“Tabiatta öylesine yüksek bir akıl kendini gösteriyor ki, insanın en ince düşünceleri ve buluşları bu aklın yanında sönük bir gölge gibi kalır..”
“Uzay insanoğlu için çok karmaşıktır. Uzayda insan kocaman bir kütüphanedeki minicik bir çocuğa benzer, çocuk oradaki kitapların yazıldığı binbir çeşit dili anlamaz, nasıl yazıldığını da anlamaz, dikkatini çeken şey o kitapların karmaşık dizilişindeki ahenktir ve insanoğlu da uzayın ahengini çözmeye çalışabilir ancak..”
Bu sözlerin sahibi ünlü bilim adamı dâhi fizikçi Albert Einstein’dır..
Uzay anlayışında devrim niteliğinde buluşa imza atan bu ünlü fizikçi, bugünkü ’CERN’ projesinin de fikir babası olmuştur..
Aklın yol bulamayıp kaybolup gittiği iki derinlik vardır, biri varlık sebebimiz olan atomun en küçük yapıtaşı olan kuark denen enerji partiküllerinin sırrı, diğeri ise sonsuz kâinatı idare eden gizli zekâ!
Bilinen tüm canlı ve cansız varlıklar ancak bu iki uç arasında mevcut bilimsel bulguların açıklayabildiği olanaklar ölçüsünde tanımlanabilmektedir..
Canlı ya da cansız tüm varlıkların ana yapı taşı olan kuarklar 6 farklı yapıdadır. Tüm kâinat, şimdilik detayları hakkında bilimin bile yetersiz kaldığı bu partiküllerin değişik sayı ve dizilişi ile farklı görüntüdeki sonuçlarının ortaya çıkmasının karmaşık bir tezahürüdür.
Diğer bir tabirle tüm evren tıpkı TV ekranındaki görüntüler gibi kuark dediğimiz enerji partiküllerinden oluşan sanal bir sistemdir. Rakamlarla ifade edilemeyecek kadar çok olasılıkla mucize bir şekilde tezahür etmiş olan bu harika sistem, mevcut bilimin bile henüz yetersiz kaldığı bir erişilmezdir..
İnsan eliyle yapılmış mekanik bir saatin mekanizmasını bilmeyeniniz pek yoktur, onlarca minik çark sistemi aynı anda uyum içinde çalışır. Günümüzde çağın gerisinde kalmaya başlamış bu basit sistem bile görenleri halen hayrete düşürmeyi başarır..
Mekanik devri gerilerde bırakarak uzun bir süredir elektronik çağı yaşadığımız şu günlerde keşfedilmiş olan onlarca cihaz, detaylarını inceleyenleri içinden çıkılmaz duygulara sürükler ve kendine hayran bırakır. Günümüz buluşları ile tüm insanlığı kendine hayran bırakan bilim dünyası ne yazık ki halen tüm kâinatın temelini oluşturan atom yapısının içindeki sistemi ve kâinatın derinliklerini yaratan gizli zekânın sırrını çözememenin acizliği içindedir.
Bu çaresizlik karşısındaki akıl tutulmasına rağmen mükemmellik ötesi icat edilmiş olan evrenin ısrarla tesadüfen oluştuğunu iddia etmek, çölde yürürken bulduğumuz bir elektronik aletin doğada kendiliğinden oluştuğunu iddia etmek gibi saçma bir neticeyi ortaya çıkarır.
İsviçre, Fransa sınırında bulunan ve yapımı 2008 yılından beri sürdürülerek yerin 100 metre altında kurulan 27 km uzunluğunda ve 3.8 metre çapında bir tünele sahip olan CERN projesine milyarlarca dolar harcayan bilim dünyası, uzun bir süredir varoluşun sırlarını araştırmaktadır. CERN projesi henüz tüm çalışmalara rağmen arzu edilen neticeye ulaşılamamış ancak bu sayede mükemmel ötesi evrenin tesadüfen oluşmadığına ilişkin önemli kanıtlar ortaya konmuştur..
Şunu asla unutmamak gerekir ki bilim bir şeyi icat etmez ancak var olan bir şeyi keşfeder ve bu keşifleri bilimsel araştırmalar ve teknoloji sayesinde çeşitli şekillerde birleştirerek değişik varyasyonlarda insanlığın yararına sunar.
Kâinatı idare eden gizli zekâ henüz tamamını görmekte zorlandığımız bilim üstü icatlarını insanlığın yararına sunmuştur. İnsanoğlu,bilimsel imkanlar geliştikçe bu icatları heyecan ve şaşkınlık içinde keşfederek evrensel gelişimini tamamlayacak ve sonunda var olma sebebini de kavramış olacaktır..
Bizler, modern çağın felsefesine hizmet eden bilim insanları olarak her şeyi tesadüfe bağlama gayreti içinde bu mucizenin arkasındaki gizli zekâyı inkâr ederken, diğer taraftan bu varlığı hurafe ve korku ile toplumlara dayatan cühelaya teslim ederek büyük bir insanlık suçu işlemekteyiz..
Toplumlar istismarcılara ve onların dogmalarına değil ancak bilim insanlarına ve müspet bilimlere teslim edildiği takdirde çağdaşlaşma ve medeniyet yolunda ilerleme sağlanabilir. Bu da ancak bu anlayışı düstur edinmiş olan siyaset ve onun kontrolündeki çağdaş devlet politikalarıyla mümkündür..
Dr. Vecdet Öz