CUMA SELAMLIĞI

doğru parti genel başkanı

Osmanlı Sultanlarının Cuma namazlarına gidip gelirken yapılan etkinliklere “Cuma Selamlığı” denirdi. Sultanlar, 2’nci Abdülhamit’e kadar ata binerek Cuma Namazına giderdi, daha sonra araba ile gitmeye başladılar. Erdoğan, Cuma namazlarına yüzlerce arabalık konvoyla gider. İyi ki ata binemiyor!
Ya araba yerine, yüzlerce atlık konvoyla gitseydi! İstanbul’u b.k götürürdü!

Dünya, özellikle de Türkiye büyük bir tehlikede! Rusya Ukrayna’ya girdi, ceremesini biz çekiyoruz ve çekmeye devam edeceğiz.
Göreceksiniz, Ukrayna pes edip NATO’dan vazgeçecek, biz yine AKP sayesinde kaybeden tarafta olacağız.
Böyle bir zor günde Erdoğan’ın Cuma namazından sonra “Basın Toplantı Alanı” haline döndürdüğü cami duvarından şunları söyledi;
“Hepsi Ukrayna’ya bol bol nasihat çekiyorlar. Bu nasihatle bir yere varmak mümkün değil. Yoksa bol bol nasihat çekmek, bol bol kınamak, böyle bir Karagöz-Hacivat cümbüşüne bu işi döndürmemek gerekir. Bu güne kadar bol bol nasihat çeken Batı şu anda halen bu nasihatlerine devam ediyor!”

Sadece bu beyanat bile, insanların öldüğü, şimdilik ekonomik olarak bizi daha da zorlayacak olan bir savaşa, ciddi olmayan ifadelerle yaklaşan “Tek Adam” ile ülkemizin yönetilemeyeceğini göstermektedir.

Ukrayna’da 15 bin dolayında öğrencimiz var. Hepsi şu an sahipsiz. Devletimizi yönetenlerin yapacağı bir şey yok mu? Yazık, çok yazık. Zor durumda kalan gençlerimizin yanlarında devletlerini hissetmemesi ne acı değil mi?

AKP İktidarı, Türk Devleti için bir “Milli Güvenlik Sorunu” ve gerçek bir “Beka Sorunu” haline gelmiştir.
AKP İktidarı; Tarih bilmeyen, ekonomi bilmeyen, dış politika bilmeyen, liyakata önem vermeyen yönetimiyle başımızı dertten derde sokmaktadır.

Sayın Tınaz Titiz’in “Beka Sorunu” ile ilgili benim de katıldığım görüşü şudur! Sorunun birkaç ayağı var;
-Dünyanın bugün ve gelecek birkaç yüzyıl için geçerli olacağı görünen ve yerçekimi kadar tartışmasız olan “Güçlü olan güçsüzü, gönüllü olarak, ticaretle veya sopa zoruyla sömürür” ilkesinin bir türlü kabul edilmeyip “ama böyle de yapılmaz ki” türünden yakınmaların dışında bir açıklamasının olduğunun,
bu toplumun aydınları tarafından bir türlü idrak edilmeyişi!

-Bu sorunun kesinlikle halk tarafından çözülemeyeceği, ekonomik sıkıntılarla boğuşan insanların yakınmalarına dayalı (tencere iktidarı götürür) türü ideolojilerin (!) ancak demokrasilerde geçerli olabileceği!
Tamamen hayat pahalılığı üzerine oturtulmuş mesela “Katar ile yapılan su yönetimi anlaşmasının ne anlamlara gelebileceğini merak etmeyen” yakınmaların, iktidarın tam da “cambaza bak” saptırması olduğu!

-Bu zor coğrafyada “Kafatasçı milliyetçi ve dinci” yaklaşımın tutunabilmesinin imkansızlığı!
Kabul edilmesi ne denli güç olsa da sorun, Atatürk’ün vurguladığı “İktidar sahiplerinin şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhidine” konu olan siyasi emelleri caydırıcı bir bağışıklık sistemine (sorun çözme kabiliyeti) sahip olamamışlık!

Ne yapılacak?
Ekmeğin lokmasını bile çiğnemeden yutmak mümkün değil!
Çok ama çok çalışmalıyız. Eğer kendimizi ve devletimizi dünyanın ve teknolojinin gelişimine uyduramazsak, gelecek için hiçbir hakkımız olamaz.
Avrupa’nın tarım ambarı olmalıyız. Suyumuzu çok dikkatli kullanıp, dostlarımızla paylaşmalıyız. Gelmekte olan dijital devrime hazır bir gençlik yetiştirmeliyiz. Öyle bir gençlik olmalı ki, hem kökenlerinden gelen, genlerine işlenmiş cesareti yaşayacak hem de insan sevgisini tüm dünyaya gösterecek, beraber yaşama olgunluğuna erişmiş, her biri dünya vatandaşı olacak seviyede barış ve sevgi dolu bir gençlik!

Nasıl mı yapacağız?
Öldükten sonra bile Türkiye’ye hala önderlik yapan Büyük Atatürk’ü ve onun çağı aşan görüş ve ilkelerine sahip çıkarak!
Türk Milletinin, tüm toplumu kucaklayacak, onlara önderlik edecek o kadar çok aydını var ki! Yeter ki biz onlardan yararlanmasını bilelim…

Sağlık ve başarı dileklerimle

Rifat Serdaroğlu / 26 Şubat 2022

Exit mobile version