalabilmek ve çağdışı zihniyetini topluma empoze edebilmek için korku iklimine ihtiyacı var. Korkusuzca yaşama özgürlüğü ise hiç kimsenin hükümetinden, askerinden, polisinden ve hatta komşularından korkmaması anlamına gelir. İktidar ise tam tersine halkı korkutmaya çalışıyor.
Sonuç olarak; böyle bir iklimden çağdaş birey, çağdaş toplum yeşermez. Belki bazı vahalar oluşur ama hepsi o kadar. Böyle bir toplumun geleceği ağır tehdit altındadır ve bu durum sürdürülebilir değildir.
Ümit Zileli’nin Sia Kitap’dan çıkan “Liberal Paydaşlar” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.
Türker Ertürk