Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1931’de CHP’nin 3.Olağan Kurultayı’nda “Partide bir yanlışı, bir eksikliği gördüğünüz zaman kayıtsız, şartsız eleştireceksiniz. Yapılan herhangi bir yanlışa müsamaha göstermek, son derece yanlıştır, mahsuru faydasından büyük olur” demiştir.
Atatürk’ten aldığım bu güç ve görevle; CHP liderliğinin yerel seçimlerden bu yana son dört ay içinde yaptığı önemli yanlışları değerlendirmek istiyorum. Hedef; CHP’nin iktidar olmasıdır.
Yerel seçimlerin adil ve dürüst olmayan bir ortamda gerçekleşmesine rağmen CHP’nin birinci parti olması olarak çıkması büyük bir başarıdır. Ama bu başarının başat nedenleri; ekonomik iflas, kitlelerin fakruzaruret içine düşmesi, yüksek enflasyon, hayat pahalılığı, iktidarın kitlelerle bağının kopması, Ocak 2024 ücret artışlarının dar gelirli kesimde ve emeklilerde hayal kırıklığı yaratması, özellikle mütedeyyin kesimde travma yaratan ikiyüzlü Gazze siyaseti ve geniş kitlelerde iktidara karşı yükselen bıkkınlık, kızgınlık ve nefretti.
Değişimin Etkisi Oldu Ama Başat Neden Değildi
Bu başarıda seçimlerin hemen öncesinde CHP’de meydana gelen değişimin katkısı da oldu ama bu, seçim başarının başat nedenlerinden biri değildi. CHP, yerel seçimler sonrası çok büyük bir fırsat ele geçirmişti. Yapılması gereken; abandone olan, sersemleyen ve birbirine düşme emareleri veren iktidara nefes aldırmamak, üzerine gitmek, “artık senin bu ülkenin sorunlarını çözebilme şansın kalmadı” diyerek erken seçim istemek ve buna genel mitinglerle zorlamaktı. Bunun önünde kimse duramazdı. Lider; halkın peşinden gitmez, önüne geçer, risk alır, gündem ve talep yaratır. Erken seçim istenmediği, bu konuda halkın önüne geçilip liderlik yapılmadığı için seçimde elde edilen psikolojik üstünlük ve inisiyatif kaybedildi ve yükselişteki toplumsal psikolojik muhalif öfke, normalleşmeye döndü.
Yumuşama veya normalleşme bir tuzaktı ve büyük bir hataydı. Çünkü; Türkiye’deki sertliğin ve anormalliğin kaynağı iktidardı. Ama iktidarın seçim sonrası örgütsel şaşkınlığı giderebilmek, ayağa kalkabilmek, muhalefeti baskı altına almak ve tekrar saldırabilmek için zamana ihtiyacı vardı. Ne yazık ki CHP iktidara can simidi attı ve tekrar ayağa kalkabilmesi için adeta bir hayat öpücüğü verdi.
Liderlik Öngörü, Risk Alma ve Cesaret İşidir
Bir gün önce “Yarın 1 Mayıs’ta Taksim’de olacağım” dedikten ve ertesi günü Bozdoğan Kemeri önünde yaşananlardan sonra 2 Mayıs’ta Erdoğan ile görüşmek çok büyük hataydı. Çünkü size Anayasa’nın tanıdığı hakkı Anayasa Mahkemesi’nin bu konudaki kararına rağmen kullandırmamıştı. Ya durumu öngöreceksiniz ve “Yarın Taksim’de olacağım” demeyeceksiniz ya da dediyseniz sonuna kadar zorlayacaksınız. Başaramazsanız da size bunu yaşatanla görüşmeye gitmeyeceksiniz. Liderlik; öngörü, kabul edilebilir risk alma ve cesaret işidir.
Ayrıca 2 Mayıs’ta Erdoğan tarafından adeta huzura kabul töreni şeklinde gerçekleşen görüşme de CHP Genel Başkanını aşağılar ve eşit saymaz nitelikteydi ve kabul edilebilir değildi. Bu karşılama ve görüşme şekli; iktidar tarafından algıya yönelik olarak planlı bir düzenlemeydi.
Diğer taraftan; “Türkiye’nin tüm sorunlarını görüşme sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ilettim” diyeceksiniz ama Türkiye’nin en büyük güvenlik ve beka sorunu olan sığınmacılar konusunda tek bir cümle bile kurmayacaksınız.
Gazze ve Şam
Özgür Özel, Aralık 2023’de “Filistin için harekete geçtik. Gazze’ye gideceğim.” dedi. Aradan 7 ay geçti ama bu ziyaret gerçekleşmedi. Bu açıklama ilk geldiğinde itiraz etmiş ve “Abluka var gidemezsiniz, İsrail sizi almaz, Gazze’ye de sokmaz!” demiştik. Ama maalesef sözümüz değer bulmadı.
Özgür Özel, bu ayın başında da “Temmuz ayı içinde Şam’a gideceğim, Esad ile görüşeceğim” dedi. Buna da gerekçeleriyle itiraz ettik ama yine sözümüz bir değer bulmadı. Esad, Türkiye ile barışmak istiyordu ama Türk Askerinin çekilmesi ve terörist olarak kabul ettiği muhaliflere Türkiye’nin verdiği desteğin sonlandırılması konusunda garanti verilirse! Bu süreçte CHP Başkanını kabul edemezdi, etmesinin Erdoğan’ı olumsuz yönde kışkırtacağını biliyordu. Genel Seçimler öncesi olsa belki kabul ederdi ama bugün için bu imkânsız. Bu durum bile öngörülemedi.
Montrö’yü Anımsamamak Olamazdı
Geçtiğimiz 20 Temmuz’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 88. yılını idrak ettik ve kutladık. Bu sözleşmeyi uzun dönem CHP Genel Başkanlığı yapmış olan İsmet İnönü imzalamıştı. Türkiye’nin güvenliği için yaşamsal önemde bir sözleşmeydi ve yine Türkiye’nin tapusu durumunda olan Lozan’ın tamamlayıcısıydı. Ama aynı gün baktım ki; CHP Genel Başkanı Özel’in sosyal paylaşım hesabında bu özel günle ilgili bir kutlaması veya hatırlatması yoktu.
Ama gittiği düğünlerin resimlerini aynı gün içinde paylaşmıştı. Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli de aynı gün Montrö’yü hatırlayamayanlar arasındaydı.
Özgür Özel’in 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekâtı Töreni için Kıbrıs’a gittiğinde Lefkoşa Büyükelçimiz Feyzioğlu tarafından karşılanmaması nedeniyle Feyzioğlu’nu hedef alması da yanlıştı, çünkü doğru hedef o değildi. Ankara’nın onayı olmadan, tüm karşılamalar da dahil, 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekâtı Tören Programını onaylatmadan Feyzioğlu’nun Ana Muhalefet Partisi Liderini karşılaması mümkün olmazdı. Kızacaksa ve tepki koyacaksa doğru hedefe yönelmeliydi.
Washington Bildirgesi
10 Temmuz 2024’te Washington DC’de düzenlenen Kuzey Atlantik Konseyi Toplantısı sonrasında, Washington Zirvesi Bildirgesi yayınlandı. Bu hali ile NATO; bir savunma paktı olmaktan çok ABD’nin stratejik çıkarlarının ve hedeflerinin bir aygıtı haline gelmiş durumda. ABD, NATO’yu büyütmek istiyor. Bu büyümeye dahil etmek istediği ülkelerden bazıları; Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda, Güney Kore, Gürcistan, Ukrayna. Bu büyüme; güvenlik sağlamaz, savaşı küresel ölçekte büyütür ve halen içinde bulunduğumuz II. Soğuk Savaşı daha da sertleştirir. Türkiye’nin güvenliği ve çıkarları; Rusya ve Ukrayna’nın bir an önce savaşı bitirmesini ve barış yapmasını gerektirmektedir. Türkiye’nin ve bölgenin güvenliği Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO üyesi olmamasını ve tarafsız kalmasını dikte etmektedir. Ama Türkiye’yi NATO Zirvesi’nde siyaseten temsil edenlerde bu endişeyi ve mücadeleyi göremedik.
İşin üzücü tarafı; CHP’nin de bu konuda bir karşı duruşu, itirazı ve açıklaması görülemedi. Sanki sığınmacılar konusu, Montrö ve bu Washington Bildirgesi’nde olduğu gibi, ABD’yi karşısına almak istemiyor izlenimi veriyor. Ev ödevini yapmamasına rağmen İsveç’in NATO üyeliğini onaylayan Meclis oturumunda, CHP’nin kendi oylarına ihtiyaç olmamasına rağmen olumlu oy vermesini de bu bağlamda değerlendirebiliriz. Halbuki CHP; antiemperyalist bir bağımsızlık mücadelesini yürütmüş bir parti geleneğinden gelmektedir.
AB ve Mavi Vatan
CHP Genel Başkanı Özel, Romanya’nın başkenti Bükreş’te düzenlenen Sosyalist Enternasyonal Avrupa Komitesi Toplantısı’nda “Türkiye’nin AB tam üyelik hedefinin kâğıt üstünde bırakılmasını kabul edemeyiz. İktidar yolculuğumuz, bu hedefimizin de yolculuğunun ta kendisidir!” dedi. Bunu gerçekten mi yoksa nezaketen mi söyledi, bilemiyorum. Ama Türkiye için AB macerası bitmiştir. Türkiye’nin AB’ye girmesi eskiden mümkün değildi, şimdi ise içimize aldıklarımızla beraber imkânsız hale geldi. Artık bunu nasıl anlarsanız! İngiliz Dışişleri Bakanı Straw‘un ifşaatı ve itirafı olağanüstüdür; “Türkiye’yi iğfal edebilmek, kandırabilmek, istediklerimizi alabilmek bekleme odasında tutmak lazım” diyor. CHP’ye düşen görev ise Türkiye’yi iğfal odasından çıkarmaktır, o odada tutmak değil.
Son gelişmelerde gördük ki; Mavi Vatan kavramının ne olup ne olmadığı konusunda da CHP’nin üst düzey yönetiminde fikir birliğini bırakın, ayrışma ve karşıtlık var. Aynı şey, sığınmacılar konusunda da geçerli. Bunlar gösteriyor ki; bu önemli konular bile masaya yatırılmamış, tartışılmamış ve bağlayıcı politikalar belirlenmemiş.
Tehdit Listesine Liderlik Yapabilirdi
Geçen hafta siyasetin gündemine oturan 154 kişilik isim listesine gelelim. Açıklayan inkâr etse de bu, bir tehdit listesidir. Bu listenin içinde siyasetçiler, gazeteciler, hukukçular ve kanaat önderleri var. Bu kişilerin ortak arzuları ise Sinan Ateş siyasi cinayetinin aydınlatılması. Bu liste; Sinan Ateş cinayetinin aydınlatılması konusunda yazabilecek veya konuşabilecek insanları korkutma ve sindirme amacını taşıyor ve en başında da CHP Genel Başkanı Özgür Özel var. Özel bu listede bulunan herkesi aramalıydı veya aratmalı, ortak tepki, bildiri ve hukuki hak arama için liderlik yapmalı ve CHP’yi öne çıkarmalıydı.
Liderlik böyle bir şey. Atatürk, askeri bir lider olan komutan için; “Bilgisi, tavrı ve yıkılmaz iradesiyle kıtaları peşinden gelmeye mecbur eden kimse, komutan odur!” diyor. Siyasi lider de bilgisi, tavrı, zekâsı, sezgisi, öngörüsü ve yıkılmaz iradesiyle halkı etkileyen, ikna eden ve peşinden gelmeye mecbur eden kimsedir.
Üç Başlılık Sorunu
Bu arada ışık yakma ve söndürme eylemine ne oldu? Özgür Özel, hayat pahalılığına karşı halkı ışık yakıp söndürme eylemine şu sözlerle çağırmıştı: “Zam istiyorsanız bu akşam 9’da başlıyoruz; ışıkları yakın, kapatın. Uzaydan görünecek!’’. Düşünülmüş, tartışılmış ve planlanmış bir eylem değildi, spontane başlatıldı, örgütün ve halkın haberi yoktu, doğal olarak tutmadı, yine örgütün ve halkın haberi olmadan bitti.
CHP’de diğer bir sorun da üç başlılıktır. Resmi olarak inkâr edilse de bu tüm örgüt tarafından bilinen bir gerçek. Bu başlar; Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Bu üç başın; örgütte, milletvekillerinde, PM’de ve MYK’da değişen ağırlıkları var. En güçlüsü ise şimdilik Ekrem İmamoğlu. Ayrıca bir de CHP’nin potansiyel Cumhurbaşkanı adayları konusu var; Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu ve Genel Başkan olması dolayısıyla Özgür Özel. Bu sorun bir an önce çözülmeli. Çözülmez ise bu sorun üzerinden iktidar CHP’yi daha çok istismar edecekmiş gibi görünüyor.
Sorunun Başat Nedeni Ortak Aklın Olmaması
Sonuç olarak; yerel seçimlerden bu yana geçen dört ay içinde CHP liderliği çok hata yaptı. İyi niyetli olmak, çok enerji harcamak, yurt sathında çok koşuşturmak ve kanal kanal dolaşmak yetmez, yetmedi de! Bu hataların olmasının birçok nedeni var. Ama başat neden; CHP’de kararlar örgütte, MYK’da ve PM’de masaya yatırılmadan, tartışılmadan, ders çalışılmadan, ortak akıl olmadan, çok dar bir çerçevede 3-4 kişiyle hızla alınıyor ve sonuç ortada. İktidarın Türkiye’yi her konuda iflas ettirmesinin nedeni de bu; tek kişilik akılla ve yanındaki üç beş kişinin ektisiyle hızla alınan kararlar!
Bununla birlikte, bugün CHP’nin başarılı olabilmesi, iktidara geldiğinde Türkiye’yi düştüğü bataklıktan çıkarabilmesi ve sorunlarını çözebilmesi için ortak aklın da ötesinde, yetkin akla ihtiyacı var. Çağdaş toplumlar, bu aklın peşinde.
Çözüm Yetkin Aklı Üretmektir
Yetkin aklı şöyle tanımlayabiliriz: Bir durumu kavramak, sonra da o durumun içerdiği sorunlara çözümler üretmek üzere, birden fazla aklı ve bu akılların kavrama güçlerini sınırlayan daraltıcılarını ve önyargılarını askıya alabilen kişileri içine alan insan kümesinin yapay zekadan da yararlanarak ulaştığı akıl düzeyidir. Yetkin aklı karakterize eden iki özellik; yetkin aklı oluşturma kümesindeki bireylerin bilgi ve zekâ düzeylerini aşabilen sıra dışı kavrama gücü ve yine sıra dışı çözüm üretme gücüdür.
CHP’nin ve Türkiye’nin işte bu akla ihtiyacı var. Ben sorunları biliyorum, benim yetkiye ihtiyacım var, bana güvenin ve peşimden gelin diyen tek kişilik akıl durumları Türkiye’yi daha da büyük felakete taşır, hangi partiden ve ideolojiden olursa olsun!
Osman Karadağ’ın Doğu Kitabevi’nden piyasaya yeni çıkan “Stratejinin Yazılı Kaynakları | Avrupalılar | Tarih Öncesinden Günümüze” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.
Türker Ertürk