İLKELİ OLMAK MI

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Örnek Resim

İlkeli olmak: Savunulan düşünce ve görüşler de ısrarlı olmak, kararlı duruş PEK ÖNEMLİ. Zaman ve mekan ayrımı gözetmeksizin söylenenlerin arkasında olmak. Ne fırsat kollamak ne de esen rüzgara göre yön belirlemek. Tüm bunların aksini yapmada öne çıkan fırsatçılara ise, ilkesiz denmektedir.

Doğru nasıl düşünülür? Gelinen bugün ki toplumsal gerçekliğe bakıldığında, ülkemizde neyin doğru veya neyin yanlış olduğunu kestirmek hiçte kolay gözükmüyor!.. Gerçek şu ki; doğruyu yanlış, yanlışın doğru olduğunu kanıtlayan siyaset adamları bizleri bu duruma getirdi. Yanlış olanı doğru gibi algılamak nasıl olanaklıdır bilemiyoruz.

Eskilerin “prensip” dediği, deyim yerindeyse, ‘o insan prensip sahibidir’ tezine hasret kaldık. Toplum “şizofrenik “ bir hal aldı.

Her geçen gün neden böyle ilkesizleşiyoruz. Bireyden toplumun geniş yelpazesine dek tutarsızlık ülkemizde bir yaṣam tarzı oldu bile. Neden ilkesizlik bizlerin niteliği olmaya başladı? Neden gerçeklerden kaçıyor ve ona yabancılaşarak onu önümüze koyan bir kader oyunu olarak kabulleniyoruz… İlkesiz olmakla mı başarı sağlayacağımızı sanıyoruz? Bizleri yönetmeye gelen bir ‘ilkesizden´, o gidince bir ‘başka ilkesizin´ yönetimine ‘kader´ diye tutsak oluyoruz. Maalesef, bizleri kişilikten ilkesizliğe doğru yönlendirilen bir ülke çıkmazında hayat buluyoruz. Çok mu zararlı ilkeli olmak, gereksiz mi? Ya da ne pahasına olursa olsun ilkeli kalmayı sürdürmeli miyiz?
Toplum ve birey gerçeğin kendisiyiz. Gerçeğin ne olup ne olmadığını düşünmeye gereksinim duymuyoruz ki ilkelerimiz olsun. Yoksa gelişmiş ileri kapitalist ülkelerde ki “bilinçli vatandaş” esprisinden mi yoksunuz?
İlkelerin hemen tümü yalnız doğru ile gerçek arasındaki çelişkiyi gidermek için değil ben ile sizin toplum arasındaki çelişkilerini de gidermek için gereklidir. Bireylerin nitelikleri, bağlı kaldıkları düşün ve devinim biçimlerinin, doğru ve gerçek olmasıyla at başı gider…

Bir belli düşüncenin ilkeye dönüşümü için o düşünce yadsındığında kimi sakıncaların ortaya çıkması gerekir.

İlke, tüm çelişkilerden arınmış gerçeğin doğru olanla bütünleşmesi demektir. Yani tüm çelişkilerinden arınmış düşünce biçimidir. O düşünce biçimidir ki bireyi tutarlı, nitelikli, güvenilir ve kişilikli birey durumuna yüceltiyor. İlkesiz bireyler hemen hiçbir düşüncenin adamı değildirler, ne de bir düşüncenin adamı olmak için iradi kararlılığa sahiptirler. O yüzden güvenilmezdirler. Tutarsız olmayı içselleştirmişler.

Tutarsızlar, gerçek dışı düşünceye kilitlenip, inanılır ve uğrunda öz veriye katlanılır bir ‘eylemde´ (söylemde) olamazlar. İlkesiz kişilerin neyi düşünüp ve neye inandığı belirsizdir.

Öyle ise, o tür düşüncenin bir süre sonra yanlış ve gerçek olmadığı ortaya çıkınca, kişi kendi saygınlığını yitirmez mi? Bir düşünce ya da hareket devinim biçiminin bir süre sonra ona ters düşünce ve devinimi sergilemek midir ilkesizlik?

İlkesizliğin sadece çıkar açısından betimlenmesi bizleri yanlışlığa sürükleyebilir. Öyle bireylere rastlarız ki, onlar belli bir düşünceyi benimsemeyi özgürlüklerinin kısıtlanması biçiminde algılayabilir ve hiçbir ilkeye bağlı kalmak istemezler. Kolaycılığı tercih etmek, onlar için artık bir yaşam tarzı olmuştur. Bunlar biraz da toplum dışı mahluklar olamaz mı? Onların dünyasında düşünceler değil devinimler (değişmeyenlik) egemendir.

İlkesizliği çıkar karşılığı yöntem, nitelik durumuna dönüştürmenin sakıncalarından yakınmaktadır. Bu tür bireylere daha çok siyaset arenasında rastlanılır. Yozlaşan asıl amacını yitirip erdemden uzaklaşan siyasetten söz ediyorum. O tür siyasete egemen olan bireyler ilkesiz olmak zorundadır -ve ilkesizlik onların ruhuna iṣlemiş içsel bir olgu halini gelmiştir.

Evet, kimi bireylerin ilkesizliği kendisini ilgilendirir ve toplum o ilkesizlikten zarar görmez ya da görmeyebilir. Çünkü onlar siyasetin hep bir ‘arka bahçesi´ olmayı tercih ederler. Șu da bir gerçek ki; toplumu yöneten ve yönlendirenlerin ilkesizliği ve verdikleri zarar – bütün bireylerde bire bir hissedilir biçimde iz bırakır. Onları söz konusu ilkesizliğe iten nedenin siyasal çıkar, çıkar çatışması olduğunu da biliyoruz. Ama neden o ilkesizler böyle kolayca üst düzeylere tırmanabiliyorlar. Onlara bu kolaylığı sağlayan ilkesizlikleri mi? Ya da siyaset denilen kaygan alan mı?

Siyaset alanında yakındığınız o kişiler, bir düşünceden ona zıt olan bir başka düşünceye kolayca sahip çıkarlar, çıkarları öyle gerektiriyorsa, onu yapmaktan hiç çekinmezler!..

İlke sadece bir düşün biçimi değildir, o aynı zamanda bir davranış biçimidir de. O düşün ve davranış biçimini hangi çıkar karşılığında olursa olsun, söz konusu alışkanlığı terk edip ilkeli olmayı yeğlemek gerek.

Eğer bir ülkede ilkesizlik yoğunlukta ise; toplumun ve bireylerin değer yargılarında aşınma var demektir. O değer yargıları ki, doğruyu yanlıştan, yararı zarardan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırmaya muktedirdir.

Yaşamakta olduğunuz dünyanızda ilkelerimiz evrensel nitelik kazanmış ve toplumsal yarar ölçütüne göre betimlenmeye başlamıştır. Toplumsal çıkar yerine, birey yararını ikame etmeye başlayan siyaset adamları elbette ilkesizliği kendi niteliğine dönüştürüyor demektir. Onların ilkeli olabilmesi için önce toplumun ve bireylerin ilkeleri olmalıdır. Uğruna her tür özveriye katlanılacak ilkeler bütününe endekslenmelidir. Doğruluk, gerçekçilik, tutarlılık ve dürüst olmak gibi.

İlkeli olmamız öylesine zor ki; liderlerin ilkesizliğinden yakınanların, ona yakınlaştıkça nasıl ilkesizlikleştiklerini görüyoruz ve ilkesizleştikçe de liderlere daha çok yakınlaştığını görmemek mümkün değildir.

En ilkesiz olanlar da bu yarışı en önde sürdürüyorlar. Artık kimin ilkeli kimin ilkesiz olduğunu bilemez olduk.

İlkesizlik bir virüs gibi zihnimizi boşaltıyor ve zihnimiz boşaldıkça da yerini çıkar ilişkilerinden kaynaklanan tutarsızlıklar alıyor. Zaten ilkeli olduğuiçin başa geçen kişi, sonradan o ilkelerden öylesine kolay vazgeçiyor ki, biz de ilke ile ilkesizlik arasındaki farkı anlayamaz fark edemez oluyoruz.

Hiç olmazsa ilkeli insanlar, ilkelerinize sırtınızı dönmeyiniz. Çünkü toplum bir gün o ilkelerden ötürü sizlerin varlığına gereksinim duyacaktır. Toplum ve doğa, daima doğrunun ve gerçeğin arayışı içindedir. Bağlı kalacağınız ilkeleri, doğanın ve toplumun iyiden, güzelden, doğru ve gerçekten yana gelişmesi doğrultusunda korumalısınız. O ilkelere bir gün sizlerin ve toplumun ihtiyacı olacaktır. Bugün olmasa bile yarın.

 

Cezmi Doğaner
Avrupa Sosyal Demokrat Hareketi Başkanı

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
İLKELİ OLMAK MI

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Sonsöz Gazetesi | İlkeli Gazeteciliğin Yerel Öncüsü ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin